Rum Yetimhanesi’nin bilinmeyen geçmişi

Rum Yetimhanesi'nin hikayesini Stelyo Berberakis kaleme aldı. İstanbul Büyükada’da çok büyük bir ahşap bina var. Fransızlar tarafından 1800’lerin sonunda inşa edilen bu bina, Avrupa kıtasının en büyük ahşap binasıydı. Binanın güney Fransa’dakilerin benzeri bir casino-hotel olarak kullanılması öngörülüyordu. Ne var ki casino-hotel anlayışı Osmanlı yönetiminin örf ve adetlerine ters düştüğü için gerekli izin alınamadı ve bina satışa çıkarıldı. Büyükada’nın tepesindeki ahşap bina, yarım kalan haliyle Balıklı Rum yetimhanesinin kullanımı için dönemin en zengin Rum ailelerinden olan Andreas Syngros Vakfı tarafından 15 bin Osmanlı lirası karşılığında satın alındı.

Reklam
Reklam

Diğer zengin bir Rum ailesi olan Zarifis’lerin 3 bin 700 altın Osmanlı lirası da bu meblağa katılınca, aynı amaçla bin 180 Osmanlı lirası bağışta bulunan Sultan Abdülhamit, kamu yararına olan durumlarda olduğu gibi bir ferman yayınlayarak bu binayı “Balıklı Rum hastanesinde barınan kimsesiz Rum çocuklarına hizmet vermesi için, Rum patrikhanesinin himayesine” verdi.


Bina, 21 Mayıs 1903’te Sultan Abdülhamit’in ve dönemin Patriki 3. İoakim’in de hazır bulunduğu bir törenle yetimhane olarak hizmete açıldı.


206 odadan, büyük bir mutfaktan, görkemli bir kütüphaneden ve 15 kişilik personelden oluşan yetimhane, yatakhaneden başka ilkokul ve çeşitli meslek okulları da barındırıyordu. İlkokulda 3 Rum, 2 Türk öğretmen ders veriyordu. Kimsesiz çocuklar ilkokulu bitirdikten sonra, aynı yetimhane içinde sanat okuluna gidiyor; piyasada kendisine bir iş bulacak kadar çeşitli meslekler öğreniyordu.


Ancak, yetimhanenin 61 yıllık hizmetinden ve Cumhuriyetin kuruluşundan 41 yıl sonra, 21 Nisan 1964’te Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından “ansızın” kapatıldı. O tarihte yetimhanede barınan ve eğitim gören 163 kimsesiz çocuk keza Büyükada’nın Aghios Nikolaos kilisesine sevk edildi.

Reklam
Reklam

Vakıflar Genel Müdürlüğü 1964’ten bu yana, zaman içinde çürümeye yüz tutan Avrupa kıtasının en büyük ve en görkemli ahşap binasını onarmak bir yana; birçok adayın ilgilenmesine rağmen, turizm gibi başka bir alanda da kullanılmasına izin vermedi. Büyükada’nın en yüksek tepesinde bulunan yetimhanenin içi, yılların getirdiği bakımsızlıktan inliyor.


Düştü düşecek ahşap merdivenlerdeki oymalı trabzan, zamanın tahrip ettiği salonun köşesinde kendi kendine çürüyen bir piyano, müdür odasındaki kırık dökük, ve çürümüş zeminde 1920, 30 ve 40’lı yıllardan kalma öğrenci kayıtları, karneler, öğrencilerin ders gördüğü sıraların üzerinde Rumca yazılı isimler ve tarihler ister istemez yıkılmaya yüz tutmuş bu güzel binanın yetimhane olduğu sıcak günleri hayal ettiriyor. Yetimhane, 1912’lerden bu yana okyanusların dibinde yatan yaşıtı Titanic’in iskeletini andırıyor.


Elinde Osmanlıdan kalan fermanı, Zarifis ve Syngros alilelerinin “bağış belgelerini” bulunduran Patrikhane’nin, binanın iadesini isteyen talepleri ise geri çevrildi. Patrikhane yetimhanenin mülkiyetini geri almak üzere 2005 yılının Nisan ayında AİHM’e başvurdu. Patrikhanenin başvurusu 12 Haziran 2007’de kabul edildi.

Reklam
Reklam

Patrik Bartholomeos’un, 23 bin metre karelik bir sahaya inşa edilmiş olan asırlık yetimhane binasının onarımı ve 50 yıllığına kiralanması için 1990 yılında bir Türk turizm şirketiyle yaptığı anlaşma da yine Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından ret edilmişti. Patrik Bartholomeos devlet tarafından el konan binanın mülkiyeti konusunda, “Bu taşınmazlar bize ait olduğu müddetçe hiçbir geri adım atamayız. Sonuna kadar mücadele etmeye kararlıyız. Çünkü bunlar soyumuza ait mallardır.” diyerek, Yargıtay’ın almış olduğu aleyhteki karardan sonra AİHM’e başvurmak zorunda kalındığını söylemişti.


Patrikhaneyi savunan Türk ve Yunan avukatlara göre “Bu bina İstanbullu zengin bir ailenin ferdi olan Eleni Zarifis tarafından, Patrikhane’nin hesabına satın alınmış ve dönemin sultanı Abdülhamit ‘in fermanıyla mülkiyeti yetimhane olarak kullanılması amacıyla Patrikhane’ye devredilmişti. Binanın mülkiyetinin Patrikhane’ye ait olduğu ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından 1929 yılında ve buna müteakiben iki kez üst üste onaylanmıştı.”

Reklam
Reklam

Türk tarafının savunduğu tez ise, “1902’de verilen mülkiyet hakkının aslında Patrikhane’ye verilmemesi gerektiği” doğrultusunda oldu. Patrikahne’nin AİHM’de açtığı mülkiyet davasını, Prof. Ata Sakman ile Yunan Hukuk fakültesi Prof. Nikos Alivizatos’un savundu. Türk Devletinin tezini ise 11 üyelik bir heyet savundu.