Oysa "toplumsal cinsiyet adaleti" olarak ortaya atılan kavram mevcut erkek egemen sisteme yeni bir kılıf giydirmekten başka bir şey değil. Seksizmden bir nebze uzaklaşamayan bu kavram, henüz ne idüğü pek belli olmasa da, hegemonik toplumsal cinsiyet rollerini 'muhafazakar entellektüel' bir dille yeniden tanımlayacak gibi gözüküyor. Bu kavram seksizmi muhafazakar bakış açısıyla meşrularştırmaya, kadına ve erkeğe adalet kisvesi altında toplumsal roller yüklemeye devam ediyor. Seksizmin her türlüsü, ayrımcılığın her çeşidi eşitlik kavramını ve eşitlik kavramının kazanımlarını malesef ikinci plana itmekten başka bir şey yapmıyor. Kadınların kazanımlarını hiçe saydığı gibi erkeklerin toplumsal rollerini de belirliyor. Uzun lafın kısası aslında toplumda egemen seksist anlayışı değiştirmiyor.
Peki bugün toplumun neredeyse genlerine işlemiş seksizm erkekleri hiç mi incitmiyor? Tabii ki incitiyor.
Erkeklerin zayıf gördüğü ya da kendisi gibi olmayan erkekleri dışlamasının ve onlara karşı sözlü veya fiziksel şiddet uygulamalarının nedeni seksizmdir.
Şişman veya çok zayıf erkeklerin bedenlerinden utanmaları, kendilerine olan özgüven ve saygılarını yitirmelerinin nedeni seksizmdir.
Bir erkeği aşağılamak için kadınlığa referans vermek sadece erkeklerin değil kadınların da aşağılanması demektir.
Cinsiyetçi her aşağılama ve küfür aslında iki ucu pis bir değnek gibidir.
Oysa Türkiye'de Zeki Müren sanat güneşi ve Bülent Ersoy da diva olabilmiştir.
Tabii ki tam tersi de geçerli. Toplumsal cinsiyet rollerinin ikiyüzlülüğünün temeli seksizmdir.
toplumsal cinsiyet adaleti denilen kavram mevcut patriarkal sistemin süslü kelimelerle ifade edilmiş versiyonundan başka bir şey değildir.