Bir tarihçinin bir gazete temsilcisini telefonda fırçalaması -enfesti, kabul ediyoruz-, yılların arabesk şarkıcısının bir tweet ile apansızca Nazileşmesi, ülkenin en büyük müzisyenlerinden birinin sürekli gündeme oturması ve bu gündemin hiçbir şekilde müziğiyle alakasının olması, daha önce tek vasfı bir başka şöhretin sevgilisi olan bir adamın durup dururken ülkenin tamamına isminin yayılması, büyük göğüslü kadınlarla her gece canlı yayında saatlerce konuşan bir din ünlüsü, bize kurban olan ablamız ve çok daha fazlasına şahit oldu bu ülke. Fakat artık, kendileri tam da şöhretin mitolojik altyapısı ile hayatımıza dahil oluyor.
Gerek mitolojik gerek modern kahramanların ortak yanlarından biri onların öncelikle insanlıklarından soyutlanmalarıdır. Bizim için zaaf olan şeyler kahramanlarda ya yoktur, ya da kudretleri ve tanımlanan kusursuzlukları çerçevesinde, biz ölümlüler için kibir, şehvet gibi kabul edilemez günahlar onlar için kabul edilebilirdir. Tabu değildir. Mesela Apollo, şehvetine ve nefsine hakim olamayıp ölümlü Dafne'nin peşinden gitse de, Dafne ne kadar Apollo'dan kaçsa da bir anlık zaafı, Apollo'nun aşkına karşılık verebileceği düşüncesi bile onun cezalandırılması için yeterli bir sebeptir. Dafne gibi bir ölümlü ne kadar güzel olursa olsun, nasıl bir tanrının aşkına karşılık verebileceğini düşünecek kadar kendini beğenmiş olabilir ki?
Bugün benzer ilişkilerin şöhretler ve hayranlar arasında popüler kültür vasıtasıyla yeniden üretildiğini söylesek çok da abartmış olmayız herhalde. Zaten bunu söyleyen ya da bu söyleme katılan ilk insanlar da değiliz. Türkiye demografisini göz önüne aldığımızda [
Challangers: Şöhretin Bedeli](http://www.sohretinbedeli.com/) turnuvası için Koff Animation'ın seçtiği karakterlerin Türkiye'deki Şöhret Panteonu'nu oluşturmak için bir hayli başarılı olduğunu eklememiz gerekiyor.
Tabii, bu bizim yorumumuz fakat birçok isimle çağırılan, kendisine koşulsuzca inanan hurilerden oluşan bir tarikata sahip ve *Şahikalar Alemi*'nde babaerkil bir düzen getireceğine yemin eden Oktar'ın biraz da olsa Yunan mitolojisinin çapkın tanrısı Zeus'u andırdığını düşünüyoruz. Ya da Divania Şatosu'nun imparatoriçesi Ersoy'un genç ruhlara duyduğu doyumsuz açlık size de biraz Medusa'yı hatırlatmadı mı? Kimsenin merak etmediği şeyleri çılgınca arzulayan Say ise biraz Prometheus, ucundan Dionysos...**
Farklı kesimlerin ikonik temsilcileri haline gelen bu figürlerin insani yönleri ya görmezden gelinir, ya da sahip olduğu mevkiden dolayı onlar ayrıcalıklıdır. Biz ölümlülerin hayal bile edemeyeceği trajediler yaşadıkları, ve hepsinden galip çıkan kahramanlar oldukları için onların eylemleri fazla sorgulanmaz. Hatta onların müritleri onların yerini almaya başlarlar. Aynı hıristiyan mitolojisinde olduğu gibi. İyi bir hıristiyan ahlaki bir dilemmayla karşılaştığında kendine şunu sorar: “Hz. İsa olsa bu durumda ne yapardı?” İyi bir Ortaylı müridi bugün ne yapıyor? Ortaylı için oluşturduğu parodi Twitter hesabına Türkiye'nin içinde bulunduğu durumla ilgili 'Ortaylı olsa ne derdi'yi yazıyor. Aslında her kesim aşağı yukarı içselleştirdiği kahramanlar için benzer eylemlerde bulunuyor ve bu kahramanlar insanlıklarından soyutlanarak bir kolektif bilincin ürünü haline geliyorlar. Mitleştiriliyor, mitleşiyorlar.
Mitolojilerde olduğu gibi bir kesimin kahramanı diğer kesimlerin düşmanı olabiliyor. Challangers: Şöhretin Bedeli'nde farklı toplumsal kesimlerin iradelerini temsil eden kahramanların çarpışması ise toplumun içinde bulunduğu çatışmanın bir parodisi haline geliyor.