Efendim şöyle muhteşem bir hikaye böyle büyük bir prodüksiyon…
E vazifemiz. Oturup seyredeceğiz. İlim fizanda da olsa bulacaksın diyenin işi. Ne yalan söyleyeyim. Her hafta reyting birincisi (birden bire) olan bir diziden çok daha iyi bir hikâye bekliyordum. Yani beşinci boyut, sırlar dünyası filan biliyorum ama demek artık farklı kulvarlara da geçtiler modundayım. Dünyevi işler.
İddialı söylemlerle işe soyunan dizinin birde son çıkan haberleri Hint dizisinden esinlendik söylemi olunca ona da baktık.
Açıkçası Sıla’yı ters çevirdik demiş olmakla Hint dizisi Balika Vadhu’dan esinlendik demenin arasında ki farkı anlayamadım.
Yahu bunun Hint dizisiyle ne alakası var bildiğimiz Sıla’nın ters çevrilmiş hali birkaç küçük ekleme biraz süsleme biraz eşleme az buçuk dünyevi az buçuk ruhani bir arada sergileme.
Hoş Sıla’nın öyküsünün de gerçek sahiplerini sonradan öğrendik ya neyse konumuz o değil.
Hani bunun Hintlik neresinde diyorum ama biraz fazlaca hinlik seziyorum ya neyse konumuz buda değil.
Şimdi okur merak eder bu Küçük Gelin’in Sıla dizisi ile alakasını.
Anlatalım bizde.
Sıla doğulu bir anne babanın çocuğu ama evlatlık olarak İstanbul’a verilir.
Küçük Gelin’in Zehra’sı da İstanbullu bir ailenin çocuğu doğuya evlatlık verilir.
Fark Sıla güzeller güzeli 17 yaşında bir kız Zehra süklüm püklüm okumak isteyen 14 yaşında bir çocuk.
Fark Sıla evlatlık olduğunu biliyor Zehra evlatlık olduğunu bilmiyor. Ortaklıksa iki dizide de anneler bebelerinin öldüğünü sanıyor.
Hop! Birbirini deliler gibi seven iki aşık. Kaçıyorlar. E ağalık, aşiret deyince belleğimizde hemen adam öldüren, berdel yapan bir insanlar kabalalığı geliyor artık. Otomatik yani. Hatırladınız değil mi? Sıla’nın İstanbul’dan getirilip konağa bir gün içinde gelin edilmesine sebep yaramaz aşıklar burada da var.
Sıla’da ki yaramazlar Narin-Azad Küçük Gelin’in yaramazları Berfin-Ferman. Yalnız burada Berfin edepsiz mi edepsiz şirret mi şirret biri. Köylü ya öyledir algısıyla yazılmış. Doğu insanına bakılan yer diğer bir deyimle. Narinse sevmiştik onu.
Sıla’da Narin’in kocasının adı Azad burada Boran Ağa’nın yerini almış ağanın adı Azad.
Ve biraz duralım Boran Ağanın hakkını yemeyelim. Daha karizma daha yakışıklıydı o. Azad da eh halk tipi, samimi olmuş. İtirazım yok.
Buda başka bir ters çevirme fark ve benzerlikler listesinden.
Sonra sonra bu yaramazlar yakalanıp konağa getirilir onların yüzünden 14 yaşındaki okuma aşkı ile yanıp tutuşan küçük kız hanım ağanın gözüne ilişince olay tatlıya bağlanır. Yani böylece kızımız yaşı itibari ile sadece berdel kurbanı olmuyor hikâye böylece Sıla’dan farklı olarak Küçük Gelin hikâyesine bağlanıyor.
Derken o topraklarda ilkokulu okumuş emekli savcımızın kızı aynı okula öğretmen gelir. Bir idealist bir idealist. Sanırsınız melek olarak dünyaya inmiş. O da ne adı da Melek zaten. Melek öğretmen aynı zamanda Zehra’nın annesidir ama ikisi de bilmez.
Eski ilkokul arkadaşları Azad ve Melek öğretmen karşılaşır ve aralarında derin bir aşk filizlerini veriyor. Henüz Saman Yolu TV dünyevi aşklara girmek istemediği için Sıla Boran tutkulu aşkı yerine biraz daha misyoni bir aşk filizletiyor ve de Küçük Gelinimizi koruma altına alarak engelli olan Azad’ın kardeşi Ali ile evlendiriyorlar. Gerçek evlilik değil yani.
Ne de olsa engelli işe yaramaz. Zaten son bölümde replikler üzerinden de bunu dillendiriyorlar. Engelli oğlumuzun sevdiği kız Suna gerçi Azad’ın çok bilmiş büyükleri Suna’yı Azad ile evlendirme derdindedirler ama Suna’yı babasının elinden alan Azad derki kızımız için; “engelli olduğunu bile bile kardeşimi sevdi. Engelli birini sevebilecek kadar da yürekli.” Engelli oğlumuzda “beni bu halimle sevdi Suna” repliğini savurur ortalara.
Yeri gelmişken bu ne demek diye soruyorum replik yazarına, senaristlere engelli bireyleri bu kadar horlayan, aşağılayan, cinsiyetsizleştiren algıları körükleyen bu kör anlatım dili de ne demek?
Kalemlerinize destur algılarınıza reform ne zaman gelecek?
Bu soruyla parantezi şimdilik burada kapatıyorum başka bir yazı konusunda detaylandırmayı atlamadan.
Devam edelim bizim küçük kızımız Azad yerine evdeki engelli çocuk Ali ile evlendiriliyor. Böylece bir taşla kuş cenneti. Ha bu arada Devran Ağamız amcaoğlu da kötü ağa. Ufaktan Melek öğretmene meyilli. Hani Sıla’nın meşhur Cihan Ağası vardı ya Boran’ın rakibi işte burada Cihan ağamızın yerini Devran Ağa almış. Oda Azad’ın rakibi.
Sıla dizisinde Sıla yatakta Boran yerde yatardı evin hırçını Sıla idi boşancam da boşancam ha birde İstanbullu sevgilisi Emre vardı burada engelli oğlumuz yatakta yatar Zehra kızımız yerde boşancamda boşancam türküsünü çalan hırçınımız bu sefer Ali ha birde Ali’nin sevdiceği Suna vardır.
Sıla esaretinden kaçtı yardımını İstanbullu sevgilisi sağladı burada Zehra’nın kaçma teşebbüsünü İstanbullu Melek öğretmenimiz sağlıyor.
Sıla evin melek ağası Boran’ın karısı oldu onla el ele töre mağduru kızlarımızın hayatlarına dokundu burada da öğretmenimiz evin melek ağası Azad ile el ele hem Zehra’nın yolunu açma savaşında hem diğer töre mağdurları için el ele kol kola. Orada Boran ağamız Sıla’ya sen anlamazsın buraları derdi burada Azad Melek öğretmenimize der. Arada annesi babası da der.
Daha uzayıp gider ters çevirmeler.
Bu arada yan hikâyeler ana hikâyeden daha bir yaratıcı olmuş. Terör var, kaçak var, kayıp baba var, Zehra’nın babasının eski yâriyle flörtleşmesi var. Varda var. İster misiniz dershane konusuna da alttan üstten girilsin. Şaşırdınız mı?
Şimdi her hikâyenin bir ana fikri var derler. Bu hikâyeden ne çıkaracağız derseniz… İzmit’i geçin herkes sırtını töreye dayamış. Töre demek berdel demek. Berdel demek kız değiş tokuşu demek. Doğulu demek köylü demek yemez içmez namusunu düşünür. Ama öte yandan her türlü namussuzluk onlarda mesajı.
Aradaki dershane cümleleri zaten haberlerde duyuyorsunuz onlar ayrı. . Okumak yurdum insanının en mutlak hakkıdır.
Reytinglerde birinci Küçük Gelin. Bütün hikâyenin özeti, 13-14 yaşındaki Zehra’nın okumak için verdiği mücadele, berdel olması ile engellenen hayalleri ve ona yardım eden güzel öğretmeni Melek.
Birde kıza sebepsiz yere bir ton sopa, eziyet, köle muamelesi ki sormayın bütün köylülerden, doğululardan nefret etmenize neden olabilir?
Bu dizinin ilk söylemlerinden biri Mahsun’un düştüğü hataya düşmeyeceğiz Mahsun Kırmızıgül’ün Küçük Gelinler hikayesi zarar verdi.
Evet, ben de yazılarımda bunu dile getirdim Mahsun’un anlatımı yanlıştır diye ancak bu hikâyenin anlatımının nasıl bir yarar sağlayacağını anlamadım.
Küçük Gelinlerin hikâyelerini biliyoruz nasıl horlandıklarını nasıl ezildiklerini yüzlerce film bir yığında da dizide gördük. Ben bunların dışında da mesleğim gereği hayatlarına tanık oldum.
Böyle iddialı bir söylemin ardından ve sosyal sorumluluk projesi olduklarını dile getiren bir yapımın diğerlerinden ayıran ne Sıla’nın ters çevrilmiş fazlaca aşağılayıcı bir dile gösterilen haliyken üstelik.
Yasalar işlemiyor bunu biliyoruz, öğretmene sığınmak kurtuluş değil onu da biliyoruz, ağaların pürü pak olmadığını düzene baş kaldıramadıklarını, kaldırdıklarında tökezlediklerini, daha birçok şeyi biliyoruz.
Evlatlık olmakla mı bundan kurtulacaklar işte bunu bilmiyoruz. Çünkü bu diziden bunu anlıyoruz.
Yani bu dizi onca iddialı söylemiyle hangi çocuk geline merhem olacak reyting pastasından yararlanmanın dışında.
Bu kanayan yarayı diğerlerinden farklı olarak sömürmediğini neyle ispatlıyor?
İşte ben bunu merak ediyorum.
Bu hikâyelerin kanayan yaralarımız olduğu, ilaç olamadığımız yapılan araştırma raporlarıyla önlerimizde serili.
Ama aldığımız yol ortada sayıları her geçen gün artan bu soruna duyarlıyız diyoruz madem peki sayıların azalması gerekirken artması neden?
O halde bir yerlerde hata yapıyoruz sorusunu sormamız gerekmiyor mu kendimize.
Çocuk gelinleri hindiye benzeten manşetlere mi dur denildi?
Müslümanlıkta da bu var diyenlerin zihninde mi reform yapıldı?
Çocuk Gelinlerle ilgili raporlarda sayılar mı azaldı?
Ya da şöyle söyleyeyim ben artık şarkı dinlemek değil söylemek istiyorum.
Bu hayat öyküleri üzerinden duygu sömüren değil duygulara merhem olan işler görmek istiyorum.
Küçük Gelin öykülerinin reyting pastasında önce Sıla’ya sonra Küçük Gelin Zehra’ya prim sağlayan dizilerin malzemesine başarı öyküsü değil bu sorunlarına dokunan, çığlıklarını söndüren başarıların sahibinin Küçük Gelinler olmasını istiyorum. İstiyoruz.
Bu yüzden İstanbul Sancaktepe’de 2 bin metrekarelik bir alana kurulan platonuza harcadığınız 2 milyonlar bizi ilgilendirmiyor zaten reytinglerle dönüşünü fazlasıyla alıyorsunuz bizi ilgilendiren kısmı bu sömürüye kimin dur diyeceği.
Doğuluların, köylülerin bu denli yanlış anlatılması kanayan yarayı daha da körükleyen bir dilin kullanılması… Üzgünüm sosyolojik okumalarınız eğer buysa ve bu da bir başarıysa Küçük Gelinler almıyor…
Özetle ne Mahsun’un dizisi ne de Küçük Gelin’in dizisi sosyal sorumluluk projesi…
YAZAN: OYA TEKİN
oyatekin@gmail.com
https://twitter.com/#!/oyatekin (@oyatekin)