Reza Zarrab tanık kürsüsünde: New York'taki adliyede neler yaşandı?

Reza Zarrab'ın tanıklık ettiği dava nedeniyle adliyenin önünde kahve satıcısının işleri artmış, Türk turistler buraya akın etmiş. Aralarında ilk kez adliyeye gelenler dahi var. Gazeteci Elif Key, New York adliyesinden izlenimlerini BBCTürkçe'ye yazdı.

New York'ta soğuk ve mesafeli adliye binasının önünden geçip giden insanların haberi var mı bilmem ama 500 Pearl Street adresinin önü Türklerle dolup taşıyor.

Kameralar, adliyenin önünden haber geçmeye çalışan, adliye binasının önünden yayın yapmaya çalışan gazeteciler bir tarafta, merakla bu yayınları takip eden Türk vatandaşlar bir tarafta. İlla ki sokaktan gelen geçenler de bir anormallik olduğunun farkına varmıştır.

Sokağın köşesinde sabahları kahve ve bagel satan adamın işleri de artmış, sabahları yoğun olduğunu söylüyor.

Reklam
Reklam

Kalabalık giderek arttığından adliyede artık tek bir salon yetmiyor. Üç salon dolusu insan günlerdir sabah 9 akşam 5 Zarrab mesaisinde.

Kalabalığın her geçen gün artmasının sebeplerinden biri de New York'a turistik amaçlarla gelmiş ama müzede gezmek, alışveriş yapmak yerine adliyeye gelen Türkler. Hayatlarında Çağlayan Adliyesi'ne gitmemiş olma ihtimalleri çok yüksek moda bloggerları, youtuber bazı gençler.

Güneş gözlüğüyle davayı takip eden genç kadının heyecanı ise insana belki bir gün memleketin davalarını da takip eder umudu veriyor. Kendi söylüyor, 'Ömründe ilk kez bir adliyeye gelmiş!'

Adliyenin Japon askeri katılığındaki görevlileri ise hem yoğunluktan şikayetçi hem de şaşkınlar. Birbirlerine 'Aman Allahım nasıl bir şey bu?' diye sorup, şaşkınlıkla kafalarını sallıyorlar. Vallahi garip ama davayı takip edenler de içeride birbirine aynı soruyu soruyor: 'Nasıl bir şey bu?'

New York'ta Wall Street arkasında, World Trade Center dibinde, biraz kafasını uzatsa Empire State'e kadar görecek ama Reza Zarrab, o eski günlerine epey uzaktan bakıyor.

Reklam
Reklam

Bir vakitler, bir Türk kanalında, arkasında Türk bayrağıyla oturmuş, 'Zarrab kimdir?', 'Altın kaçakçısı mısınız?' gibi sorular sorulduğunda 'Zarrab, sarraf demektir. Ayrıca kaçakçı mıyım vesaire diyorsunuz, bu soruları bana soruyorsunuz da çok mu zordu bunları araştırmak, bunların cevaplarını bulmak, hakim bile altın mevzuatını benden öğrenmişti' dediği günler de çok geride.

Zarrab tanık koltuğunda, arkasında Amerikan bayrağıyla günlerdir oturup hayatının özetini geçiyor, mesleği olduğunu söylediği 'para transferi ve altın ticareti' başlığının detaylarına giriyor. Hem de ne detay! Şemalar, şemalar, renkli kalemler, bazen sol eliyle, bazen sağ eliyle kaleme aldığı sayfalarca şema.

Bir dokun bin ah işit gibi kendini hayırsever bir işadamı olarak resmetmeye çalışıyor, ifadesini verirken sanki aylardır bu tanık sandalyesinden nasıl çok hasar almadan kalkacağını çalışmış gibi. Epey rahat.

Yılların tecrübesi belki de, zira kendi de söylüyor, bu işlerin içine 16 yaşında çay ticaretiyle girmiş. Ortada çay may yok elbette. Zarrab anlatıyor da anlatıyor.

Reklam
Reklam

Reza Zarrab'ın günlerdir sorulara verdiği cevaplar, tanık sandalyesinde zaman zaman oturduğu yerden, zaman zaman tapelerden duyulanlar, zaman zaman tahtaya kalkıp çizdiği şemalar yardımıyla telaffuz ettiği rakamlar, yetkililere verdiğini söylediği rüşvetlerin dökümü, edilen hediyeler insana 'Nasıl bir para bu? Nasıl hayatlar bunlar?' sorusunu sorduruyor.

Tüm hikayesini bir hayali ihracatçının günlüğü tadında anlatan Zarrab için normal olabilir ama adliye salonundaki herkes toplamda bu kadar parayı hiçbir zaman bir arada görmedi ve görmeyecek.

Mahkeme salonundan sık sık yükselen kahkahaların sebebi belki de normal gelirli, normal hayatları olan insanların şaşkınlığından veya sinir geldi de ondan gülüyorlar!

Gülme kısmını çok çözemesem de insanın dördüncü günün sonunda dünyadaki tüm para birimlerine, tüm hesap makinalarına küsesi geliyor.

Dava sadece Zarrab davası değil, tanık olmayı kabul ettiği anda davanın adı Hakan Atilla davasına dönse de henüz ağırlık Zarrab'ta.

Bir zamanlar çok sık görüşen, telefonlaşan, işleri mevzuatlara uyduran ikili şimdi göz göze dahi gelmiyor. İkilinin birbirine en çok temas ettiği an Savcı Yardımcısı Sidhardha Kamaraju'nun sorularının ardından gerçekleşiyor.

Reklam
Reklam

Zarrab, İran'ın gaz ve petrol satışlarından elde ettiği geliri kullanamadığını kaydederken, yaptırım kuralları konusunda en iyi bilgiye sahip kişinin Hakan Atilla olması nedeniyle onu aradığını söylediğinde, Kamaraju "Bu salonda sizinle bu planda çalışan bir kişi gösterir misiniz?" sorusunu soruyor.

Zarrab, "Bu insan Hakan Atilla'dır" yanıtını veriyor, o soğuk hava bir süre havada asılı kalıyor.

Bu arada mahkeme epey soğuk. Büyük ihtimalle kimse uyuyakalmasın diye alınmış bir önlem. Çünkü evine jürilik görev celbi giden insanların uyuya kalmamaları mucize.

Muhtemelen harita üzerinde ne İran'ı bilirler, ne Türkiye'yi, onlarca isim geçiyor, şirket isimleri, banka isimleri, sürekli Türkçe konuşulan bir mahkeme, nereden bilsin Zarrab'ı, Zafer Çağlayan'ı. Ayrıca niye bilsinler?

Ve bir anda kendilerini bu garip ilişkiler ağının içinde, Saatçi Yusuf'tan gelen 200 bin euroluk saatin faturasının hesabı sorulurken buluyorlar.

İçlerinden bir tanesi soğuğa rağmen uyuyuveriyor. Üç gün, horul horul. Ve evine gönderiliyor. Boş zamanlarında da zaten uyurmuş, hakkaniyeti var.

Reklam
Reklam

Hakan Atilla'nın etrafında avukatlarından oluşan duvar davayı son derece dikkatli takip edip, önlerindeki kapkalın dosyalara, defterlerine notlar alıyor.

Zarrab'ın kendi personeliyle yaptığı görüşmelerde kullandığı tabirleri ise belki de kimse hayatı boyunca unutamayacak.

Çikinova diyor, ateşlemek diyor, işlerinin kolay görülmesi için kimilerine misafir göndereceğini anlatıyor.

Huylu huyundan vazgeçmemiş olacak, hapishanede de bir gardiyana kadın, yemek, uyuşturucu, para, aklına ne geldiyse teklif etmiş işte.

İlk günkü mahkemede bunun bir suç olduğunu kabul edip, bir daha hiçbir suça karışmayacağının sözünü veriyor!

Özellikle Hakan Atilla'nın avukatlarının sabırsızlıkla beklediği an eli kulağında, bugün yarın çapraz sorguya geçilecek.

Günlerdir, 'Sistemi biraz açar mısınız?' diye sorulduğunda, 'Sistem benim' diye anlatan Reza Zarrab bugünlerden sonra besbelli çalışmadığı yerlerden de gelecek sorularla karşılaşacak, istediği sorudan başlayamayacak.

Jüri üyelerinden herhangi birinin bundan sonra uyumama ihtimali yüksek!

Reklam
Reklam