Türkiye, Rusya'dan S-400 füze sistemleri satın alınmasına ilişkin anlaşma imzalamış ve teslimat sürecinin 2019 yılı Temmuz ayından itibaren başlayacağı açıklanmıştı. Türkiye için en önemli konulardan bir tanesi teknoloji transferinin sağlanması. O nedenle anlaşma, teknoloji transferini de içeriyor. Türkiye bu teknolojiyi sadece hazır alıp kullanmak istemiyor, aynı zamanda üretmek istiyor. Halihazırda hava savunma sistemi ihtiyacı olan Türkiye için anlaşma büyük önem taşıyor.
Diğer taraftan, NATO üyesi olan Türkiye'nin bu anlaşması müttefikleri tarafından pek de hoş karşılandığı söylenemez. Anlaşma, beklendiği gibi tamamlanırsa Türkiye, S-400 hava savunma sistemine sahip ilk NATO üyesi ülke olacak.
ABD, bu anlaşmayı S-400 füzelerinin NATO savunma sistemlerine uyumlu olmayacağı gerekçesiyle eleştirirken, Türkiye'ye Patriot füze sistemleri konusunda resmi bir teklif sundu ve bu konuda iki ülke arasında müzakere devam ediyor. Türkiye, Patriot ve F-35 ile S-400'ün etkileşmeyeceği bir ortamı sağlayıp, tıpkı S-400'de olduğu gibi teknoloji transferinin de yapılması yönünde ısrar ediyor.
Öte yandan, S-400 anlaşmasının tamamen iptal edilmesini isteyen ABD, Türkiye'ye yaptırım uygulayacağı açıklamasında bulundu. Yaptırımların başında Türkiye'nin proje ortağı olduğu F-35 yeni nesil savaş uçaklarının teslim edilmemesi konusu bulunuyor.
NATO ÜYESİ HER ÜLKE HER TÜRLÜ SİLAH TİCARETİ YAPABİLİR
ABD'nin savunma yaptırımlarını hayata geçirmesi durumunda Türkiye'nin savunma ve taarruz kapasitesinin zarar görme riskiyle karşılaşabileceğini vurgulayan Herdem Avukatlık Kurucu Ortağı, Avukat Şafak HERDEM, "NATO üyesi olmamız, hukuken bu hava savunma sistemlerini alamayacağımız anlamına gelmez. NATO'nun üye ülkeleri bağlayıcı bu yönde bir regülasyonu yok. NATO üyesi her ülke, her türlü silah ticaretini yapmakta serbesttir." dedi.
Dünya Ticaret Örgütü'nün düzenlemelerinde de savunma sanayinin her zaman istisna tutulduğunu vurgulayan Herdem, "Aslolan milli güvenliktir. Türkiye isterse S400'leri alır. Buna uluslararası hukuk anlaşmalarında herhangi bir engel yok. Diğer tüm açıklamalar politik." diye konuştu.
ABD VE NATO'NIN ENDİŞESİ ASLINDA SİBER TEHDİT
Şafak HERDEM, aslında konuşulmayan ve asıl endişeyi oluşturan sebebi şu şekilde anlattı:
"Politik argümanları bir kenara bırakır isek buradaki asıl mesele Türkiye’nin proje ortağı olduğu yeni nesil F-35 yeni nesil savaş uçağında hukuken kısıtlamalarının mümkün olup olmadığı. Yeni nesil bu savaş uçağın yazılım ve haberleşme ağları oldukça güçlü. Hava ve yer unsurları ile entegre çalışıyor. Özetle yazılım tabanı en ayırt edici özelliği. NATO üyesi ülkeler de F-35’in de dahil olacağı entegre bu sistemin bir parçası. Dolayısıyla bir üye ülke S-400'ü alıp sisteme dahil ettiğinde Rusya menşeili bir yazılımın NATO sistemindeki yazılıma sızma riskinden endişe ediliyor. ABD bu yüzden istemiyor."
ABD’nin 2017 yılında yürürlüğe koyduğu Countering America’s Adversaries Through Sanctions Act (CAATSA) yasasına göre ABD Başkanı’nın Amerika’nın düşman veya rakip gördüğü ülkelere ve dolayısıyla bu ülkeler ile mali ilişkide bulunan özel/tüzel kişilere karşı mali yaptırımlar uygulama kararı alabildiğini hatırlatan HERDEM, “CAATSA 2017 yılına ait bir yasa. Türkiye ise F-35 programına 1999’da katılmış durumda. Dolayısıyla bu yasa kapsamında herhangi bir ABD müeyyidesi halinde Çin örneğindeki gibi öncelikli hedef milli savunma otoriteleri ve proje ortağı şirketlerimiz.” dedi.
PROJE İÇİN ÖDENEN TUTARLARIN İADESİ TALEP EDİLEBİLİR
Şafak HERDEM, şöyle devam etti: “Türkiye’nin S-400 argümanıyla F-35 Projesi dışında tutulması hukuka uygun değildir. Bu konu iki ülke arasındaki bir hukuki meseleden öte ABD şirketleri bakımından Türk savunma şirketlerinin mülkiyet hakkı talep etmesine ve F-35 projesinin geleceğine etki etmeye varan şekilde basit bir karar ile hukuk dünyasında meşruiyet karşılığı bulabilecek basitlikte değildir. Aksi durumda bu tür düzenleme Türkiye bakımından mülkiyet hakkı sorunu doğuracaktır ve CAATSA atfıyla anılan F-35 projesinin geleceğini tehlikeye atacaktır. Proje kapsamında yer alan şirketlerimiz bakımından bu durum hukuki imkansızlık teşkil eder ve proje için ödenen tutarların iadesi talep edilebilir. CAATSA kapsamında varlık dondurma ve ticari ilişki yasağı dışında bir başka alanda yaptırım uygulanması mümkün değildir. Bu yaptırımlar da yine yürürlüğe girdiği tarih sonrasını bağlar öncesinde yapılan birçok lisans anlaşması ve buna bağlı haklardan Türkiye’nin meşru haklarını talep etme hakkı doğar. Bu konuda ABD mevzuatı gayet açık, meseleyi yalnızca politik yaklaşımla hukuki düzenlemelerin kapsamını yok sayarak ele almak projenin diğer paydaşları bakımından da sorun teşkil edebilir. ”