Rıdvan Dilmen, Sabah Gazetesi'ndeki köşesinde A Milli Futbol Takımımızın Hırvatistan ve Ukrayna maçlarını değerlendirdi.
Rıdvan Dilmen'in yazısı şu şekilde;
İki maçı kazanırsak ya birinci ya da ikinci olacağız… İzlanda maçında da Finlandiya karşısında da favori biziz. Grubumuzun favorisi olan Hırvatistan’dan 4 puanı sadece biz alabildik. Bu bile başlı başına umut verici
Ukrayna ve Hırvatistan maçları sonrası, kendi göbeğimizi kesecek duruma gelmemiz büyük bir şans… Genel grup değerlendirmesi yapacak olursak; kuralar çekildiğinde, puan barajının diğer gruplara göre düşük olacağını, 19-20-21 puanın bir veya ikincilik için yeterli olacağını düşünüyordum. 10 maçta 30 puan olmasına rağmen, beklediğim şekilde gitti. Yine grup kuraları çekildiği zaman Hırvatistan, diğer rakiplere göre birazcık öndeydi. Ama hesaplar yapılırken, herkes Kosova maçlarına hatta Finlandiya'ya da 6'şar puan yazmıştı. Ben özellikle Finlandiya'nın ve gelecekte de Kosova'nın çok canlar yakacağını söylemiş, "İnşallah bize denk gelmez" diye de eklemiştim. Tam da doğru yerde, doğru takıma denk geldi, İzlanda'ya... Kaba taslak söyleyecek olursak, 2 maçı kazanmamız halinde bir ya da ikinci olacağız… Bu şu açıdan önemli; ikinci maçtan sonra ilk kez ipler bizim elimize geçti... İzlanda maçında da Finlandiya maçında da favoriyiz. Maçtan önce konuşuyor olsaydık, farklı şeyler söylerdik ama futbol bu… Şans demiyorum… Biz ne şansla kazandık ne de kaybettik. Doğru seçimlerimizle, yanlış seçimlerimizle veya hakemin lehimize ya da aleyhimize verdiği kararlarla dengeler değişebiliyor. İki maça baktığımızda ben hataları şöyle değerlendiririm; yenildiğiniz zaman 'Bu kadro oynar mı?', kazandığınız zaman 'Bak doğruyu buldu.' Lucescu'nun ilk açıklandığı gün teknik direktörlüğüne, taktiksel bilgisine inanan bir kişiydim. Beni o süreçte bir spor adamı olarak üzen, kendisinin geliş, federasyonun ise getiriş şekliydi. İki tarafın da davranışı yanlıştı.
BASKIYLA OYNATTI!
İki maçı ayrı ayrı değerlendirmek gerekirse; Ukrayna'da bir doğru, bir yanlış yaptı... Uzun yıllar o ülkede çalıştığı için sadece Ukrayna'nın tehlikeli yönlerini çalışarak rakibe önlem almaya çalıştı. Zaaflarını düşünmedi. Ayrıca demeçleriyle Ukraynalı oyuncuları hırslandırdı. Hırvatistan maçından önce ise bir basın toplantısıyla yumuşak bir geçiş yaptı. Ukrayna maçıyla göreve başlayan bir teknik adam için, 'Bu kadro da çıkar mı?' demem. O gün orta sahayı daha dirençli; Tolga Ciğerci, Emre Belözoğlu ve Ozan Tufan gibi oyunculardan kurdu. Genelde takımlarında oynayan oyuncuları tercih etti ama yukarıda saydığım nedenlerden dolayı oyun felsefemizin ve oyuncu yapımızın savunma üzerinde olmadığını düşünemedi. Hırvatistan karşısındaki takımımıza baktığımız zaman 3 orta saha; Oğuzhan Özyakup, Hakan Çalhanoğlu ve Nuri Şahin, bu üç oyuncu da futbolculuk kariyerlerine forvet arkası başladılar. Hala ofansif orta saha olarak adlandırılıyorlar. Forvet arkası bir bakıma. Hırvatistan karşısında yaptığımız en doğru iş, Ukrayna'da yapmadığımız panzehiri kullanmamızdı. Rakibin en büyük silahı, yetenekli orta sahalarıyla pas yapan bir takım olması. Bu takıma karşı biz ise; düz, yaratıcılığı olmayan, çok pas hatası yapan oyunculardan vazgeçip, üç yetenekli orta saha oyuncusu ile çıktık. Bu oyuncular, rakiplerinin Modric dışındaki diğer orta sahaları ile yarışacak isimler ve yetenek olarak orta saha oyuncuları. Tabii ki hem kendi sahamızda oynamamız hem de oyuncuların sürekli fizik olarak zorlamaları bizi kazanmaya itti. Aslında bu ofansif orta sahanın önünde oynayan Cenk, Burak ve Arda'ya bir de Caner'i ekleyecek olursak 7 tane hücumcu ile oynadık. Zaman zaman Kaan da hücuma çıktı. Ukrayna'daki 11'e baktığımızda daha çok kartvizitinde ön libero yazan oyuncular, 7 tane defansif oyuncu vardı. Hırvatistan maçında tam tersi bir tablo. Bunu tespit etmesi de bir antrenör başarısı. Oyuncu değişiklikleri de zamanlamaları da çok doğruydu. Tabii ki Hırvatlar'ın da fazla dinlenememesi işimize yaradı. Lucescu'nun gelişi ve getirilişi tamamen sıkıntılı hatta ve hatta Oğuzhan olayı, geriye dönmek istemesem de bir skandal. Bir oyuncuyu, kadroya almayıp sonra davet etmek, ilk maçta ilk değişiklik olarak kullanıp, ikinci karşılaşmanın tamamında oynatmak, dışarıdan bir baskıyla olmuş bu kesin... Ama hem Ukrayna hem de Hırvatistan maçında bir kadro baskısı olduğunu düşünmüyorum. Koşmaya çalışan, daha hazır olmayan Arda, bir ay içine 2-3 maç sıkıştırırsa o da katkı sağlayacaktır.
OLAYLARA POZİTİF BAKMALIYIZ
Ukrayna maçından sonra oyuncuların kiloları da dahil pek çok konuda alay edildi. Evet kötü oynadılar, mücadele etmediler, faul bile yapmadılar ama bu da oyuncuları daha çok kenetlemeye götürdü. Mesela Türkiye'de bir gündem oluştu ve dünyada da bu durumla alay edildi gibi anlatıldı. Taç atışını Arda ve Şener'in aynı anda yapması için 'Konsantrasyon sıfır, taktik yok, böyle rezalet olur mu' yorumları yapıldı. Ama bu tarz olaylar onlarca kez olmuştur. Dünya Şampiyonaları'nda bile yaşanmıştır. Bundan sonra da olacaktır. Olaylara hep negatif yönden bakıyoruz peki pozitif olarak bakıp, "Bir an önce topu oyuna sokmak istediler" demiyoruz. Hoşuma giden bir yön var, alttan gelen oyuncular, gelecek adına umutlandırdı. Bu grubun favorisinden 4 puan almak ki, gruptaki hiçbir takım yapamadı, bizi umutlandıran başka bir konudur.
AVRUPALI HAKEMLER MASUM DEĞİLLER
Türkiye'de hakem hataları yapılıyor ama bunların tamamı masumane... Hakem ayırt etmeden söylüyorum; büyük takımlar üzerine baskı olduğu için bu durum hata getiriyor. Ama Avrupa'da FIFA Başkanı Infantino ile hakemlerin başkanı Collina'nın olduğu komitelerde suistimaller görebiliyorum. Fenerbahçe'nin Braga maçı, Beşiktaş'ın Dinamo Kiev maçı, Ukrayna'daki milli maçımız ve Hırvatistan karşısında lehimize olan hata. Kassai lehimize hata yaparken bize yardımcı oldu, kasıtlı veya değil, ama Ukrayna'da o kadar çok hata yapıldı ki onunki bir eksi oldu. Avrupa'daki hakem lobilerinin bizim kadar masumane olduğunu düşünmüyorum.