Sözlüklerde 'gıcık'ın karşısında yazılanları biliyoruz ama ne demek istediğimizi çok iyi anladınız. İşte insanın sinirlerini tepesine çıkaran katlanılmaz 25 insan tipi.
Laf sırası onlara geldiğinde sadece kendilerinden söz etmekle kalmayıp ‘O değil de…’ diyerek lafınızı kesen ve sonra şahsi dertlerini anlatmaya geçenler… Dünyanın kendi etrafında döndüğünü zannedenler…
Önce bir ihtiyaçla başlamıştır, sonra tike dönmüştür. Boş bulundukları her anda dişlerinin arasını tıslatarak öttürürler. Onlar farkında değildir, ama etrafındakiler bir süre sonra sadece o sesi duymaya başlar.
Hiç gerek yokken bağıra bağıra konuşan bir model vardır. Artık o ses düzeyi onlara normal gelmeye başlamıştır. Kafa şişirirler, hayattan bezdirirler. Bir de gülmeye başlarlarsa, yanarsınız.
Siz karşısına geçmiş hararetli bir şey anlatıyorsunuzdur, onun gözü eldeki telefondan başkasını görmüyordur. Belli ki Twitter mesajlarını kontrol ediyor, ama sırf bunu çaktırmamak için bir de sizi dinliyormuş gibi “hı hı” diyerek başını sallıyor.
Bir şey anlatırken karşısındakine dokunma ihtiyacı hisseden model… Oturur durumdaysanız genelde hareket üst bacağa ya da diz bölgesine olur. Ayaktayken üst kol ve omuz… “Bir git ya” diyemezsiniz.
Aranızda öyle bir yakınlık olduğuna ya da bunu yapmaya hakkı bulunduğuna inanır. Haber vermeden eve gelir, sormadan sizin adınıza karar alırlar. Boğulmak istenen insan tipidir.
Daha çok eski arakadaşlar içinde çıkar. Bir fıkraya bir kez gülündü diye her buluşmada aynı fıkrayı anlatırlar. Sadece bu bile arkadaşlığı gözden geçirmek için yeterli bir sebeptir.
Sizin tabağınızdaki her zaman gözlerine daha lezzetli görünür. “Al hepsini, senin olsun” dersin, istemezler. Başkasının yemeğinden bir çatal, bir ısırık almak onlara ayrı bir zevk verir.
Sinemada da olur, evde de… Film izlerken sürekli fikir beyan eden, eleştiren, doğuştan eleştirmen insan tipi seyrettiğinizi burnunuzdan getirir. Bir de bunların bazıları gülme konusunda da iddialıdır.
Sonuçta hep beraber ortak yensin diye masaya gelmiş. Sen haydarinin yarısını nasıl boşaltırsın tabağa? Pilakiyi öyle kaşık kaşık götürmek ayıp değil mi? Sofra adabını bilmeyen çekilmez.
Bir şey anlatırken, bir cümlede üç defa “Anlıyor musun?” diyenler vardır. Sen düzgün anlatırsan anlarım, zekâma niye laf ediyorsun? Biraz daha insaflısı da, “Anlatabiliyor muyum?”a girer. Suçu kendi üzerine alıyor gibidir, ama aslında aynı şeyi söylüyordur.
Normalde size bir zararı yoktur, incileriniz dökülmüyor. Awma siz okurken gazeteye musallat olanlar insanı gıcık eder. Gazeteyi kendisine hediye etseniz o kadar iştahla okumaz ama…
Bir kadeh içince normalde size asla anlatmayacağı şeyleri anlatanlar, husumeti ortaya dökenler… Normalde hiç cesaretinizi mi yok konuşmaya? İçmeden söylemeyeceğiniz şeyleri söyleyince gayet itici oluyorsunuz.
Bir yere gidilir yemek yenir. Siz ne kadar “Mümkün değil, ben ödeyeceğim”ciyseniz, o “Eyvallah o zaman”cıdır. Bir, iki, üç tamam da, her buluşmada cebine akrep koyup gelen adamdan, kadından yavaştan uzaklaşmak gerek.
Allahım ne kadar nazik, hep sizli bizli, her cümlede bir ‘özür dilerim’… Böyle ultra nazik insanların iç daraltıcı, hayattan bezdirici bir yanı vardır. Yanında küfür etmek, lafını kesmek falan istersiniz.
Onların uzmanlık alanları hayattır, ilimdir, bilimdir, sanattır, sepettir, her şeydir. Her konuda çok net fikirleri, sizinkine karşılık ileri sürecekleri bir tezleri vardır. Birçoğu saçmasapandır zaten…
Bütün hakemler satılmıştır, sol bitmiştir, şeriat geliyordur. Farklı temalarda ezberledikleri birer ikişer cümle vardır, sıradan onları geçerler. Ezberledikleri sadece cümle de değil, o bakış açısıdır. Dümdüz, sığ insanlardır.
Kendi kendinize bir şarkı mırıldanırken aniden dibinizde bitip sizin şarkıyı mırıldanmaya başlarlar. Zaten sahnede falan değiliz, kim kimden niye rol çalıyor? Kendine başka bir şarkı bulup mırıldanamıyor musun?
Şehirlerarası otobüslerde, uçaklarda da büyük beladır ama 15 dakikalık servis yolculuğunda bile oturur oturmaz koltuğu dibine kadar yatırırlar. Arkadakinin bacaklar ezilir, çanta mideyle bütünleşir.
Sanki bekleyenler insan değil, bir bahane bulup kuyruğun önüne kaynayanlar en gıcık insan tipi sıralamasında üst sıralara oynar. En fenası, laf ettiğinizde hem suçlu hem güçlü modeli size bağırması, haklıymış rolü yapmasıdır.
Her okuduğu kitap hayatının kitabıdır, her dinlediği grup hayatının müziğidir. Geçen hafta hayatında gördüğü en güzel kasabaya gitmiştir. Her şeyden çok kolay etkilenir, çok fazla büyülenirler. En sonunda karşısındakine fenalık getirirler.
Keyifli muhabbet etmek imkânsızdır. Çünkü muhabbetten anladığı dedikodudur. Kim kimden ayrıldı, kim kimin arkasından konuştu, son dakika gelişmeleri hep bunda... İç şişirir.
Akşam evde parti var deyince damlayan, cenazem var deyince uzaklaşandan hayır gelmez. Garip ama bunun tersi de can sıkıcıdır. Hayatınızda bir kere birlikte bir şey yapmadığınız, muhabbet edip gülmediğiniz insan en kötü günde sağ kolunuz rolü yapar. İkisine de “Bir dakika…” demek gerekir.
Mesela aranızda öyle bir hukuk yokken birden yanınızda soyunurlar. Ya da hiç çekinmeden çantanızı karıştırırlar ya da birden cinsel hayatınıza dair soru sorarlar. Ne zaman bu kadar samimi olduk?
Sağlıklı beslenen, her tür bitkiden, vitaminden, egzersiz çeşidi ve diyetten haberdar olan insanlardır. Bunların hepsi tek tek normal ve tasvip edeceğiniz şeyler ama tek kişide toplandığında ve de hayatın anlamı haline getirildiğinde çok fena bir insan ortaya çıkıyor. Kuyruk yağıyla kovalamak istiyorsunuz…