Tekirdağ'ın Kapaklı İlçesi'nde Araştırmacı-Tarihçi Yazar Yavuz Bahadıroğlu'nun anlatımıyla 'Kuruluşunun 714. Yılında Osmanlı Medeniyeti’ konulu konferans Organize Hacı Talip Sivrioğlu Cami Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.
AK Parti Kapaklı Gençlik Kolları’nın ev sahipliğinde gerçekleştirilen konferansa AK Parti Tekirdağ İl Yönetim Kurulu Üyesi Sait Yazı, AK Parti Çerkezköy İlçe Başkanı Alaettin Demirbağ, Çerkezköy Belediye Başkan Yardımcısı Dr. Gökhan İnce, AK Parti Kapaklı Belde Başkanı Ali Osman Orhan, AK Parti Karaağaç Belde Başkanı Metin Kanat, İl genel Meclis Üyeleri Ercan Çorbacı ile Hasan Karaca, İlçe Milli Eğitim Müdürü A. Hamdi Zenginal, İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü Hüseyin Erdoğan, AK Parti Çerkezköy İlçe Gençlik Kolları Başkanı Mehmet Can Danyeli, AK Parti Kapaklı Gençlik Kolları Başkanı Fazıl Aydın, Gençlik Kolları Üyeleri, AK Parti Çerkezköy, Kapaklı ve belde yönetim kurulu üyeleri, AK Parti Kapaklı Kadın Kolları Başkanı Sevgi Aksoy, İşadamı Ömer Karadeniz, Türkiye Muharip Gaziler Derneği Çerkezköy Şube Başkanı Hasan Hüseyin Yarlıgan, Çerkezköy İmam Hatip Ortaokulu Müdürü İsa Çetin, belediye meclis üyeleri, Çerkezköy İmam Hatip Lisesi Yaptırma ve Yaşatama Derneği Yönetim Kurulu Üyeleri ile çok sayıda davetli katıldı.
Programa İstanbul Fatih Belediyesi Mehter Takımı’nın gösterisi ile başlandı. Saygı duruşunda bulunulması, akabinde İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından programın açılış konuşmasını AK Parti Kapaklı Gençlik Kolları Başkanı Fazıl Aydın gerçekleştirdi. Fazıl Aydın, Osmanlı’nın bir gurur meselesi olduğuna vurgu yaparak, “600 yıl dünyaya hükmetmiş, yeryüzünün pek çok ülkesine ilim-irfan, medeniyet götürmüş olan şanlı tarihimizi tam anlamıyla bilmiyoruz. Maalesef biz 89 yıllık Cumhuriyet Tarihi’nde sadece sistemin bize empoze ettiğini öğrendik. Ama tarihi bile olmayan Amerika’nın gençleri bugün 200 yıllık geçmişlerini çok iyi bilirken, biz tam anlamıyla tarihimizi bilemiyoruz.’’ Dedi.
Aydın, 1 yıl öne oluşturulan Gençlik Kolları yönetimiyle birlikte ‘tüketen değil, üreten’ bir nesil olmak üzere yola çıktıklarını söyleyerek “ 1 yıl sonunda da geldiğimiz yolda üreten bir topluluk olmayı başardık. Bu kapsamda da çalışmalarımıza yılmadan devam edeceğiz. Kapaklımızın ilçe olup olmayacağına ilişkin zaman zaman karamsarlığa kapıldık, ancak Başkanımız Ali Osman Orhan her zaman bizlere destek oldu. Kapaklı bugün artık bir ilçe oldu. İlçemize yakışan bir yönetim olmak için de üretmeye devam edeceğiz. Gençliğin geçmişini bilip, geleceğini sorgulayarak çalışmalarımıza devam edeceğiz.’’ Diye konuştu.
Fazıl Aydın’ın konuşmasını tamamlamasının ardından kürsüye gelen Araştırmacı-Tarihçi Yazar Yavuz Bahadıroğlu, Osmanlı Devleti’nin bir ahlak, sünnet devleti olduğunu belirterek, “ Osmanlı Devleti'nin Hz. Peygamber'in (sav) sünnetini yaşatmaya çalışmış bir devlet olduğunu ifade ederek "Osmanlı'nın medeniyeti de bir sünnet medeniyetiydi. Peygamber Efendimiz ‘İstanbul mutlaka fethedilecektir. O’nu fetheden komutan ne güzel komutan, O’nu fetheden ordu ne güzel ordudur’ buyurarak Osmanlı Devleti’nin sünnet devleti olacağını belirtmişti. Osmanlı adeta İstanbul'u fethetmek için bir devlet kurmuştur. Osmanlı bir hedef belirleyerek o hedefe ulaşmak için mücadele etmiştir. Günümüzde ise toplumsal olarak nereye ulaşmak istediğimizi bilmiyoruz. Bu toprakların insanları da bir Peygamber müjdesidir.’’ İfadelerine yer verdi.
Bahadıroğlu sünnet devletinin temelinde ise ‘insanı yaşatma’ kavramı olduğuna değinerek “İnsanı yaşatmaksa evvela ekmek vermekle olur. Bunun için ise iş vermek gerekir, iş vermek için de tesis kurmak, yatırım yapmak gereklidir. Bunu Şeyh Edebali de yüzyıllar öncesinde açıklamıştır. Tüm bunların doğru bir şekilde amacına ulaşması için sağlık ve eğitim kavramlarının yerine oturması gereklidir. Ülkemizde şu an için bu kavramlar ise, genel anlamda yerine oturmuş durumdadır.’’ Değerlendirmesinde bulundu.
Kıyafet alanında sınırların kaldırılması gerektiğini ifade ederek sözlerini sürdüren Bahadıroğlu, “Osmanlı gibi insan odaklı bir devlet olmalıyız. Ancak, günümüzde biz Osmanlı’nın sünnet medeniyetinden de uzaklaştık. Bugün ölmüşleri bile sayın diye anıyoruz, halbuki bizim medeniyetimizde ölmüşler rahmet ister, onları rahmetli diyerek anmalıyız. Sünnet medeniyetinin çocukları içerisinde ‘Allah’ kelimesini kullanarak selamlaşır, ama bizler modernleşerek Allah kelimesini dahi demez olduk. Biz ki öfkemizi bile ‘Allah Allah’ diyerek zikrederdik.’’ Şeklinde konuştu.
Bahadıroğlu çağımızda komşuluk ilişkilerinin zayıfladığını ifade ederek “Müstakilden, apartmana, apartmandan sitelere, sitelerden rezidanslara taşındık. Artık bir arkadaşımızı ziyarete giderken bile kapılardaki güvenlikler bizden kimlik istiyor, sonra içeri girip kayıt yapıyor, arkadaşımıza telefon açıp haber veriyor. Önceden bizler misafir için bir oda hazırlardık, şimdi gitmeye çekinir olduk. Ben arkadaşımı görmek için hiç tanımadığım birine kimlik göstermeli miyim? Geleneksel kültürümüz insan eksenliydi, ama şu an karşıt fikirli biriyle ortak yol bulunmak yerine saygısızca tartışmaya giriliyor.’’ İfadelerini kullandı.
Bahadıroğlu şöyle devam etti: “Bunlar yetmezmiş gibi bir de kendi padişahlarımızı ders kitaplarında küçümsedik. Kimilerini Kızıl Sultan yaptık, kimilerini sarhoş. Yabancıların İskender’ini bile Büyük İskender yaptık. Halbuki bizim padişahlarımız çok daha üstün. Kanuni ne de güzel şiir yazıp, sevgisini anlatırmış. Halbuki günümüzde şiir yazmak bir yana okuyanı önce hapse atıp, sonra başbakan yapıyorlar. Şiir okumaya bile çekinir olduk. İşte Osmanlı bir sevgi toplumuydu, kimsenin kıyafetine siyasetine karışmazdı.’’
Yavuz Bahadıroğlu, Osmanlı’da haremin "yasak bölge" anlamına geldiğini aktararak, "Haremi gezenler bilir, zaten loş bir mekandır. Pencereleri küçüktür. Az güneş gördüğünden harem halkının benzi biraz sarı olurdu. Çok keyifli bir yer değildi. Fatih Kanunnamesi'ne göre, Osmanlı padişahları haftada sadece 2 gece hareme gidebiliyorlardı. Devlet adamına eğitimli eş lazım. Bunu da harem halleder. Hareme, erkek giremezdi. Filmde gördüğünüz gibi yol geçen hanı değildir." değerlendirmesinde bulundu
Tarihçi Yazar Yavuz Bahadıroğlu, "Televizyonda Hürrem Sultan'ı elinde zehir şişesiyle dolaşan bir kadın olarak gösteriyorlar. Ama 700 yıl hüküm sürmüş Osmanlı'da zehirlenerek ölen bir devlet büyüğümüz yoktur. Aksine Hürrem Sultan Kur'an-ı Kerim'de adı geçen 3 şehirde Medine, Mekke ve Kudüs'e büyük hizmetler yapmıştır. Mekke'ye ilk su getiren ve Edirne'yi çeşmelerle donatan kadındır. Hürrem Sultan genç yaşta ölen oğlu Cihangir adına cami yaptırmıştır. Onlarınki film bizimki ise ilim" dedi.
Muhteşem Yüzyıl filmindeki dekolteli kadın sahnelerinin, gerçeği yansıtmadığını dile getiren Bahadıroğlu “Saray’da ne doğalgaz vardı, ne de kalorifer kazanı. O dönemki ısınma şekli, şömine yani mangaldan ibarettir. Bu kıyafetle dolaşan kadın, zatürreden ölürdü. Kaldıki, Osmanlı Devleti, İslami esaslarla yönetilen bir devlet idi.” Eleştirisinde bulundu. Program Yavuz Bahadıroğlu ve Mehter Takımı’na plaket ve çiçek takdimi sunulması ile sona erdi.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz