Özellikle yaşlılarda ve çocuklar gözlemlenirse daha ciddi sorunlara yol açabilir.
Reflü, midede bulunan asidin, safra ve pankreas sıvısının mideden yemek borusuna (özefagus) doğru geri kaçmasıyla oluşan bir hastalıktır. Normalde mide ve yemek borusu arasında kelepçe tarzında bir mekanizma vardır ve salgılanan asidin geçişini engeller. Kelepçenin kapanma basıncının düşmesi ya da gevşek kalması bu duruma sebep olur. Bu rahatsızlık sıklıkla yemeklerden sonra görülür. Göğüs kafesi arkasında ve midede yanma, gaz, ağza acı su gelmesi gibi şikayetler oluşturur. Günümüzde ilaç veya cerrahi müdahalelerle tedavisi yapılabilmektedir.
Çeşitli zararlı alışkanlıklar bu hastalığın görülmesine sebep olabilir. Çok sık alkol tüketilmesi, düzenli olarak sigara kullanımı ve duruş bozukluğu bu zararlı alışkanlıklara örnek olarak gösterilebilir. Fazla kiloluluk ve obezite de bu riski artıran nedenler arasındadır. Aynı zamanda sigara içmek yemek borusu kanserine de neden oluyor.
Yemek sırasında çok büyük porsiyonların ve gazlı içeceklerin sık tercih edilmesi, çok hızlı yenmesi ve genellikle gece yatmadan önce tüketilmesi de buna neden olan durumlar arasındadır.
Fazla ilaç tüketimi ve kalsiyum kanal brokerleri, nitratlar, kas gevşeticiler, bronchial ve aspirin gibi ilaçların kullanılması mideye oldukça büyük zararlar verebiliyor. Ayrıca alanında uzman bir doktora danışmadan, bilinçsizce kullanılan ilaçlar da aynı derecede zararlı olabilir.
Birçok kadında hamilelikle beraber ilk kez bu hastalık yaşandığı görülür. Bunun sebebi büyüyen fetüsle birlikte hormon seviyelerinin de değişmesidir. Genellikle son 3 aylık dönemde şikayetler oldukça artar ve en kötü duruma gelir, ancak doğumdan sonra belirtiler neredeyse tamamen kaybolur.
Hiatal herni adı verilen ve her yaştan insanda görülebilen bir mide anormalliği de bu hastalığa sebep olabilir. Hiatal, mideyi göğüsten ayıran bir kas duvarıdır ve asidin özofagusa (yemek borusuna) geçişini engeller. Ancak hiatal fıtığınız varsa asidin özofagusunuza girmesi kolaylaşır.
Özellikle yemeklerden sonra oluşan göğüste yanma hissi (Heartburn), midede yanma, ağza gelen ekşi ve acı bir su bu hastalığın başlıca belirtilerindendir.
Göğüs ağrısı şikayetiyle gelen hastaların büyük çoğunluğunda bu hastalık olduğu saptanmıştır. Bu ağrı aniden başlar ve saatlerce sürebilir. Belirtiler daha çok gece yatarken ve uyurken meydana gelir. Genellikle göğüs kafesinin altında ve sırtta ağrı gözlenir, yayılma olmaz. Sırt üstü yatıldığında veya eğilindiğinde daha çok hissedilir.
Yutkunma güçlüğü, ağrılı yutma ya da yutakta bir şey varmış gibi rahatsızlık veren takılma hissi de oldukça sık görülen belirtilerdendir.
Karın şişliği, normalden fazla geğirti, hıçkırık ve yemek sonrası hazımsızlık yaşamak rahatsızlık sıklıkla görülen belirtileri arasındadır.
Balgamsız kuru öksürük ve hırıltı, mide yanması sonucunda görülebiliyor. Özellikle kronik öksürüğü olan hastaların yarısında da bu probleme sıkça rastlanıyor.
Sürekli boğaz temizleme ihtiyacı, ses kısıklığı, boğazda yumru hissi ve soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklarda görülen tipte boğaz ağrısı görülür. Ayrıca sık sık larenjit ve farenjit geçiren kişilerde de esas neden reflü olabilir.
Tedaviye yanıt vermeyen ve tekrarlayan astım nöbetleri de bu hastalığın belirtilerindendir. Ayrıca bu iki hastalık birlikte görüldüğünde, biri diğerini kötüleştirir.
Mide bulantısı ve kusma daha nadir görülen belirtilerdir. Daha çok çocuklarda, basit kusmalar şeklinde olabilir.
Uyurken görülen ve kısa süren soluk tıkanmaları ve durmaları da bu hastalığın altında yatan nedenlerden biridir.
Bu hastalık bebeklerde, yemek borusunun mideye açılan kısmındaki kasın tam gelişmemesinden ötürü, içtiği sütün veya mamanın yemek borusuna ve ağzına geri gelmesi şeklinde görülür. Bebeklerin yarısında ilk 5 ay içerisinde günde 1 ya da 2 kez görülebilir. Genelde kendiliğinden iyileşebilen bir problemdir. Bebeklerin küçük bir oranında daha inatçı ve sıkıntılı olabilir. Bebeğinizin az miktarda kusması, sütü geri çıkarması, ya da öksürmesi her zaman reflü olduğu anlamına gelmez.
Bebeğinizin normalden fazla kusması veya yuttuğu sütü ve mamayı sık sık geri çıkarması bu problemin yaşandığının bir göstergesi olabilir.
Sıkça öksürük, hıçkırık ve geğirme durumu belirtiler arasındadır.
Bebeklerde iştahsızlık, yemek istememe bu hastalığın habercisi olabilir.
Mideye dokunulduğunda ağrı ve yanma hissi, bundan dolayı da kolikoz davranışlar (sıkça ağlama ve huysuzluk) görülebilir.
Belirtilerin görüldüğü dönemde kullanılacak asit giderici ilaçlar, proton pompası inhibitörleri (PPI) ve H2 blokerleri ile mide asit seviyesini düşürerek etki ederler. Tekrarlayan göğüs yanmaları, kısa süreli tedavi ile iyileşmeyip hastalığın sık sık nüksetmesi gibi durumlarda uzun süreli tedavi yöntemi uygulanması gerekebilir. Bu hastalıktan muzdarip olan bireylerin ancak %30'u ömür boyu ilaç kullanmak zorunda kalır. Fakat sürekli ilaç kullanmanın da birçok yan etkisi vardır ve maliyetlidir. Birçok hasta sürekli ilaç kullanmaktan şikayetçidir ve reflü nasıl geçer, başka tedavisi yok mudur gibi sorular sorabilirler. Bu hasta grubunda uygulanacak bir laparoskopik cerrahi müdahale ise kalıcı çözüm olarak kabul görüyor.
Mide fıtığı veya reflü hastalığında ameliyat, sürekli ilaç içmek durumunda kalan, hastalığı sık sık nükseden, ilaç kullanmasına rağmen yemek borusundaki yaraları geçmeyen, beraberinde mide fıtığı olan ya da yemek borusu yüzeyinde ileri derecede hücresel değişiklik görülen kişilere ve özellikle orta yaş grubundaki kişilere önerilir. En sık yapılan ameliyat ise nissen fundoplikasyondur. Bu ameliyatta yemek borusunun mideyle buluştuğu yerdeki kapak sistemi güçlendirilir. Bu sırada mide fıtığı da onarılır. Bu operasyon 45 dakika civarındadır ve genel anestezi altında yapılır. Ameliyat sonrası hasta memnuniyeti ise oldukça yüksektir.
Aloe vera bitkisi anti-inflamatuar özelliği ile mide ve yemek borusunda hastalığın yol açtığı iltihaplanma ve bozulan asit dengesini düzenlemede etkili bir maddedir. Her gün yemeklerden önce bir çay bardağının yarısı kadar aloe vera suyu içebilirsiniz. Dilerseniz içine su ve bal da ekleyebilirsiniz. Ancak müshil etkisinden ötürü dikkatli kullanımı önerilir.
Elma sirkesi de bu hastalığın tedavisinde kullanabileceğiniz doğal bir ilaçtır. Sindirimi kolaylaştırır, mide mukozasını korur ve asidi düzenlemeye yardımcı olur. Bir bardak ılık suya bir miktar karıştırarak içebilir veya çorba ve salatalarınıza koyarak tüketebilirsiniz.
Sinir sisteminin korunmasına yardımcı olan bu bitki yıllardır Asya'da kullanılan bitkisel çözümlerdendir. Mide asidini dengeler ve sindirim sistemini geliştirir. Bir bardak kaynar suyun içine biraz zencefil kökü ekleyerek birkaç dakika demlenir. Sonrasında süzülür ve bal konularak tüketilebilir.
Rezene yatıştırıcı ve sakinleştirici özelliği ile bilinir. Sindirim sistemi problemleri ve mide spazmlarında etkili bir tedavi yoludur. Bağırsakları ve mideyi yatıştırır. Bir bardak kaynar suyun içine biraz rezene tohumu ekleyip, 10 dakika kadar demleyin. Sonrasında süzün ve için. Dilerseniz içine limon da sıkabilirsiniz.
Mide asidini nötralize etmeye yardımcı olduğu için uygulayabileceğiniz doğal bir yöntemdir. İçinde bulunan asit sayesinde mide asidinin pH değerini dengeler. Her yemek sonrasında veya şikayetleriniz başladığında bir çay kaşığı sarı hardal yiyebilirsiniz. Ancak bazı insanlarda mide ekşimesini artırdığı gözlemlenmiştir.
Bu bitki, mideyi kuvvetlendirir. Mide duvarını ve yemek borusunu onarıcı özelliğe sahiptir. Bir su bardağı suya yarım tatlı kaşığı toz meyan kökü karıştırın ve kaynatın. Yemeklerden 20 dakika önce ve sıcak olarak bir hafta boyunca tüketmeniz tavsiye ediliyor. Ayrıca hamilelikte tüketilmesi önerilmez.
Sebzeler: Domates dışında kalan bütün sebzeler hastalara önerilir ve bir zararı yoktur. Özellikle patates (haşlama veya fırında), brokoli, lahana, havuç. Tabii sebzelerle hazırlanan yemeklerin az yağlı olmasına özen gösterilmesi gerekir.
Bitkisel protein: Bitkisel besinlerden alınan protein, özofagus kasını zorlamaz ve hastalığı tetiklemez. Hayvansal gıdalardan alınan protein yerine, protein açısından zengin fasulye ve mercimek tüketmek hastalık belirtilerinin azalmasına da yardımcı olur. Ayrıca siyah fasulye genel sağlık için önemli lif ve folat içerir.
Lifli gıdalar: Lifli gıdalar sindirim sırasında midede aşırı asit salgılanmasını engeller. Muz, elma, armut, şeftali, kavun ve çilek tavsiye edilen meyvelerdir. Ancak portakal, greyfurt ve mandalina gibi diğer lifli meyveler asitli olduğu için tüketilmesi önerilmez.
Bunların haricinde balık, ekmek, haşlama tavuk göğsü, yağsız kıyma, beyaz peynir, yulaf, kepek, pirinç, mısır ekmeği, soya peyniri ve yumurta da tüketebileceğiniz yararlı gıdalardandır.
Süte koyulaştırıcı eklemek: Sağılan süte ya da mamaya iki hafta boyunca koyulaştırıcı eklenebilir ya da koyu kıvamlı gıdalar tercih edilebilir. Koyulaştırılmış süt ve mama koyulaştırıcılar eczanelerden temin edilebilir. Ancak doktorunuz önerdiyse bu işlemi uygulamanız daha sağlıklıdır.
İnek sütünü kesme: İnek sütü alerjisi veya intoleransı belirtileri reflü belirtileri ile çok benzer. Eğer emziriyorsanız inek sütü içmeyi ya da inek sütü içeren gıdalar tüketmeyi kesmelisiniz. Eğer bebeğinizi mama ile besliyorsanız yine bir doktora danışarak hipoalerjenik besinler kullanmayı deneyebilirsiniz.
Yeni doğanlar için antiasit kullanma: Yukarıdaki yöntemler işe yaramadıysa doktorunuz antiasit önerebilir. Eğer emziriyorsanız, antiasidi göğsünüzden sağdığınız süte ya da ısıtılıp soğutulmuş suya, emzirmiyorsanız mamaya katabilirsiniz.
Gastrit: Belirtileri çoğu zaman karışsa da ikisi birbirinden farklı hastalıklardır. Gastrit midede yaşanan inflamatuar (yangı) anlamına gelir ve bakteriyel bir enfeksiyona bağlı olarak gelişebilir. Ancak her zaman bakteriyel nedenli değildir. Alkol, baharatlı yiyecekler, stres ve sigara kullanımına bağlı olarak da gelişebilir. Tedavisi için genellikle 1 ya da 2 haftalık antibiyotik kullanımları yeterli olur. Uzun süre tedavi edilmeyen gastrit ülsere dönüşebilir.
Ülser: Bu üç hastalık da sindirim sistemiyle ilgilidir ve çoğunlukla birbirine karıştırılır. Ülserde söz konusu olan sindirim sisteminin herhangi bir yerinde görülebilen yaralardır. Aynı ailedeki vakaların çokluğu göz önünde bulundurularak genetik olabileceği de düşünülüyor. Bu hastalıkta mideye ya da sırta vuran ağrılar görülür. Şikayetler diğer iki hastalıktan daha şiddetlidir. Kesin teşhis için gastroskopi önerilir ve ilaç tedavisi olmadan hastalığın iyileşmesi mümkün değildir.