Prof. Dr. Korhan Kahraman, rahim ağzı kanserinin bulaşma ve belirtilerine dikkat edilmesi gerektiğini söyledi. Dikkat edilmesi gerekenleri ise şöyle sıraladı:
RAHİM AĞZI KANSERİNİN SEBEPLERİ NELERDİR, HANGİ KADINLAR RİSK ALTINDA?
İnsan Papilloma Virüsü’nün (HPV) neden olduğu rahim ağzı enfeksiyonu, rahim ağzı kanserinin en önemli etkeni. HPV cinsel yolla bulaşan bir virüs olduğu için cinsel yaşam şekli ile doğrudan ilişkili. Erken yaşta cinsel ilişki (21 yaşından önce), çok eşlilik, HPV için yüksek taşıyıcılık riskine sahip erkek (çok eşli) ile ilişki durumlarında, HPV enfeksiyon riski ve bağlantılı olduğu hastalıkların görülme sıklığı artıyor. Rahim ağzı kanseri için diğer risk faktörlerinden bazıları; fazla doğum sayısı (3’ün üstünde), sigara, rahim ağzının diğer enfeksiyonları, vücudun mikroorganizmalara karşı savunma sisteminde zayıflık, düşük sosyo-ekonomik düzey, erken yaşta ve uzun süreli doğum kontrol ilacı kullanımı gösteriliyor.
HPV HANGİ ŞEKİLDE RAHİM AĞZI KANSERİNE NEDEN OLUYOR?
Rahim ağzı enfeksiyonuna neden olan her HPV tipi kansere neden olmuyor. Yaklaşık 15 tip HPV’nin kanser ile ilişkisi olduğu biliniyor. Özellikle HPV 16 ve 18 kansere en sık dönüşen tipler.
HPV içeren cilt ve vücut sıvıları ile her türlü temas, enfeksiyonun bulaşmasına neden olabiliyor. Enfekte bireyle cinsel teması olanların yaklaşık 2/3’üne geçiyor. Ancak her HPV enfeksiyonunda aşırı endişeye gerek yok. Çünkü; HPV enfeksiyonunu takip eden ilk 1 yıl içinde bireylerin yüzde 70’inde, 2. yılda ise yaklaşık yüzde 90’ında enfeksiyon kendiliğinden ortadan kalkıyor; yani bireyin savunma sistemi normal çalışıyorsa, vücut bu virüsü imha ediyor. HPV enfeksiyonu geçiren kadınların sadece yaklaşık yüzde 10 kadarında kalıcı enfeksiyon gelişiyor. Yüksek riskli, diğer bir ifadeyle kanserojen etkili HPV, işgal ettiği hücrelere kendi genetik yapısını aktararak bir dizi etkileşimin başlamasına neden oluyor. HPV’nin bulaşması ile kanserin ortaya çıkması 10-15 yıla yayılan bir dönemde gerçekleşiyor ve ortaya çıkmadan önce “kanser öncülü” bir takım lezyonlar şeklinde kendini gösteriyor. Rahim ağzı kanser tarama programlarının esas amacı da; kanser öncülü bu değişimleri tespit etmek ve ortadan kaldırarak kanser gelişimini engellemek.
KORUNMAK MÜMKÜN MÜ?
Korunmada en önemli yöntem; rahim ağzından küçük bir alet yardımı ile alınan sürüntü örneklerindeki hücrelerin incelenmesi temeline dayanan tarama testleri (Pap-smear testi). Bu testin uygulandığı ülkelerde, rahim ağzı kanseri görülme sıklığında ve bu kansere bağlı ölüm oranlarında yüzde 70 oranında bir azalma sağlandığı biliniyor. Buna rağmen, bu kanser özellikle geri kalmış ülkelerde ve bir kısım gelişmekte olan ülkede hala kadın sağlığını tehdit etmeye devam ediyor. Korunmada önemli bir diğer yöntem ise, ülkemizde de uygulanan HPV aşıları.
AŞILARDA SON DURUM NE?
Günümüzde 2 farklı koruyucu HPV aşısı kullanılıyor. Bunlardan birincisi; HPV 6, HPV 11, HPV 16 ve HPV 18 tiplerine karşı geliştirilmiş olan dörtlü aşı. Dörtlü aşının kapsadığı HPV tipleri, rahim ağzı kanserlerinin yaklaşık yüzde 70’inden sorumlu tutulan HPV 16 ve HPV 18’in yanında, genital siğillerin yaklaşık yüzde 90’nından sorumlu olan ve kanser ile ilişkili olmayan HPV 6 ve HPV 11’e karşı da kullanılıyor. İkincisi ise, HPV 16 ve HPV 18 için kullanılan ikili aşı.
Yapılan çalışmalarda, her iki aşının da içerdiği tiplerle ilişkili rahim ağzı kanserinin öncül lezyonlarını ve kanseri yüzde 90 oranında engellediği gösteriliyor. Cinsel olarak aktif olmayan yani HPV ile hiç karşılaşmamış kadınlarda bu oran en yüksek düzeye ulaşıyor. En başarılı etki için çocukluk döneminde aşılanmakta fayda var. Çocukluk dönemi için önerilen yaş 11-12 arası. İsteğe bağlı olarak 9-10 yaşlarında da yaptırılabiliyor. Çocukluk döneminde yaptırmamış olanların 26 yaşına kadar mutlaka aşı yaptırmaları gerekiyor. Farklı görüşler olmakla birlikte, ihmal durumunda bu yaş sınırı 45 yaşına kadar çıkarılabiliyor.
KADINLAR NE ZAMAN BU HASTALIKTAN ŞÜPHELENMELİ?
Rahim ağzı kanserlerinin büyük bir kısmı erken dönemde herhangi bir belirti vermiyor. Belirti vermesi durumunda en sık görülen şikayet vajinal kanama. Bu kanama, bazı kadınlarda adet dışında ortaya çıkan lekelenme şeklinde olabileceği gibi, daha tipik olarak ilişki sırasında veya hemen sonrasında fark edilen kanlı lekelenmeler şeklinde olabiliyor. Menopoz dönemindeki kadınlarda kanama görülmesi, daha sıklıkla rahmin iç duvarından kaynaklanan kanserleri akla getirse de, rahim ağzı kanserlerinin de buna neden olabileceğini unutmamak gerekiyor. Kanserin çevre yapılara yayılmaya başladığı ilerlemiş evredeki hastalıkta; idrar yapma veya dışkılama zorlukları, bacak ağrısı ve bacaklarda su toplanması gibi durumlar ortaya çıkabiliyor.
NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Tedavide 2 ana yöntem bulunuyor. Bunlardan ilki cerrahi tedavi. Bazı özel durumlarda farklılıklar göstermekle birlikte, erken evrede standart olarak uygulanan cerrahi yöntem; rahmin, kanserin yayılması muhtemel çevre yapılar ve lenf bezleriyle beraber çıkartılmasını kapsıyor. Bu hastaların bir kısmına, cerrahiye ek olarak ameliyat sonrasında tek başına veya kemoterapi ile birlikte ışın tedavisi (radyoterapi) uygulanması gerekebiliyor. Diğer tedavi şekli ise; ameliyat yapılmadan hastanın radyoterapi ve sıklıkla eş zamanlı verilen kemoterapi ile tedavi edilmesi. Radyoterapinin öncelikli olarak kullanıldığı tedavi seçeneği, genellikle cerrahinin uygulanamadığı ileri evredeki hastalar oluyor.
TEDAVİ GÖREN KADINLAR ANNE OLABİLİR Mİ?
Rahim ağzı kanserlerinin diğer jinekolojik kanserlerden önemli bir farkı, bu kanserin üreme çağındaki kadınlarda daha çok görülmesi. Bu nedenle bu yaş grubunda bulunan ve çocuk sahibi olma arzusu olan hastalar için seçilecek tedavi özel bir önem gerektiriyor. Bu yaş grubundaki hastalarda sadece rahim ağzı ve lenf bezlerinin alınması ve rahim ana gövdesinin korunması sağlanabiliyor ve böylece doğurganlık devam edebiliyor. Ancak bu ameliyatın uygulanabilmesi için, ameliyat öncesinde titiz bir değerlendirilme yapılarak hastanın kriterlere uygun olup olmadığının tespiti gerekiyor. Uygun hasta grubunda yapılan bu ameliyatlar sayesinde, birçok kadın hem hastalıktan kurtulup hem de bebek sahibi olabiliyor.
TEDAVİDE HANGİ YÖNTEM SEÇİLMELİ?
Günümüzde laparoskopik yöntem ile artık neredeyse tüm karın içi jinekolojik ameliyatlar yapılabiliyor. Laparoskopinin açık ameliyata göre önemli avantajı; hastayı büyük bir karın kesiklerinden koruyarak milimetrik düzeydeki (5-12 mm) küçük deliklerden, karın içerisine sokulan bir kamera ve çok küçük boyuttaki cerrahi aletler ile ameliyat yapılabilmesi. Ayrıca açık ameliyattan daha iyi bir şekilde, tüm organ ve yapılar ince detaylarına kadar görülebildiği için cerrahi istenilen titizlikle yapılabiliyor. Laparoskopi ile ameliyat olan hastalarda; daha az ağrı, daha kısa sürede taburcu olma ve normal yaşama daha çabuk dönüş sağlanıyor. Bunun yanı sıra son dönemde kullanılmaya başlanan robot teknolojisi sayesinde laparoskopik cerrahi, 3 boyutlu bir görüş altında uygulanıyor ve yeni enstrümanlar sayesinde cerrahın ellerini neredeyse açık bir ameliyat konforunda kullanabilmesine olanak sağlıyor. Robotik cerrahi, rahim ağzı kanseri gibi cerrahinin karmaşık bazı noktalarının daha kolay ve titizlikle üstesinden gelinebilmesine olarak tanıyor.”
Kaynak: İHA