Arkasında hem genetik hem de çevresel olmak üzere birçok neden yatar. Ayrıca, bu kontrolsüz hücre bölünmesi vücudunuzun herhangi bir bölgesinde başlayıp diğer organlarınıza doğru yayılma gösterebilir. Tedavisi genellikle, alınabiliyorsa kanserli dokunun alınması ile başlar. Ardından kemoterapi, radyoterapi gibi yöntemlerle vücut, kanserli hücrelerden tamamıyla arındırılır.
Her ne kadar, akciğer kanseri kadar sık duyduğumuz bir kanser çeşidi olmasa da, rektum kanseri de bağırsak kanserleri arasında en sık rastlanan kanser çeşitlerinden biridir. Özellikle, 40 yaşını geçmiş bireyler risk grubu olarak tanımlanır. 50 yaşını aşmış her birey içinse gerekli kontroller her yıl yapılmalıdır. Avrupa ülkeleri baz alınarak yapılan bir istatistikte, ölümle sonuçlanan kanser türleri arasında ikinci sırada olan rektum kanseri için hastalığı tanımak ve bu sayede erken teşhise yönelmek yapılabilecek en önemli adımlardandır.
Rektum kalın bağırsağın son bölümüdür. Yani en kaba tanımıyla, kalın bağırsağın anüse ulaşan kısmına rektum adı verilir. Uzunluğu yaklaşık 8.3 metre olarak ölçülür. Sindirim sistemi için son derece hassas bir kısımdır. Bilindiği üzere, ağızda başlayan sindirim yolculuğu yemek borusu, mide, ince bağırsak, kalın bağırsak güzergahında ilerleyerek en sonunda anüs ile sonlanır. Kalın bağırsağa gelinceye kadar bütün yapı taşlarına ayrılan besinlerin vücut için gerekli olan protein, karbonhidrat, yağ, vitamin, mineral gibi maddelerin emilimi bu sindirim yolculuğu esnasında sağlanır.
Kalın bağırsakta ise, son görev olan posa olarak alınan artık besinlerin içerisindeki su emilir ve bu posa, dışkılama eylemi gerçekleşinceye kadar kalın bağırsağın rektum kısmında depolanır. Sindirilememiş ve posa haline dönüşmüş besinler rektuma ulaşınca, rektumdaki sinirler aracılığıyla beyine sinyal gönderilir. Bu sayede, beyin karın kasları ve anal kanal başta olmak üzere, dışkılamada rol oynayacak kısımları hazırlar. Böylece tuvalete çıkma ihtiyacı hissedilir. Bu noktada rektum kasılır ve dışkılama gerçekleşir. Eğer, beyin dışkılama için uygun atmosferin oluşmadığına karar verirse, tuvalete gitme ihtiyacı hissedilmez ve uygun zaman gelinceye kadar posalar rektumda depolanmaya devam eder.
Rektum üç bölümden oluşur.
Kalın bağırsağın genellikle kolon veya rektum bölgelerinde oluşan kötü huylu tümörlerin her ikisinin birlikte anlatılması açısından tıpta, kolorektal kanser adı verilmiştir. Rektum ve kolon kanseri pek çok özelliği bakımından birbirine benzese de, uygulanan tedavi yöntemleri oldukça farklıdır. Tedavide oluşan bu farklılığın sebebi rektum bölgesinin anatomisinden kaynaklanır. Diğer organlardan yalıtılmış ve pelvis (leğen) boşluğu içerisinde yer alan rektumun kapladığı alan oldukça küçük ve sıkışıktır. Bu sebeple ameliyat ile kanserli dokunun uzaklaştırılması oldukça zorludur. Ayrıca çoğunlukla, kanserin yeniden türemesini engellemek adına hastalığın evreleri göz önüne alınarak, ameliyat sonrası tedaviye devam edilir. Son 30 yıl öncesine kadar hastalığın tedavi başarısı oldukça düşük olmakla birlikte, günümüz teknolojisi hastalıkla savaşmamızı kolaylaştırmış ve pek çok hastada tamamıyla iyileşme sağlanmıştır. Özetle, günümüzde rektum kanseri iyileşme oranı oldukça yüksektir.
Rektum kanseri, kolon kanserinin yayılması ile gözlenebileceği gibi, direkt olarak rektum bölgesinde de oluşabilir. Alt rektum bölgesinde oluşan kötü huylu tümör, diğer iki kısımda oluşan tümörlerden patolojik açıdan farklıdır.
Ek bir bilgi olarak, insanın vücut sıcaklığı da yine rektum bölgesine sokulan bir termometre ile ölçüldüğünde en doğru ölçüm yapılmış olur.
Kalın bağırsak hücreleri 6 günde bir yenilenir. Bu yenilenme, hücre bölünmeleri sayesinde gerçekleşir. Rektum kanseri de sağlıklı hücrelerin DNA'larında meydana gelen bir hata sonucunda ortaya çıkar. Neden bazı hücreler sağlıklı üremeye devam ederken, bazı hücreler DNA bozulmaları sonucunda hatalı üremeye başlar sorusunun cevabı ne yazık ki hala yanıtlanamamıştır.
Hücrelerin DNA'sında meydana gelen herhangi bir hata, hücrelerin normal bölünme düzenlerini tamamıyla değiştirir ve hücreler kontrolden çıkmış bir biçimde bölünmeye devam eder. Bu kontrolsüz bölünmeler sonucunda oluşan yapılara tümör adı verilir.
Bazı ailelerde, ebeveynlerden çocuklara aktarılan gen mutasyonları, kolorektal kanser riskini arttırır. Bu tip ailesel mutasyonlara, mevcut hastalar incelendiğinde oldukça nadir rastlanır. Bu tip bir genin taşıyıcısı olmak hastalığın kaçınılmaz olduğu anlamına gelmez. Yalnızca kişi riskli grupta olduğunun bilincinde olarak düzenli doktor kontrolünden geçmelidir.
Mevcut vakalar içerisinde, karşılaşılma sıklığı bakımından iki tip genetik rektum kanseri göze çarpar:
Herediter (kalıtımsal) polip içermeyen kolorektal kanser: Diğer adıyla Lynch Sendromu olarak da bilinir. Ayrıca tıp literatürüne HNPCC adıyla da geçmiştir. Diğer bir kalıtımsal yolla meydana gelen Familyal Adenomatöz Sendromu (FAP) adı verilen hastalıkla karşılaştırılarak "polip içermeyen" olarak tanımlanmıştır. Çünkü FAP'ta bağırsak yüzeyini kaplayan polip adı verilen yapılardan kanser hücreleri oluşurken, Lynch Sendromu'nda polip varlığı gözlemlenmez. İki tip Lynch Sendromu mevcuttur. Her iki tip için de teşhis koyulmadan önce hastanın soy ağacına bakılarak kolon kanseri vakaları incelenir. Hastanın kendisinden iki nesil öncesine kadar en az üç akrabasında ve bu üç akrabanın en az biri 50 yaşından küçük olmak kaydıyla hastalık gözlenmemiş ise; Lynch Sendromu teşhisi koyulmaz.
Eğer soy ağacında bağırsak kanseri teşhisi bulunan üçün üstünde birey mevcutsa, mutlaka gen taraması yaptırılıp mutasyon geçirmiş genin taşıyıcı olup olmadığı kontrol edilmelidir.
Kalıtımsal gen mutasyonları dışında, aşağıda anlatmaya devam edeceğimiz etmenler doğrudan ilgili kanserin nedeni olarak görülemez. Bundan sonraki noktaları, nedenden ziyade risk faktörü taşıyan unsurlar olarak değerlendirmek daha yerinde olacaktır.
Yaşla birlikte rektum ve kolon kanseri vakalarının artmakta olduğu bilimsel araştırmalar ile kanıtlanmıştır. Kalın bağırsak kanserleriyle yüzleşen pek çok hasta 50 yaşının üstündedir. 2942 hasta üzerinde yapılan ve 2002 yılında yayımlanan bir araştırmada, patolojik tipi adenokarsinoma olan tümörün 50 yaş altındaki bireylerde görülme sıklığı;
Bu durumda yapılması gereken, 50 yaşından itibaren her sene kolonoskopik taramaya girmektir.
Elbette ki vücudumuzun alması gereken günlük protein miktarı mevcuttur. Üstelik proteinler, temel yapı taşlarımız olup hücre yenilenmesinde büyük öneme sahiptirler. Ancak ihtiyacınız olandan fazla protein tüketmek vücudunuza yarardan çok zarar getirecektir. Kırmızı et gibi protein yönünden zengin besinleri sıklıkla tüketmek kolonositlerde DNA hasarlarına yol açabilir, kolonal mukus tabakasının esnekliğini kaybetmesine ve incelmesine neden olabilir.
Doymuş yağlar, ne yazık ki işlenmiş yağ anlamına gelir. Zeytin yağ, tereyağ gibi organik olmaktan çok uzaktadırlar.. Genellikle işlenmiş ve paketlenmiş olarak satılan sosis, salam, sucuk gibi market ürünlerinde bulunur. Ayrıca dışarıda tüketilen fast food ürünlerinin çoğu da doymuş yağlar ile hazırlanır. Doymuş yağlar, genel olarak kalp-damar sağlığınız açısından oldukça zararlı olmakla birlikte, bağırsak florasını da yorar. Bu durumda bağırsak hücrelerinde DNA hasarlarıyla karşılaşmak olasıdır.
Düzenli spor yapmamak ve gün içerisinde az hareket etmek, alkol tüketimi, sigara kullanımı gibi tüm sebepler genel sağlığımız açısından tehlike arz eder. Bu davranışlar bağırsak florasına zarar vererek olası bir DNA hasarı oluşmasına neden olabilirler.
Aşağıdaki belirtilerden bir ya da birden fazlasına rastlamanız hastalığa yakalanmış olduğunuz anlamına gelmez. Fakat yine de doktora gitmeli ve olası bir risk durumunda erken teşhisin önemini unutmamalısınız.
Bağırsak hareketlerinde ve dışkılama düzeninizde meydana gelebilecek ishal, kabızlık gibi değişiklikler hastalığın tanısı için önemli göstergelerdir. Dolayısıyla dışkılama şeklinizi sürekli göz önünde bulundurmalı, eğer kronik bir biçimde kabızlık veya ishal gibi durumlarla karşılaşıyorsanız doktorunuza danışmalısınız
Dışkılama periyotları tamamıyla kişiseldir. Her gün iki defa tuvalete gitmek kadar üç günde bir dışkılama yapmak da normal bir durumdur. Ancak normal düzeninizin dışına çıktığınızı hissederseniz ve bu durum süreklilik kazanırsa doktorunuza danışmanız faydalı olacaktır.
Tuvalet ihtiyacınızı kısa bir süre önce gidermenize rağmen ya da tuvaletten henüz yeni çıkmış olmanıza rağmen hala dışkılamaya ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız, bu durum da rektum hastalığı için bir işaret olabilir.
Dışkıda kan gözlemlemek, genel sağlık durumunuz hakkında pek iyiye işaret değildir. Aynı zamanda ilgili kanser için de bir uyarı oluşturabilecek bu durum mutlaka ciddiye alınmalıdır.
Rektum kanseri için oldukça ayırt edici bir gösterge olan bu durum, aciliyetle bir uzman hekime bildirilmelidir.
Yapılan dışkının boyutu da tamamen kişisel bir durumdur. Kişi kendi dışkısını tanımalı ve herhangi bir görünüş farklılığında doktoruna danışmalıdır.
Karın ağrısı da pek çok sağlık sorunu için bir gösterge olabilir. Yine de, diğer belirtiler ile birleştiğinde hafife alınmamalı ve uzman hekime bildirilmelidir.
Genellikle gaz sorunu olarak algılanan bu belirti, bu kanser çeşidinde de gözlemlenir.
Demir eksikliği, rektum kanseri vakalarının tamamında gözlemlenen ortak bir problemdir. Bu sebeple teşhis için oldukça önemli bir nitelik taşır.
Genellikle rektal kanama ve demir eksikliğine bağlı anemi aynı anda gözlendiğinde, doktorunuz rektum kanserinden şüphelenecektir. Bu noktadan sonra, şikayetçiden kolonoskopi testi istenir. Genellikle halk arasında kolonoskopinin kötü bir ünü olsa da, muayene esnasında oldukça ince, esnek ışıklı bir boru kullanılır. Bu boruya bağlı olan kamera ile kolon ve rektum bölgesi incelenir. Bazı durumlarda, hastalık hiçbir belirti olmadan oluşmaz. Bu sebeple de 50 yaşının ardından düzenli kolonoskopi önerilir. Yine kolonoskopi esnasında şüphe uyandıran bölgelerden biyopsi için küçük parçalar alınabilir.
Teşhis koyulduktan sonraki aşama, kanserin hangi evrede olduğunun tespitidir. Kanserin evresine göre hastanın tedavisi şekillenecektir. Evre tespitinin yapılabilmesi için ek olarak birkaç tetkik istenir:
Bu testlerin ardından kanserin hangi evrede olduğu teşhisi konulur.
Yapılan tüm tetkiklerden sonra, artık tedavi uygulanmaya başlanır. Çok basamaklı bir tedavi programı mevcuttur. İlk olarak ameliyat devreye girer. Ardından süreci kemoterapi ve ışın terapisi takip eder. Tümörün hangi evrede olduğuna bağlı olarak kemoterapinin dozajı, ışın terapisinin tercih edilip edilmeyeceği belli olur. Hangi evrede olduğu fark etmeksizin ameliyat gerçekleşir.
Ameliyat, pek çok faktöre bağlı olarak gerçekleşir. Bu faktörler şunlardır:
Ameliyat esnasında, hem bölgesel tümör temizlenir, hem de tümör daha sonraki evrelere geçmişse bölgesel lenf bezleri alınarak kanserin başka organlara yayılması engellenmeye çalışılır. Bölgesel lenflerin tamamıyla temizlenmesi belki de ameliyatın en önemli kısmıdır. Eğer rektum ve bağırsak etrafındaki lenf dokusu da tamamıyla alınıyor ise bu operasyona "total mezorektaleksizyon" adı verilir.
Kanserli hücreleri yok etmenin tek yöntemi, ne yazık ki hala kemoterapi uygulamasıdır. İlacın dozu, kişisel verilere göre ayarlanır ve kanser yok oluncaya kadar uygulamaya devam edilir.
Işın tedavisi, her hastada tercih edilen bir yöntem değildir. Hastalığınızın evresine göre doktorunuz gerekli olup olmadığına karar verecektir.
Ameliyat üzerinde etkili birden çok değişken olması sebebiyle rektum kanseri ameliyatı kaç saat sürer sorusuna cevap vermek oldukça zordur. Yine bu değişkenlere bağlı karşılaşılabilecek komplikasyonlar da oldukça kişiseldir. Yine de rektum kanseri ameliyatı sonrası komplikasyonlar;
Kanserin evresi ilerledikçe, cerrahi operasyonun riski de artar. Çünkü operasyon giderek kompleksleşir. Anesteziden kaynaklı olarak, mide bulantısı, nabzın fazla düşmesi, tansiyon düşüklüğü gibi sorunlarla yüzleşilebilir. Şeker, tansiyon gibi başka sorunları da olan hastalarda anestezi uygulaması esnasında ek önlemler alınır. Ameliyat sonrasında ise, hastaların tamamında şiddeti farklılaşmakla birlikte mutlaka acı hissi olur.