Yenidoğan bebeklerin ölüme terk edilmesi skandalı üzerine kapatılan hastanelerden biri Özel Reyap Hastanesi. "Doktor" sıfatlı Fırat Sarı, yenidoğan yoğun bakım ünitesinin sorumlu doktoruydu. 4 yıl önce dünyaya gelen Umut Ali Gökdeniz, doğduktan sonra yoğun bakım ünitesine kaldırıldı, 10 gün sonra can verdi. Ancak olup bitenlerin boyutunu öğrenen ailesi şimdilerde, cenazesini aldıkları bebeğin kendi çocukları olmayabileceği kuşkusunu aklından atamıyor.
Yenidoğan çetesiyle ilgili soruşturmada adı geçen Özel Avcılar Hospital Hastanesi, Özel TRG Hospitalist Hastanesi, Özel Birinci Hastanesi, Özel Güney Hastanesi, Özel Bağcılar Medilife Hastanesi, Özel Beylikdüzü Medilife Hastanesi, Özel Reyap İstanbul Hastanesi, Bağcılar Özel Şafak Hastanesi ve Özel Silivri Kolan Hospital Hastanesi'nin ruhsatları iptal edilmişti.
Gökdeniz ailesinin ilk çocukları Umut Ali de pandemi döneminde, 2020'de Özel Reyap İstanbul Hastanesi'nde açtı gözlerini dünyaya. Sözcü TV'ye konuşan anne Burcu Gökdeniz yaşananları şöyle anlattı:
"Ben 2020'de hamile kaldım. Hastane arayışına girdiğimizde Reyap Hastanesi'nin iyi olduğunu öğrendim. Doğum sürecim yaklaştığında çocuğumda gelişim geriliği olduğu ortaya çıktı. Erken doğum olacaktı, erken doğum yüzünden kuvöze alınacağının farkındaydık, sıkıntı yoktu bizim için. Sonuçta 'Kuvöze alınacak ve kucağımıza alacağız, nasıl sağlıklı olacaksa işlemler o şekilde olsun' diye düşünüyorduk.
Umut 34 haftalık dünyaya geldi. Reyap Hastanesi'nde doğum yaptım, hemen yenidoğan yoğun bakımına alındı bebeğim. 10 gün yaşadı. Bu 10 günde Fırat Sarı kontrolündeydi. Fırat Sarı, yenidoğan yoğun bakım ünitesinin sorumlu doktoruydu, bebeklerle o ilgileniyordu. 10 gün boyunca birebir iletişime geçtiğimiz kişi de bize günlük raporlamaları yapan kişi de Fırat Sarı'ydı.
Çocuğum erken doğduğu, nefes darlığı çektiği için entübe edildi. Midesinde problem çıktığını, anne sütünü kabul etmediğini söylediler. Biz her gün anne sütü götürüyorduk ama içiriyorlar mıydı içirmiyorlar mıydı bunu bilmiyorduk. Daha sonra 'Normale döndü, durumu iyi, güzel ilerliyor' dediler.
Daha sonra ciğerlerinde enfeksiyon olduğu söylendi. Korona tedbirleri nedeniyle biz çocuğumuzu hiç göremedik, sadece fotoğrafını çekip bize getiriyorlardı. Ölmeden 1 gün önce, bize fotoğraf versinler diye kapının önünde 2 saat bekledik eşimle. Bizi sürekli oyaladılar.
En son dediler ki 'İçeride bir bebek var. Durumu çok ağır. Bütün ekip onunla ilgileniyor, o yüzden size bugün yardımcı olamayacağız, yarın gelin.' Biz de geri döndük ama aklımızdaki şüphe 'Bu bizim çocuğumuz mu?' Bununla ilgili de bilgi verilmedi.
Sabah 5'te telefonumuz çaldı, çocuğumuzun durumunun ağır olduğunu, doktorun, Fırat Sarı'nın bizi görmek istediğini söylediler. Biz de apar topar eşimle gittik hastaneye. Önce hemşireyle görüştük, daha sonra Fırat Sarı geldi. Çocuğumu entübeden çıkarttıklarında çocuğumun ciğerlerinde kanama başlamış ve kanamayı durduramamışlar. Bu bilgileri Fırat Sarı verdi.
1-2 saat sonra tekrar çağırdılar; hala aynı olduğunu ama artık kalbinin durduğunu, kalp masajıyla geri getirdiklerini bildirdiler. Saat 10-11 civarında dediler ki 'Çocuğunuzun kalbi durdu. 1 saat boyunca kalp masajı yaptık ama geri getiremedik. Başınız sağ olsun.' Vefatını da Fırat Sarı bildirdi. Bunu söylüyorken sesi titriyordu, biz ağlıyorken gözlerinin dolduğunu hissettim."
Baba Gökdeniz ise Fırat Sarı'nın ölüm haberini verirken mahcup konuştuğunu söyleyip şunları ekledi:
"Fotoğrafları gördüğümde ben eşime 'Bu bizim çocuğumuza hiç benzemiyor' diyordum. İçeride kilo almış olabilir, zayıflamış olabilir, ödem olabilir ama ben bunu söylüyordum. İlk doğan çocukla fotoğraftaki çocuğu ben benzetemiyordum. Hala böyle düşünüyorum. İşler bu raddeye geldiyse mezardaki çocuk bile benim olmayabilir. Neden böyle düşünmeyeyim ki? Bu çete çocukları öldürüp para kazanacak kadar ileri gittiyse neden benim çocuğum başka bir yerde olup da ben başka çocuğun cenazesini almış olmayayım?"
Anne Gökdeniz de çetenin evrakta sahtecilik yaptığı iddiasına değinip "Bize epikriz raporlarını vermediler. Dediler ki 'Ankara'ya gönderildi. 15 gün sonra gelecek, o zaman vereceğiz.' Benim şu anda öğrendiğim, epikriz raporlarının anlık olarak girildiği ve istendiği zaman verilmesi gerektiği. Demek ki bu bizi oyalama taktiği. Bastırsaydık demek ki o an vereceklerdi. Biz doktora da güvenmeyeceksek kime güveneceğiz?" diye konuştu.
AA tarafından aktarılan iddianamede örgüt elebaşı olduğu değerlendirilen şüpheli Dr. Fırat Sarı, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istemediğini söyledi.
"Tıp Fakültesinde okuduğum zaman 'PKK örgüt üyeliği'nden hüküm giyerek 5 yıl civarı cezaevinde yattım. Cezaevinden sonra okuluma tekrar dönüp bitirerek, mezun oldum." diyen Sarı, yaklaşık 7-8 yıl önce Medisense Sağlık Hizmetlerini kurduğunu ve yüzde yüz hisseli sahibi olduğunu kaydetti.
Geçimini doktorluk mesleğini yaparak sağladığını anlatan Sarı, "Danışmanlık verdiğimiz hastanelerde tüm prosedürler yasalara uygun şekildedir. İl Sağlık Müdürlüğünün tuttuğu tutanakla ilgili olarak tespit edilen eksiklikler hastane yönetimi ile alakalı eksikliklerdir. Epikriz yazılması ile ilgili eksiklikler doktorun sorumluluğundadır." ifadelerine yer verdi.
Doktorların ve o bölümde çalışan hemşirelerin maaşlarını hastane yönetimlerinin ödediğini belirten Sarı, bazı hesap hareketlerinde yer alan para gönderme işlemlerinin "motivasyon amaçlı ve borç alıp verme" gibi olduğunu savundu.
Genel olarak yenidoğan yoğun bakımda kalan bebek sayıları azaldığında danışmanlık hizmeti verdikleri hastane yönetimleriyle problem yaşadıklarını iddia eden Sarı, "(Hastaneler) Bebek sayılarının artmasını istiyorlardı. Hasta tam iyileşmeden veya tedavi ret ile ailenin bebekleri almasından hastane yönetimleri zarar ettiklerinden dolayı bizim danışmanlık hizmetimizden şikayet ediyorlardı. Erken taburcu veya taburcu konularını hastanenin kendi doktorları karar vererek uygulardı." şeklinde ifade verdi.