SAN JOSE MADENİ MUCİZESİ


O gün, Şili’nin Atacama Çölünde bulunan San Jose altın ve bakır madeni çöktü. O esnada madende çalışan 33 madenci, yerin yaklaşık 700 metre derinliğinde mahsur kaldı. Kazanın gerçekleştiği andan itibaren aradan geçen 17 gün boyunca, madencilerin hayatta olduğuna dair bir bilgiye ulaşılamadı.


22 Ağustos tarihinde, madencilerin bulunduğu derinliğe kadar açılan dar bir oyuktan uzatılan kamera madencilerin ilk görüntüsünü elde etmeyi başardı. Madenciler kameraya bir not tutturdu. Notta, “Hepimiz sığınakta ve iyi durumdayız” yazıyordu. Madenciler, 17 gün boyunca her 48 saatte bir iki kaşık ton balığı ve yarım bardak süt içerek hayatta kaldı. Madenciler, kurtarma ekiplerinden yiyecek ve içeceğin yanında ilk olarak diş fırçası istedi.

Reklam
Reklam

30 Ağustos tarihinde, kurtarma ekipleri madencilerin bulunduğu sığınağa kadar uzanan 30 santimetre genişliğindeki ilk kanalı açmaya başladı. 18 Ağustos tarihinde, bu kanalı genişletmek için yeni bir sondaj makinesiyle açılan ilk kanal genişletilmeye başlandı. Bir ertesi gün, ikinci bir sondaj çalışması başlatıldı ve madencilerin yeryüzüne çıkartılacağı kuyu kazılmaya başlandı. Madenciler 25 Ağustosta ailelerine mektup gönderdi, 29 Ağustos’ta telsiz telefonla görüştü ve 4 Eylül’de ilk video konferansı gerçekleştirdi.


2 Eylül günü, madencilere ilk sıcak yemek ulaştırıldı. Menüde tavuk, köfte ve pilav vardı. Madenciler, sıcak yemek ulaştırılmadan önceki günde glikoz tabletleri ve yüksek proteinli sütle besleniyordu. Kendilerine kurtarma çalışmaları hakkında sürekli bilgi verilen madenciler, kurtarma kapsülüne sığacak forma ulaşmak için günde beş litre su içmeye ve egzersiz yapmaya başladı.


9 Ekim günü, madencileri yeryüzüne çıkartacak kuyunun kazılması tamamlandı ve 10 Ekim’den itibaren kurtarma kapsülünün ilerleyeceği kuyuya vinç ve asansör sistemi yerleştirilmeye başlandı. 12 Ekim gecesi, yerel saat ile 23.55’te, 33 madenciden Florencio Avalos, 69 gün yeraltında mahsur kaldıktan sonra özgürlüğüne kavuşan ilk madenci oldu.

Reklam
Reklam

28 Mart günü yeni bir tünel açmak için kazı yapan madenciler yanlışlıkla içi su dolu eski bir tünelin duvarını yıktılar. Yaşanan sel baskını sonucu tam 153 işçiyi yeraltında hapis kaldı. Zamana karşı yarışan kurtarma görevlileri ümitlerini yitirmeye başlarken, 2 Nisan günü madencilerin hapsolduğu kuyunun derinliklerinden duvara vurma sesleri duyuldu.


Kurtarma ekipleri zaman kaybetmeden tünelden aşağıya süt ve şeker gönderdi ve ümit verici sözlerle içeride sıkışıp kalan madencilere güç verdi. Üç gün sonra, kuyunun derinliklerine inen kurtarma ekipleri, çoğu iyi durumda bulunan 115 madenciyi kısıldıkları tünelden kurtardı. Bir haftadan fazla süren ölüm kalım savaşı ardından, dünyanın en ölümcül maden sanayisine sahip olma yönünde kötü bir ünü olan Çin’de büyük bir coşku yaşandı.


15 Ocak 2009 tarihinde, televizyonlarını açan ABD’liler tabiri caizse koltuklarına mıhlandı. Ekranda buz gibi bir kış gününde bir yolcu uçağı New York City’deki Hudson Nehri’ne inmeye çalışıyordu. Bu görüntüler kadar büyüleyici olan diğer olay, US Airways 1549 sefer sayılı uçağının kabin görevlileri ve yolcularının nehrin üzerine inmiş uçaktan hızlı bir şekilde tahliye edilmesiydi.

Reklam
Reklam

Peki suçlu kimdi? Bir kaz sürüsü, uçak LaGuardia Havaalanından kalktıktan bir süre sonra uçağın her iki motoruna girip devre dışı kalmalarına neden olmuştu. Uçağın kaptan pilotu Chesley Sullenberger ve ikinci kaptan Jeffrey Skiles, dünya havacılık tarihinde en başarılı acil inişin altından kalmasını bildi ve 155 kişinin hayatını kurtardı.


ABD’nin Teksas eyaletindeki Midland kenti, eski ABD Başkanı George W. Bush’un çocukluğunun geçtiği yer olarak tanınmadan önce, ABD televizyon tarihindeki en önemli olaylardan birine tanık olmuştu: Jessica isimli bebeğin 2.5 gün boyunca bir su kuyusunda sıkışarak ölümle burun buruna gelmesi. 14 Ekim 1987 tarihinde, halasının arka bahçesinde sadece bir dakikalığına yalnız bırakılan 18 aylık Jessica McClure, 20 santimetre çapında ve 7 metre derinliğindeki kullanılmayan su kuyusunun içine düştü.


Kurtarılması 58 saat süren Jessica’nın, kuyudan çıkartıldıktan sonra yüzünü sargı bezleri içinde gösteren fotoğrafı, Pulitzer Ödülü’ne layık görüldü. Konuşabilecek yaşa eriştiği zaman verdiği röportajda, Jessica hiçbir şey hatırlamadığı olaydan geride kalan izleri “kurtuluşunun” kanıtı oldukları için “onurla” taşıdığını belirtti. Bugün 24 yaşında, evli bir anne olan Jessica, bir yıl içinde kuyuda geçirdiği üç gün boyunca kendisine destek vermek için Winnie the Pooh şarkıları söyleyen insanların topladığı 1 milyon dolarlık fona erişim hakkı kazanacak.

Reklam
Reklam

Bir makine için 19 yıl uzun bir zaman dilimi. Hubble Uzay Teleskopu uzaydaki macerasına 1990 yılının Nisan ayında başladı. Ancak 2000’lerin başında bataryaları boşalmakta olan teleskopun alıcıları eskisi kadar iyi çalışmamaya başladı. NASA ufak arızalar için önceden dört defa tamir etmiş olduğu teleskopun tamamen elden geçirilmesi gerektiğini anladı. 2004 yılında bir tamir operasyonunu iptal eden NASA, 2009’da Atlantis uzay aracından bir ekibi verimliliği giderek azalan teleskopu kurtarmaları için gönderdi.


Astronotlar Hubble’ı yörüngesinden çıkarmak ve Atlantis’in kargo kısmına taşımak için dev bir kol benzeri cihaz kullandı. Beş uzay yürüyüşünden sonra Hubble uzaya geri yollandı. 2014’e kadar görevine devam edecek olan teleskopun, fonksiyonları tamamen tükendikten sonra kullanımdan çıkarılması planlanıyor.


24 Temmuz 2002 tarihinde, saat akşam 9’dan kısa bir süre önce Pennsylvanialı dokuz madenci ellerindeki yanlış hazırlanmış harita yüzünden ölümden döndü. Farkında olmadan terk edilmiş bir madeni kazan işçiler, onlarca yıl boyunca yeraltında birikmiş milyonlarca litre suyun madeni basmasına neden oldu.

Reklam
Reklam

Uydu takip sistemiyle yerin 75 metre altında kısılan madencilerin yerini tespit eden kurtarma ekipleri, maden kuyusunun altına bir delik açarak, içeri verdikleri hava ile madencilerin kısıldığı alanda basınç dengesini sağladı ve su taşkınını önledi. Ardından, her bir madenciyi teker teker yüzeye çıkarmaya yarayacak çelik bir kafes indirebilmek için daha büyük bir delik açıldı. Tam 77 saat süren ölüm kalım savaşının ardından, madencilerin tamamı hafif yaralarla kurtarıldı.


13 Ekim 1972 tarihinde Uruguay Hava Kuvvetleri’ne ait 571 sefer sayılı uçak, Güney Amerika’nın batı kıyısı boyunca uzanan And Dağları’na çakıldı. Uçakta Uruguay rugby takımı, arkadaşları ve ailelerinden oluşan 45 kişi vardı. İçine düştükleri durumdan kurtulma olanakları o kadar düşüktü ki sekiz gün sonra kurtarma çalışmaları iptal edildi. Yolcuların bazıları kaza anında ölürken, bazıları ise yaralarına yenik düştü. Günler geçtikçe, hayatta kalanların hem ümitleri, hem de hayatta kalmak için deneyebilecekleri yöntemler azalıyordu.

Reklam
Reklam

Biraz çikolata ve birkaç şise şaraptan oluşan yiyecek stokları azalan grup sonunda çok zor bir karar vermek zorunda kaldı. Hayatta kalmak için ölenlerin ve arkadaşlarının etlerini yiyeceklerdi. Sonunda, grupta yer alan Nando Parrado ve Roberto Canessa dağlarda 12 gün boyunca yol olarak yardıma ulaşmayı başardı ve diğer 14 yolcuyla beraber 23 Aralık 1972’de kurtarıldılar. Tam 72 gün boyunca karla kaplı bir dağın zirvesinde hayatta kalma mücadelesi veren sporcuların öyküsü 1993 yılında “Alive” adlı filme konu oldu.


ABD’nin Pennsylvania eyaletindeki kömür madenleri 19’uncu yüzyılın sonları ve 20’inci yüzyılın başlarında çok sayıda madencinin hayatına mâl oldu. Sadece 1891 yılında ölen 956 maden işçisinin üçte ikisi Keystone State’te hayatlarını kaybetti. Hazleton’da yaşanan bir başka kazada 18 maden işçisi, yakınlardaki bir madenin tabanında açılan bir delikten dolayı kuyularını basan suyun altında kaldı.

Beş madenci sudan kaçarak madenin bir üst katına kaçmayı başardı ve orada kurtarıldıkları ana kadar tam 19 gün kalmayı başardı. İlk altı gün boyunca yemek kovalarındaki stokla geçinen işçiler, geride kalan günlerde fenerlerindeki yağı ve kuyudaki kurşunla zehirlenmiş suyu içerek hayatta kalmayı başardı.

Reklam
Reklam

Tarihe Bataan ölüm yürüyüşü olarak geçen olayda, Japonlar tarafından tutsak alınan 72 bin ABD’li ve Filipinli tutsaktan 54 bin tanesi, Filipinlerin balta girmemiş ormanlarında kâbus dolu 90 km’lik yürüyüşü tamamlayarak hedeflerine ulaşabildi. Ancak yürüyüşü tamamlayabilen “hayalet askerler”i bekleyen şey, Cabanatuan esir kampında geçecek kâbus dolu günler olacaktı.


Ocak 1945’te, ABD Rangers timleri ve Filipinli gerilla güçleri tutsakları kurtarmak için düşman hatlarını aşarak kampa operasyon düzenledi. Japonların hazırlıksız yakalandığı 30 dakikalık saldırı ardından yüzlerce esir özgürlüğüne kavuştu. Dönemin ABD başkanı Franklin D. Roosevelt, esirlerin kurtarılması için gösterilen kahramanca çabaları methederken, askerlerin öyküsü “The Great Raid” filmine ve Hampton Sides’in “Ghost Soldiers: The Epic Account of World War II’s Greatest Rescue Mission” kitabına konu oldu.


23 Mayıs 1939 sabahı, ABD Deniz Kuvvetlerine ait U.S.S Squalus isimli denizaltı battı. Son teknolojiyle üretilmiş bu yepyeni denizaltı New Hampshire eyaletinin açıklarında rutin bir deneme dalışı yaparken emme vanasındaki bir hata yüzünden Büyük Okyanus’un dibini boyladı. 26 mürettebat olay anında hayatını kaybetti. Squalus’un kardeşi olan bir diğer denizaltı batığın yerini tespit ettiğinde 33 denizci halen hayattaydı.

Reklam
Reklam

Squalus’ın komutanı Teğmen Oliver Naquin Mors alfabesiyle, “Koşullar tatmin edici ancak içerisi çok soğuk” mesajını gönderdi. Momsen Lung olarak bilinen kaçış kapsülünü üreten Charles Momsen’in öncülük ettiği bir ekip, hava alma olanağı sağlayan kapsülle dalarak denizaltının kaçış kapısına bağlandı. Dört dalış ardından, denizaltıda mahsur kalan 33 denizci 25 Mart’in ilk saatlerinde yüzeye çıkarıldı.


Haiti’yi sarsan 7.0 şiddetindeki depremin ardından geçen her gün, enkaz altında halen hayatta olan birilerini bulmaya yönelik umutları azaltıyordu. Depremden sonraki beşinci, yedinci ve 11’inci günlerde gelen kurtulma haberlere tüm dünya çapında kimse inanamadı.