Said Nursî çevresindeki medreselerde eğitim gördü. Kendisinde görülen harikulade zeka ve hafıza sebebiyle önceleri Molla Said-i Meşhur diye tanındı. Said Nursî daha sonra "Zamanın Harikası" anlamında "Bediüzzaman" ünvanıyla şöhret buldu.
Said Nursi, ilk ilim tahsilini Tağ, daha sonra da Nurs’a komşu olan Pirmis köyünde yapmıştır.
Said Nursî 1888 yılında Bitlis’te bulunan Şeyh Emin Efendi Medresesi’nde, daha sonra ise Müküs’teki Mir Hasan Veli Medresesi’nde dersler okumuştur.
Said Nursî 1891 yılında Erzurum’a bağlı Doğu Beyazıt’ta bulunan Beyazıt Medresesi âlimlerinden Şeyh Mehmet Celâlî’den üç ay ders okuyarak icazet almıştır.
Buradan Bitlis’e giderek İslâmî ilimlere dair çeşitli kitapları mütalaa etmiş, Şeyh Muhammed Emin, Şirvan’daki kardeşi Molla Abdullah ve son olarak da Şeyh Muhammed Küfrevî’den dersler almıştır.
Said Nursî Bediüzzaman hem dinî, hem de fennî ilimlerinin birlikte okutulacağı, Doğu’da “Medresetü’z-Zehrâ” isminde bir üniversite kurulmasını temin için dönemin padişahı II. Abdülhamit’ten yardım istemek amacıyla 1907’de İstanbul’a gelmiş, ancak bu talebi geri çevrilmiştir.
2. Meşrutiyet’in ilanında (1908) Selanik’te bulunan Said Nursi, bu şehirdeki Hürriyet Meydanı’nda istibdadı kötüleyip hürriyeti öven bir konuşma yapmış ve Meşrutiyet’e sahip çıkmıştır.İttihatçılarla bir süre beraber olduktan sonra onların İslam’a karşı tutumlarından rahatsız olarak onlardan ayrılmış ve 1909 yılında kurulan “İttihad-ı Muhammedî Fırkası” nın kurucuları arasında yer almıştır.31 Mart olayında yaptığı konuşmalarla tansiyonu düşürmeye çalıştığı halde, haksız ithamlarla 24 Mayıs 1909’da Divan-ı Harb mahkemesinde idam talebiyle yargılanmış; mahkeme sonucunda beraat etmiş ve 1910’da İstanbul’dan ayrılarak Sinop üzerinden Rusya sınırları içinde yer alan Tiflis’e uğrayarak Van’a dönmüştür.
Said Nursî bir yıl sonra Şam’a giderek Emeviyye Camii’nde “Hutbe-yi Şamiye” ismiyle meşhur hutbesini okumuştur. Şam’dan sonra tekrar Van’a dönüp Horhor Medresesi’nde talebelerine dersler vermiştir. Bu medresede dersle birlikte silah talimi yaptırmasından endişe eden İttihat ve Terakki yönetimince bir süre hapsedilmiştir. Daha sonra Beyrut-İzmir yoluyla İstanbul’a gelerek Sultan Reşat’ın Rumeli seyahatine iştirak etmiş, ona Medresetü’z-Zehra projesini kabul ettirmiştir. 1913 yılında Van Gölü kenarında üniversitenin temeli atılmış, fakat 1. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi bu projenin devam etmesini engellemiştir.
Said Nursi Doğu Anadolu’yu işgale başlayan Rus ve Ermeni ordularına karşı talebeleriyle birlikte gönüllü milis alayları teşkil ederek cepheye gitmiştir. Cephede savaş esnasında pek çok talebesi şehit olmuş; kendisi de Bitlis müdafaası sırasında yaralanıp 1916’da Ruslar’a esir düşerek Sibirya’ya sürülmüştür. İki buçuk sene kadar esaret hayatından sonra firar ederek 1918’de İstanbul’a dönmüştür.
Bediüzzaman, İstanbul’da hem dönemin padişahı Sultan Vahidüddin, hem ilim çevreleri, hem de halk tarafından büyük teveccühüyle karşılanmış ve Dârü’l-Hikmet’il-İslamiye üyeliğine seçilmiştir.1922’ye kadar sürdürdüğü bu görevin yanı sıra Bediüzzaman Kürd Neşr-i Maarif Cemiyeti ve Hilâl-i Ahdar (Yeşilay) Cemiyeti’nin de kurucuları arasında yer almıştır.
Said Nursî 1920 yılında İngiliz ve Yunanlıların İstanbul’un işgali sırasında “Hutuvât-ı Sitte” isimli risalesini yayımlayarak Anglikan Kilisesi’nin sorularına cevaplar vermiştir.
Bu sırada, bir yıl önce Anadolu’ya giden Mustafa Kemal Paşa, “Kuvâ-yı Milliye” nin başında, işgalci devletlere karşı milli direnişi organize etmektedir. Bediüzzaman zamanın Osmanlı Şeyhülislam’ının işgalcilerin baskısı altında Kuvâ-yı Milliye hareketinin aleyhine vermiş olduğu fetvasına karşı çıkarak, bu fetvaya karşılık kendisi bir fetva vererek bu hareketinin meşruiyetini ilan etmiştir.
Bunun üzerine bizzat Mustafa Kemal tarafından Ankara’ya davet edilen Bediüzzaman, bu davete icabet ederek 19 Kasım 1922’de Ankara’ya gelmiş ve meclis kürsüsünden yaptığı konuşmada düşmana karşı savaşan gazileri kutlayıp onlara dualar etmiştir.Said Nursî Ankara’da kaldığı günlerde, mebusların büyük çoğunluğunun dine lakayt olduğunu görünce, on maddelik bir bildiri hazırlayarak Meclis azalarına dağıtmış ve bu hareketi sebebiyle de bazı şahıslarla arası açılmıştır. Bu arada kendisine Şark umûmî vaizliği, milletvekilliği ve Diyanet âzâlığı teklif edilmiş; ancak bu teklifleri kabul etmeyerek 1923’te Ankara’dan ayrılmaya karar vermiştir.
Bu olaydan sonra Said Nursi’nin hayatında, kendisinin “Yeni Said” adını verdiği ikinci bir dönem başlamıştır. Bediüzzaman o zamana kadar vermiş olduğu siyasî mücadeleden amacına uygun netice alamadığı kanaatine vararak Van’a dönmüş ve Erek Dağı’na çıkıp bir mağarada inziva hayatı yaşamıştır.
1924 yılında meydana gelen Şeyh Said (ö. 1925) isyanı sırasında Erek Dağı’nda olduğu, ne fikren ne de fiilen onlara katılmadığı ve hatta isyan hareketinden önce kendisinden destek isteyen Şeyh Said’i bu niyetinden vazgeçirmeye çalıştığı halde, isyanla ilgisi olduğu iddiasıyla Sinop üzerinden İstanbul’a getirilmiştir.
Said Nursî Kısa bir süre sonra Burdur’un Eğridir ilçesine bağlı Barla nahiyesine götürülerek burada ikamet etmeye mecbur bırakılmıştır.
Said Nursî Barla’da sekiz yıl sürgün hayatı yaşadıktan sonra 1934 yılında İsparta’ya getirilip tevkif edilmiştir.
Bediüzzaman, Barla’da kaldığı sekiz sene içinde “Risale-i Nur Külliyatı” isimli eserlerinin büyük bir kısmını burada yazmıştır.Bu eserler toplumda yankısını bulmaya başlayınca da yeni mahkemeler, sürgünler, zehirlemeler, tutuklamalar birbirini takip etmiş, 25 Nisan 1935’te Eskişehir Hapishanesi’ne konulmuş ve buradan 1936’da tahliye edilerek Kastamonu’ya gönderilmiştir.Burada yedi yıl sürgün hayatı yaşadıktan sonra 1943’te yine tutuklanarak Ankara’ya getirilmiş ve aynı yıl Denizli Hapishanesi’ne sevk edilmiştir. İki ay sonra tahliye edilip Emirdağ’a sürgün edilmiş, Emirdağ’da dört yıl sürgün hayatı yaşadıktan sonra da 1948’de tekrar tutuklanarak Afyon Mahkemesi’ne sevk edilmiş ve burada 20 ay hapis yatmıştır. Said Nursîn1950’den sonra Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte Bediüzzaman kendisine yapılan zulümlerden tamamen kurtulmasa bile, kısmen de olsa daha rahat bir hayat yaşamıştır.
Said Nursi on yılarını kendi isteğiyle İsparta ve Emirdağ’da Risale-i Nur Külliyatı’nı tamamlama ve yayma çalışmalarıyla geçirmiştir.
Said Nursî 1960 yılında İstanbul, Ankara ve Konya’ya uğradıktan sonra tekrar Emirdağ’a dönmüştür. Emirdağ’da iken rahatsızlanan Bediüzzaman kendi arzusuyla Van’a gitmek üzere yola çıkmış, 21 Mart günü Urfa’ya ulaşmış ve burada dinlenmek için bir otelde misafir edilmiştir.
Said Nursî Şiddetlenen hastalığı sonucunda 23 Mart 1960 yılında bu otelde vefat etmiştir. Cenaze namazı Urfa Ulu Camii’nde kılınmış ve naaşı Halilürrahman Camii’nin yanında bulunan Halil İbrahim dergahına defnedilmiştir. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra 12 Temmuz akşamında naaşı kabrinden alınarak bilinmeyen bir yere götürülüp burada defnedilmiştir.
KİTAPLARI
Sözler
Mektubat
Lem'alar
Şualar
Tarihçe-i Hayat
Barla Lahikası
Kastamonu Lahikası
Emirdağ Lahikası
İşaratü-l İ'caz
Mesnevi-i Nuriye
Sikke-i Tasdik-i Gaybi
Asa-yı Musa
Zülfikar
Sirac-ün Nur
Tılsımlar
Rumuzat-ı Semaniye
Kızıl İcaz
İman ve Küfür Muvazeneleri
Eski Said Dönemi Eserleri
Âsâr-ı Bedîiyye
Muhakemat
Münazarat
Hutbe-i Şamiye
İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi
İlgili film ve biyografiler
Hür Adam
Allah'ın Sadık Kulu
Tarihçe-i Hayat, Bediüzzaman Said Nursi
Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, Necmeddin Şahiner, Yeni Asya Yayınları Said Nursi belgeseli, eleştirel çizgilerin Diliyle Bediüzzaman Sait Nursi