Rönesans döneminde yapılan resimlerden anlaşıldığı kadarıyla çekici kadınlar bugünden çok daha kiloluydu. Özellikle küçük göğüslü, ayva göbekli ve geniş kalçalı kadınların resmedilmesi, bu vücut tipine sahip kadınların daha çekici olduğunun bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Bununla birlikte açık renk saç ve ten, soluk makyaj dönemin güzellik anlayışını belirleyen bazı kriterlerdi.
Viktorya dönemi kadınları Rönesans kadınlarının aksine bedenlerine daha yakın ilgi göstermeye başladılar. İnce bel ve seksilik algısının temellerinin bu dönemde atıldığını söylemek yanlış olmaz. Korsenin hiç olmadığı kadar yaygınlaştığı bu dönemde kadınlar güzellik uğruna zar zor nefes almayı göze alıyordu.
1920'lerde ise kadınlar seksi görünüşü kısa saç, küçük göğüs hatta vücut hatlarını gizleyen ama yer yer yırtmaç ve kısa elbiselerle yakalıyorlardı. Korsenin yerini ise daha esnek kemer ve kuşaklar aldı. Rönesans'ta da olduğu gibi açık ten daha cezbedici kabul ediliyordu. Koyu göz ve dudak makyajı da bir kadının seksapelini arttıran öğeler olarak algılanıyordu.
1930'lar ve 1940'lar kadınların bedenlerini ön plana çıkardıkları, bugünkü kadar olmasa da hafif antrenmanlarla daha atletik vücutlara yöneldiği yıllar. Destekli sütyenlerin en ilkel formlarının kullanılmaya başladığı yıllar da bu aralığa denk geliyor. Sarışın ve kızılların yükselişe geçtiği yılların seksi kadın ikonu olarak Jean Harlow ve Rita Hayworth (yukarıda) gibi isimlerin popülerliği gösterilebilir. Makyaj trendi ise 20'lerle kıyaslandığında çok daha sade.
50'lerin Marilyn Monroe ve Grace Kelly (yukarıda) gibi film yıldızlarının tarzları daha kabul görmeye başladı. Kadınların öncelikle bir koca bulup yuva kurması gerektiği empoze edilen yıllarda kıyafetler daha kapalı ama inceden vücut hatlarını belli ediyordu. Bugün neredeyse 3 bikini çıkacak kumaş kullanılan bikiniler de dönemin toplumsal algısı hakkında fikir veriyordur.
Bugünün sıfır beden modası 1960'lardaki seksi kadın algısının hortlaması şeklinde yorumlanabilir. Twiggy (üstte) gibi modeller kadınların zayıflıkla kafayı bozmasına neden oldu. Bu dönemde kadınların seksapelinin vazgeçilmezleri ise mini etekler, kısa elbiseler ve takma kirpiklerdi.
1970'lerde yüksek belli pantalonlar, daha bol kıyafetler ve dev gözlüklükler kadınların seksapelini tamamlayan aksesuarlardı. Kadınlar 70'lerdeki kadar bedenlerinin görünüşüne takık değildi. Dağınık saç ve bronz ten artık daha seksi kabul ediliyordu.
Aerobik ve fitness'ın yükselişe geçtiği 1980'ler dönemin modası ve seksi kadın algısını da değiştirdi. Atletik vücut bir seksapel göstergesi kabul edilmeye başlandı. Taytların cinsiyet fark etmeksizin herkes tarafından giyildiği 80'lerde herkes geniş omuzluydu... Ama fitness veya aerobik yaptıkları için değil, vatkalı kıyafetler moda olduğu için. Makyajda daha pastel tonlar tercih ediliyordu ve saçlar... Bir kadın saçının kabarıklığı oranında seksi kabul ediliyordu.
1990'larda tek tipleştirilmiş bir seksilik algısı olduğunu söylemek çok kolay olmasa da daha minimalist bir modanın hakim olduğu söylenebilir. Kadınlar jean gibi daha gündelik kıyafetlerle 'seksi' kombinler yapmaya başladı. Bunda grunge kültürünün hızla yayılmasının da büüyk etkisi oldu. Öte yandan 80'lerin renkli ve 'dar' modası da bir yandan devam ediyordu ve bu iki tarzı karıştıran kadınların da 'seksi' olarak algılandığını söylemek yanlış olmaz.
Günümüzde de zayıflık, fazlasıyla eleştirilmesine rağmen bir seksilik göstergesi. 2000'lerin seksi olarak idealize edilen kadınlarının Victoria's Secret mankenleri olduğu söylenebilir. Bununla birlikte Jennifer Lopez ve Shakira gibi ünlüler 'geniş kalça' modasını yeniden gündeme getirdiler. Öte yandan plastik cerrahinin geldiği nokta ve yarattığı güzellik ve seksilik algısı ise tartışılır. Yine de kabul görmediğini söylemek yanlış olmaz. Kalın dudak, ifadesiz surat ve kalkık, ince kaşlar birçok erkek tarafından seksi olarak algılanıyor. Ayrıca retro modasının da bir hayli yaygın olması eski güzellik ve seksilik algılarını da yeniden canlandırıyor.
Kaynak: stylecaster.com