Kadınlarda sık görülen miyomlar, rahim ve yumurtalık kanseri, rahim iç zarının iltihaplanması, rahim sarkması gibi durumlarda rahmin yani uterusun alınması gerekebiliyor. Bu durum kadınlar için cinsel yaşam ve menopoz süreci ile ilgili pek çok soru işaretini beraberinde getirebiliyor. Ancak gelişen teknolojiler ve yüksek cerrahi deneyim sayesinde son derece konforlu bir ameliyat süreci geçirmek ve sonrasında sağlıklı bir yaşama kavuşmak mümkün olabiliyor.
Memorial Ankara Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Doç. Dr. Hasan Onur Topçu, rahmin alınması gereken durumlar ve cerrahi yöntemleri ile ilgili bilgi verdi:
Kadın üreme sisteminin önemli organlarından biri olan rahim, karnın alt kısmında leğen kemiğinin çevrelediği bölgede bulunmaktadır. Düz kaslardan oluşan, kalın duvarlara sahip ve ters çevrilmiş bir armut şekline benzeyen rahmin asıl görevi, doğuma kadar bebeği tutmak ve büyümesini sağlamaktır.
Rahmin alınmasına neden olan faktörlerin başında miyomlar gelmektedir. Miyomun yanı sıra Endometriozis, Adenomyozis, anormal rahim kanamaları, rahim sarkması, rahim ağzı kanseri, yumurtalık kanseri ile rahim kanseri,rahmin ve komşu organların iltihabi durumu olan pelvik inflamatuar hastalıkları ve doğum sonrası durdurulamayan kanamalar rahmin alınmasına sebep olan durumlar arasında yer almaktadır. Ancak kanserler dışında belirtilen durumların varlığı rahim alma kararını vermek için yeterli olmamakta; bu hastalıkların hastada ilaç tedavisiyle üstesinden gelinemeyen durumlara yol açması gerekmektedir.
Tüm dünyada en sık yapılan ameliyatlar arasında yer alan rahim alma operasyonunda bazen rahmin bir kısmı, bazen tamamı, bazen de yumurtalık ve tüplerle birlikte hepsi alınmaktadır. Rahim alma ameliyatının dört çeşidi bulunmaktadır. Rahmin, rahim ağzı ile beraber alınmasına ‘Total histerektomi’, rahmin alınıp rahim ağzının bırakılmasına ‘Subtotal histerektomi’, rahmin, her iki yumurtalığın ve tüpün alındığı ameliyata ‘Total histerektomi ve salpingooferektomi’ ve kanser ameliyatlarında uygulanan, rahmin komşu dokuları da içerecek şekilde geniş bir alan ile beraber çıkarıldığı ameliyata ‘Radikal Histerektomi’ denilmektedir.
Histerektomi ameliyatları günümüz şartlarında vajinal, laparaskopik (kapalı) ve açık cerrahi olmak üzere üç farklı yöntemle uygulanır. Hangi yöntemin hangi hastaya uygulanacağı hastalığın çeşidine, rahmin boyutlarına ve sarkma olup olmamasına göre değişmektedir. Açık abdominal histerektomi yönteminde rahim karından çıkartılırken, karnın alt bölgesine kesi uygulanarak rahim ve diğer organlara ulaşılır. Ancak iyileşme süresi daha uzun, daha ağrılı ve normal hayata dönüş süresi daha uzun olmaktadır.
Özellikle sarkma durumlarında rahmin vajen bölgesinden çıkarılması yöntemi ile yapılan cerrahiye “vajinal histerektomi” adı verilmektedir. Bu ameliyat yönteminde karında bir kesi ya da ameliyat izi olmamakla beraber, iyileşme daha hızlı, ağrı seviyesi daha az ve normal hayata dönüş daha çabuk gerçekleşmektedir.
Kapalı ameliyat olarak da bilinen laparoskopik histerektomi çoğunlukla göbek deliğinin hemen altından yaklaşık bir santimlik kesi açılması ile başlamaktadır. Her biri ortalama bir kalem kalınlığında olan aletlerle ve kameralarla bu açılan deliklerden girilip, iç organların monitörde görünmesi sağlanırken, ameliyat sadece birkaç tane ufak kesiyle tamamlanmaktadır. Bu yöntemde enfeksiyon oranı ve ağrı seviyesi daha düşük olmaktadır. Bununla birlikte hastanın normal hayata dönüşü çok hızlı gerçekleşmektedir. Hasta dostu olan laparaskopik rahim alma ameliyatı, imkanlar dahilinde ilk tercih olarak seçilmektedir.
Yumurtalıkları korunup rahmi alınan kadınlarda adet kanaması olmamaktadır ama menopozun meydana getirdiği sıcak basmaları ve ani terlemeler gibi şikayetler de ameliyata bağlı gelişmemektedir. Ancak rahim ile beraber yumurtalıkların alınması durumunda menopoz durumu söz konusu olmaktadır.
Rahmin alınması ameliyatından sonra ağrı, kabızlık, pelvik taban kaslarında zayıflık, seksüel disfonksiyon gibi sorunlar görülebilmektedir. Ayrıca 35 yaş altında bu operasyonu geçiren kadınlarda yumurtaları korunsa bile hipertansiyon, diyabet ve kalp hastalıklarında risk artışı yükselebilmektedir.