Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun, televizyonlardaki dizileri eleştirirken çok tartışılacak sözler söyledi.
Dursun, Aşk-ı Memnu dizisindeki öpüşme sahnelerinin toplumun ahlaki yapısını zorladığını belirterek, "Şu toplumun milli ve manevi değerleriyle Etiler'de oturanların milli ve manevi değerleri aynı mı?"diye sordu. RTÜK Başkanı böylece "Dizilerdeki öpüşme ve sevişme sahneleri Etiler gibi yerlerde yaşayanlar için normal, diğer vatandaşlar için gayri ahlaki mi?" tartışmasını başlatmış oldu.
Dursun, Tüketiciler Birliğinin Fatih Belediyesi Topkapı Sosyal Tesisleri'nde düzenlenen toplantısında yaptığı konuşmada, Türk toplumunun hemen hemen yüzde 50'sinin evinde 2, üçte birinin evinde 3, yüzde yirmilere varan oranda 4 ve daha fazla televizyon bulunduğunu anlattı.
Dursun şöyle devam etti:
"'Televizyonun insan davranışları üzerindeki etkisi çok tartışmalı bir konu. Bazı kesimler bunu biraz daha abartıyor, bazı kesimler çok etkili olmadığını iddia ediyor. Elimizde bir takım araştırmalar var. Belli konularda televizyonun çok etkili olduğunu biliyoruz. Siyasal konularda çok etkili olduğunu düşünmüyorum ama toplumsal davranışların oluşması noktasında belli bir zaman periyotunu dikkate alarak baktığımızda televizyonun son derece sinsi bir etkiye sahip olduğunu düşünüyorum. Son yıllarda artan şiddet kullanımının arka planında televizyonların olduğunu düşünüyorum. Televizyonlardaki dizilerde, filmlerde şiddet bir tür problem çözme yöntemi olarak algılanıyor.''
Çocukların duyarsızlaşmasının arkasındaki nedenin de yine televizyonlar olduğunu ifade eden Dursun, ''Çünkü olağanüstü şeyleri çocuklarımız ve kendimiz izleye izleye, o tür şeyleri sıradanlaştırıyoruz. Hayatımızın bir parçası haline geliyor ve ona karşı duyarsızlık gösteriyoruz'' diye konuştu.
Henüz hukuki ehliyetini kazanmamış, gelişme çağında olan çocukların televizyonun olumsuz etkisinden kurtarılması konusunda diğer ülkelerin son derece duyarlı ve ciddi bir çaba içinde olduğunu dile getiren Dursun, şunları kaydetti:
''Bununla ilgili buldukları en pratik yöntemlerden biri çocukların gelişimini, olumsuz etkileyebilme niteliğine haiz olan dizi, haber, film gibi şeylerin çocukların ekran başında olduğu dönemlerde yayımlanmaması ilkesini getirmiş bulunuyorlar. Bizim yasamızda da bu nitelikteki çocukları olumsuz etkileme potansiyeli olan türdeki programların çocukların izleyebileceği saatlerde yayımlanmaması şartı var. Bunları uygulamada, 23.00'dan sonra bu tür programlar yayımlanabilir diyoruz. İkinci önlem, Medya Okur Yazarlığı diye yeni bir ders, ilköğretim okullarında seçmeli ders olarak konulmuş bulunuyor. Bu da çocuklarımızın televizyon izlerken, televizyonda gördüklerinin bir kurgu olduğunu, önceden bilinç sahibi kişiler olarak izlemesine hazırlanması gerektiğini düşünen bir sistem.''
Dursun, Avrupa Birliği ülkelerinde de uygulanan Koruyucu Sembol Sistemi'nin Türkiye'ye adapte edildiğini belirterek, bu sistemdeki amaçlarının bir program başlarken, o programın içeriği hakkında izleyiciyi bilgilendirmek olduğunu vurguladı.
Bu sistemin olumlu neticeler veren önemli bir sistem olduğunu anlatan Dursun, ''Şimdi yaptığımız yasa çalışmasında bu sembol sisteminin program boyunca televizyon ekranının üst tarafında durmasını sağlayabilirsek, yararlı olabilir diye düşünüyorum'' dedi.
Dursun, televizyonlardaki dizilerde ve filmlerde yaşanan ve bir kurgusal olarak izleyicinin önüne konulan aile sahnelerinin, cinsler arası ilişkilerin, herkesin rahatlıkla paylaşabileceği şeyler olmadığını söyledi.
''Dizi, bir kurgudur, gerçek değildir. Bizim izleyicinin en çok yanıldığı ve değerlendirmede de biraz yanlış yaptığı, biz dizileri, filmleri gerçek hayatın tıpatıp aynısı gibi görüyoruz. Oysaki bunların gerçekle ilgisi yok'' diyen Dursun, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Yapımcı ister istemez meseleye şöyle bakıyor; (Ne yaparsam daha çok izlenir?) Tüketici olarak elimize uzaktan kumanda cihazını alıyoruz, istediğimizi zaplıyoruz, herhangi bir para ödemeden önümüze sürülmüş olan programlar içinde istediğimizi tercih ediyoruz. Türkiye'nin aslında en önemli sorunu, bu kadar çok televizyon yayınının bedava olmasıdır. Biz evimizde oturuyoruz koltuğumuzda diyoruz ki; (Bu iyi değil. Bu ahlakı dejenere ediyor. Bunu istemeyiz). Hem bedava istiyoruz hem de istediğimiz gibi istiyoruz.
Yayıncı ne yapıyor, reyting alabilmek için izleyiciye hoş gelecek, izleyiciyi gıdıklayacak, kendisini tercih edecek türde yayın yapıyor. Kurtlar Vadisi, Türkiye'de en çok izlenen dizi. Şimdi konuşsak, Kurtlar Vadisi ile ilgili birçok şikayeti dile getireceğiz. Madem hepimiz şikayet ediyoruz, peki bunu kim izliyor? Hem şikayet ediyoruz hem de izliyoruz. Çünkü maceraperestlik hoşumuza gidiyor.''
Dursun, ''Aşk-ı Memnu... Hepiniz şikayetçisiniz değil mi? Ama Aşk-ı Memnu'nun final sahnesindeki öpüşme sahnesi neden Türkiye'de reyting zirvesi yaptı? Bu toplum öpüşmeyi bilmeyen bir toplum değil ki. Ama ekranda gördüğü öpüşmeyi en çok izliyor. O zaman yayıncı ne yapıyor. En çok izlenmek için para kazanmak için en çok izlenen şeyleri yapmak zorunda kalıyor. Burada elbette ahlaki ilkeler de zorlanıyor'' diye konuştu.
''Buna engel olunacaksa elimizdeki kumandayla, Medya Okur Yazarlığı'yla, Koruyucu Sembol Sistemi'yle engel olacağız'' diyen Dursun, hiçbir kanun koyucunun televizyon yayıncısına, ''Bunu yaparsan televizyonunun şartelini indiririm'' diyemeyeceğini söyledi.
Bu durumun sanıldığı kadar kolay olmadığını ifade eden Dursun, ''Tamamen katılıyorum. Ahlaki ilkeleri zorluyor. Burada ciddi bir problemimiz var. Yasa koyucu diyor ki, (Toplumun milli ve manevi değerlerine aykırı yayın yapılamaz). Şu toplumun milli ve manevi değerleriyle Etiler'de oturanların milli ve manevi değerleri aynı mı?''
RTÜK'te 9 üyenin bulunduğunu, zaman zaman kendi aralarında bir takım raporları görüşürken kendisinin ''Böyle bir klip olmamalı, bu kötü örnektir'' dediğini, diğer bir üyenin ise bunu çağdaş bulduğunu anlatan Dursun, ''9 kişi bir ahlaki ilke üzerinde uzlaşamıyoruz. Bütün toplumun ortak ahlaki ilkesini nasıl bulacağız'' dedi.
Sihirli diziler konusunun da ciddi bir problem olduğuna dikkati çeken Dursun, ''Harry Potter, Türkiye'de en çok izlenen filmlerden biri. O da bir sihirli film değil mi? Sihirli diziler çocukları bir bakıma gerçek hayatın dışında bir dünyaya taşıyor. Çocuklarımıza anlattığımız masalların gerçek hayatla ilgisi var mı? Keloğlan masalının gerçek hayatla ilgisi var mı? Ama zararı yok. Bunları yasaklama şansı yok. Neye dayanarak yasaklayacaksınız?'' şeklinde konuştu.
Kanun koyucunun müstehcen yayın yapılamayacağını belirttiğini ifade eden Dursun, şunları kaydetti:
''Müstehcen yayın dediğimiz şey ne? Müstehcenlik nedeniyle birçok yayın kuruluşuna ceza uyguladık. Ceza hukukunda da müstehcenlik yasak bir eylemdir ama bizim hukuk otoritelerimiz müstehcenlik konusunu toplumun anladığı kadar dar anlamıyor. Yani biz hoşumuza gitmeyen her türlü görüntüyü müstehcen görüyoruz. Oysaki Yargıtay'ın içtihatları var, mahkemelerin kararları var. Müstehcenlik biraz daha geniş yorumlanıyor. O nedenle müstehcenlik konusu ciddi bir problem olmaya devam ediyor. Avrupa mahkemeleri, Amerika Federal Mahkemesi farklı düşünüyor. Müstehcenlik öyle sanıldığı kadar altından kolay kalkılabilecek bir sorun değil.''
Kaynak: AA