MAZLUMDER Sakarya Şubesi tarafından düzenlenen İnsan Hakları Seminerleri’nin ilkinde, SAÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halil Kalabalık, insan hakları anlayışının gelişimini anlattı.MAZLUMDER (İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği) Sakarya Şubesi tarafından her ay düzenlenecek olan İnsan Hakları Seminerleri’nin ilki, İnsan Haklarının Kavramsal ve Tarihsel Gelişimi başlığı altında yapıldı.Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halil Kalabalık tarafından verilen seminerde, geçmişten günümüze insan hakları anlayışının geçtiği aşamalar ele alındı.“İnsanın olduğu her yerde insan hakları da vardır, çünkü insan hakları, insanın doğası gereği doğuştan tanınmış haklarıdır” diyen Kalabalık, konuşmasına, “Tabi günümüzdeki bu algı, ilkçağlarda söz konusu değildi. Kölelik gibi kurumsallaşmış uygulamalarla karşılaştığımız bu dönemde, hak kavramı ise daha çok yönetime ilişkin olarak ele alınmıştır. Tabi bu haklar da yine soylulara, seçkinlere tanınmış haklarmış. O dönemlerde, insan hakları anlayışına uygun sayılabilecek türde stoacılarda denk geliyoruz. Doğal hak kavramını kullanan stoacı filozoflar, bu hakların bütün insanlar için geçerlidir olduğunu ileri sürmüşlerdir” şeklinde devam etti.İnsan hakları kavramını bugünkü anlamıyla ortaya atan ve günümüzde olduğu gibi ön plana çıkaranın Batılılar olduğunu belirten Prof. Dr. Halil Kalabalık, bunda batının özellikle ortaçağdaki tecrübelerinin etkili olduğunu ifade etti. Kalabalık, “İnsanın en ağır şekilde aşağılandığı, ezildiği bu dönemde derebeyliğe gösterilen tepkiler siyasi ve ekonomik boyutuyla birlikte insanlığın alınıp-satılabilen bir şeye dönüştürülmesine dönük itirazları da yükseltmiş, insana değer verilmesi gerektiği anlayışının ortaya çıkmasında rol oynamıştır. Yine bu dönemde ortaçağın en önemli yazılı hukuk belgelerinden Magna Carta imzalanmıştır. 1215 yılında, İngiliz kralı ile baronları arasında imzalanan bu belge ile kral ilk kez toplumun bazı taleplerini kabul etmiş, halka bazı hak ve özgürlükleri tanımak zorunda kalmıştır. Örneğin bu belgede yer alan hiç kimsenin suçsuz olarak tutuklanamayacağına dair madde, bugün bizim anayasamızda dahi varsa köklerini bu belge bulan uzun bir hukuki geçmişi vardır” dedi.Prof. Dr. Halil Kalabalık, insan hakları mücadelesinin uzun, zorlu ve tarihsel bir sürece dayandığını belirterek, bu süreçteki bazı aşamaları şöyle anlattı:“Batıda insan hakları kavramının, en önemli süreçlerden biri de Rönenans’tır. Bu dönem hümanizm anlayışının öne çıkması, devletin artık bireyin hizmetinde bir kurum olarak değerlendirilmesine de yol açmıştır. Buna göre, devlet artık hâkim ve hükmeden değil bireyin onun bireysel gelişimini sağlamakla ve korumakla yükümlüdür; bireyin doğuştan getirdiği ve devlet tarafından müdahale edilemeyecek bir takım hakları bulunmaktadır. Bu anlayış zaman ile gelişmiş, tabi bu süreçte çeşitli sözleşmeler, belgeler ortaya çıkmış ve evrensel bir insan hakları anlayışı yaygınlaşmıştır. Örneğin İngiltere’de haklar bildirgesi, Kuzey Amerika’da yetersiz ya da gerici sayılan hükümete karşı isyan hakkını da içeren Virgina Bildirgesi ve daha sonrasında yayınlanan Bağımsızlık Bildirgesi, 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi gibi metinler bu süreçte rol oynamıştır. Böylece doğal haklar anlayışına uygun olarak bütün insanların eşit ve özgür bireyler olduğu, başkalarına devredilemeyecek hakları bulunduğu gibi hükümler kabul görmüştür. Son olarak da II. Dünya Savaşı’nda yaşanan çok büyük insan hakları ihlalleri neticesinde, BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ortaya çıktı. Bugün birçok ülkede ya da toplulukta, insan haklarının tanınmasına ve korunmasına bağlı çeşitli sözleşmeler mevcut.”
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz