Bugünlerde biz doktorları en çok meşgul eden işlerden biri de lise ya da üniversite sınavlarına girecek öğrencilere rapor vermektir. Şunu iftiharla söyleyebilirim ki, dünyada mayıs ayında en çok rapor yazılan ülke Türkiye’dir.
Bu konuda hiçbir ülkenin bizi geçmesini bırakın, yanımıza dahi yaklaşması mümkün değildir.
Bu rapor işini konuyla ilgisi olmayanlar hafife alabilir, gülüp geçebilir, ama ailesinde orta veya lise son sınıf öğrencisi olanlar için rapor almak Kıbrıs sorunu kadar, Avrupa Birliğine girip giremeyeceğimiz kadar önemli bir konudur desem inanın hiç de abartmış olmam.
Her gün tanıdık tanımadık pek çok kimse, kızı için, oğlu için, kardeşi için, torunu için boynunu büküp ricacı oluyor. ‘Doktor Bey, bizim çocuk lise sonda. Üniversite giriş sınavına hazırlanıyor. Okulda ders falan da yapılmıyor. Zaten sınıfın yarıdan fazlası okula gelmiyor, hepsi raporlu. Sizden rica etsek bizimkine de bir 20 gün rapor verir misiniz?’
RAPOR VERMENİN KAÇINILMAZLIĞI Ben inanıyorum ki, rica edilen her doktor hiçbir karşılık beklemeden böyle bir rapor vermeye hazırdır. Ben ‘sahte rapor vermem’ diye efelenenler de çıkabilir arada ama, genel olarak lise ve orta son sınıflara rapor verme işi biz doktorlar için adeta kaçınılması mümkün olmayan sosyal bir görev halini almıştır.
Ben de bir çok meslektaşım gibi ister istemez, tanıdık tanımadık bir çok orta veya lise son sınıf öğrencisine hastadır, okula gidemez diye rapor verdim. Ancak, hemen eklemeliyim ki, bu sahte rapor işi beni de diğer arkadaşlarımı da rahatsız ediyor. Hatta, bazen, karşılığında beklemediğimiz halde hediyeler alsak da bazı avantajlar sağlasak da.
DOKTORLAR SAHTE RAPORA HİÇ DE MERAKLI DEĞİLDİR Kutsal bir meslek olan doktorluk, lise ve orta sonlara yazdığımız raporlar yüzünden öğrencilerin ve ailelerinin gözünde, zaten giderek azalmakta olduğunu gözlemlediğimiz saygınlığını daha da yitirmektedir.
Rapor, aslında çok ciddi ve önemli olması gereken bir belgedir. Asla, bir sekreterin yazdığı bir iki cümlelik yazının altına imza atılmış bir kağıt parçası olarak görülmemelidir.
Verseniz de vermeseniz de bu sahte raporlar, mesleğimizin itibarını iki paralık etmektedir. Rapor verseniz, bu sahte bir rapordur. Vermeseniz, kötü adam olursunuz. Hatta, ‘Doktor Bey, galiba bir şeyler bekliyor. Bir hediye mi alsak, ne yapsak?’ gibisinden de suçlanırsınız.
ÖZEL OKUL ÖZEL DOKTOR RAPORUNU KABUL ETMİYOR
Geçen gün lise son sınıfta okuyan bir hastama muayenehaneden bir rapor yazdım ve bunu ‘Hükümet Tabipliğinden de onaylatmalarını’ istedim. Ertesi gün çocuğun annesi geri geldi. ‘Doktor Bey, bu raporu özel doktor raporu diye kabul etmediler’ dedi. ‘Peki, sizin çocuk hangi okulda okuyor’ dedim. ‘Özel … Koleji’ dedi.
Okul müdürünü aradım. ‘Müdür Bey, siz nasıl özel bir okulsanız biz de özel doktorlarız. Sizin bu raporu saymamanız kendi varlığınızı da inkar etmek değil midir?’ dedim. Müdür bey sustu kaldı. ‘Mevzuat böyleymiş’.
Sevimsizliğe bakar mısınız, özel okul özel doktor raporunu saymıyor, resmi kurum raporu istiyor.
Hastanedeki doktor namuslu da muayenehanedeki sahtekar mı?
ÇÖZÜM ÇOK KOLAY
Hem öğrencileri, hem anne babaları, hem okul idaresini ve hem de doktorları bu olumsuz durumdan kurtarmanın aslında çok kolay bir çaresi var.
Bakanlık orta ve lise son sınıflardaki öğrencileri mayıs ayından itibaren idari olarak izinli sayar ve bu iş de burada biter.
Göz göre göre bu rezalete ne gerek var, Allah aşkına.
Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi