Aile içi şiddet özellikle Türkiye'de çok ciddi bir toplumsal problem. Örneğin Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre "eşi veya birlikte olduğu kişi(ler)den fiziksel şiddet yaşamış kadınlar"ın yüzdesi 39,8 iken, cinsel şiddet yaşayanların yüzdesi 15,3. Elbette, bu rakamlar resmi; aslında saklı kalan, söylenmeyen ve bildirilmeyen pek çok vaka olduğu ortada.
Çalışmayı yürütenlerden Profesör Peter S. Hendricks, psikedelik uyuşturucuların aile içi şiddetin yaygınlığını azaltığını söylüyor.
"Kanıtlar, psilosibin gibi maddelerin çeşitli klinik belirtileri olduğuna işaret ediyor. Bu maddelerin nasıl veya niçin yararlı olabileceğini daha iyi anlama konusunda hâlâ çalışıyor olmamıza rağmen kaba bir açıklama yapabiliriz: Bu maddeler, hayatta neyin önemli olduğunu vurgulayan son derece anlamlı spiritüel deneyimler sağlayarak kişilerin hayatlarını değiştiriyor olabilir. Çoğu zaman, gerçekten önemli olan şeylerin başında diğer insanlara karşı şefkatli ve incelikle davranmanın aydınlanması yaşanıyor."
Söz konusu çalışma, ceza sistemindeki 17 ile 40 yaş arasındaki 302 erkeği incelemiş. Yarısından çoğu (%56) psikedelik maddeler kullandığı belirtmiş. Bunlardan sadece %27'si daha sonra aile içi şiddeti yüzünden tutuklanırken, hiç psikedelik madde kullanmayan ve tutuklananların sayısı ise neredeyse iki katı (%42).
Bu çalışma, şu anda psikedelik maddelerin hem tıbbi hem de spiritüel amaçlarını araştırmada patlama yaşandığının sadece bir örneği. 1950'lerden 1970'lere kadar, bu tarz halüsinojenlerin medikal kullanımları üzerine binlerce çalışma yapılırken, daha sonra oluşturulan uyuşturucu karşıtı politikalarla bunların önü kesilmiş, yıllarca araştırma yapılmamıştır. Neyse ki, artık bu yavaş yavaş değişmeye başlıyor.
Profesör Hendricks, "Yakın zamanlarda yapılan çalışmalar psilosibin ve ilgili birleşenlerinin akıl sağlığı alanında devrim yaratabileceğini gösterdi. Ancak ek araştırma yapılması gerekli. Bu çalışma, halüsinojenlerin aile içi şiddeti azaltmada yararlı bir yol olduğunu, yani daha da ilgilenilmesi gerektiğini ortaya koyuyor" diyor. Bakalım, gelecekte halüsinojenlere ilişkin "kötü" algımız bu sayede değişecek mi?