Sezer'e 'beni okutun' mektubu

ŞANLIURFA (İHA) - Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e mektup yazan Mehmet Saçlı İlköğretim Okulu 7. sınıf öğrencisi Esra Ulaç, "Yine uykularım kaçıyor, her gün ağlıyorum; çünkü yine bize göründü. Adana'nın, Çukurova'nın o pamuk kokan tozlu, kavurucu yolları. Bahar geldi diye üzülmeye başladım" diye feryat etti.

Mehmet Saçlı İlköğretim Okulu 7. sınıf öğrencisi olan Esra Ulaç, annesi ve 4 kardeşiyle birlikte Şanlıurfa'da Süleymaniye Mahallesi'nde yaşamını sürdürüyor. 7 sene önce babasını kaybeden Esra'nın annesi ise kışın bir tekstil fabrikasında çalışarak geçimlerini sağlamaya çalışıyor. Esra, her bahar okulunu yarıda bırakarak, ailesiyle birlikte Adana ve Çukurova'ya çalışmaya gidiyor. Artık bu gidişe bir son vermek düşüncesiyle kağıda kaleme sarılan Esra, son bir umutla pamuk toplamaya gitmeden önce, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e bir mektup yazdığını söyledi. Mektubunda bahar mevsimini hiç sevmediğini anlatan Esra, okumak istediğini haykırdığını belirtti. Esra; tüm duygularına tercüman olmasını arzulayarak kağıtlara döktüğü yüreğinden Cumhurbaşkanı Sezere şöyle seslendi:

Reklam
Reklam

"Ben Peygamberler diyarı Şanlıurfa'nın kenar semtlerinden biri olan Süleymaniye Mahallesi'nde oturuyorum. Babam ben 8-9 yaşındayken vefat etti. Babamın belli bir işi yoktu. Pamuğa gitmediği zamanlarda genellikle inşaatlarda sıvacılık yapardı. Kazancı ancak o günü kurtarırdı. Bu yüzden bize iki odalı bir gecekondudan başka bir şey bırakamadı. Babamın ölümüyle en büyüğü 15 yaşında dört çocuğuyla annem ortada kaldı."

"BEN ÖĞRETMEN OLMAK İSTİYORUM, HER GECE GİZLİ GİZLİ AĞLAYAN ANNEM OLMAK İSTEMİYORUM" "İşte yine geldi pamuk zamanı biliyor munuz, sevgili Cumhurbaşkanım! Ben mevsimlerden artık sadece kışı seviyorum. Oysa birçokları için en çekilmez mevsimdir kış. Benim için de öyle. Benim için de odunsuz, sobasız, paltosuz geçmesine rağmen yine de en çok sevdiğim mevsimdir kış. Çünkü ancak o zaman okuluma gidebiliyorum. Çamurlu da olsa yollar, açlıktan üşüse de vücudum, ancak o zaman öğretmenlerime arkadaşlarıma, sırama, masama kavuşabiliyorum. Islanmasın diye göğsüme bastırdığım kitaplarımla içimde taşıdığım bin bir umutla ancak o zaman okuluma gidebiliyorum. Biliyor musunuz bahar geldi diye yine üzülmeye başladım. Yine uykularım kaçıyor. Her gün ağlamaklı oluyorum; çünkü yine bize göründü; Adana'nın, Çukurova'nın, Diyarbakır'ın o pamuk kokan, tozlu, kavurucu yolları.

Reklam
Reklam

Bu yıl annem beni okuldan çıkaracaktı, 'zaten üç ay okula gidiyorsun onu da gitmeyiver'. Ben hastayım kardeşlerinle ilgilenemiyorum' dedi. Amcamlar da haber göndermiş 'Esra'yı okuldan çıkarın büyüdü artık sokağa çıkmasın' diye. Çok korkuyorum çok. Ya beni okulumdan ayırırlarsa. İşte o zaman yavrusundan ayrılan bir annenin yüreği gibi olur yüreğim, sararmış yapraklar gibi gibi olur yüzüm, suya hasret topraklar gibi olur bedenim. Çok korkuyorum çok.

Bu trende yolculuk eden yanlız ben değilim. Bana yoldaş olan birçok unutulmuş birçok Şanlıurfalı, birçok unutulmuş doğulu kardeşlerim var. Hepimiz aynı kaderi paylaşıyoruz. Sadece bizim okulda sırf bu yüzden gelemeyen 300-400 öğrenci var. Hepimiz ellerimizde çoraplarımız, kafamızda sönmüş hayallerimizle kazıyoruz toprağı. Ben öğretmen olmak istiyorum oysa. Ben umut olmak istiyorum. Ben ışık olmak istiyorum Esralar'a ben. Ben her gece gizli gizli ağlayan annem olmak istemiyorum. Siz hiç annenizi ağlarken gördünüz mü Cumhurbaşkanım?"

Reklam
Reklam