Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1. Uluslararası Medya ve İslamofobi Sempozyumu'nda konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamasından satır başları:
Meselenin düpedüz İslam düşmanlığı olduğunu belirterek sözlerime başlamak istiyorum. Dünyanın pek çok yerinde, İslam düşmanlığı hastalığı, kanser hücresi gibi hızla yayılmaktadır. Günümüzdeki İslam düşmanlığı dalgası çok daha sinsi ve örtülü yöntemlerle yürütülmektedir.
Batı'da daha düne kadar marjinal kabul edilen kimi ırkçı akımların siyasetin merkezine düşmeleri, bataklıkta derine gömülmeyi tercih ettiğinin işaretidir. Kutsal kitabımıza, Peygamber efendimize, Müslümanların dini tercihlerini ifade eden sembollere yönelik saldırılar, devletler tarafından himaye edilmekte, desteklenmektedir.
Batı'da ırkçı ve İslam düşmanı saldırılar son 5 yıl içinde yüzde 250, hayatını kaybedenlerin oranı ise yüzde 700 artmıştır. Önceleri İslam düşmanlığını İslami terör yaftası ile meşrulaştırmaya çalışanlar artık hiçbir ayrım yapmadan, tüm Müslümanları hedef almaktan kaçınmıyor. Kendilerini kültürel olarak üstün görenler, diğer tüm grupları ötekileştirmekten imtina etmiyor. Bizlerin siyasi alandaki karşılığı da sürekli güçlenen İslamofobi, dağa doğru ifade ile İslam düşmanlığı akımına karşı yeni ve güçlü yaklaşımlar gerektiriyor. İslam düşmanlığının küresel bir tehdit olduğunu anlatmalıyız.
Kendi ülkemizde bile bu hastalığın çeşitli tezahürleri ile karşılaştığımız gerçeğini unutmamalıyız. Ezana, camiye, başörtüsüne tahammül edemeyenlere rastlayabiliyoruz. Laiklik tartışmalarının gerisinde dini özgürlüklerin korunmasından ziyade, yasaklanması niyetlerinin yol açtığı gerilimler var. Bu zihniyet darbelerin en büyük bahanelerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. 1960 ve 1980 darbeleri ile 28 Şubat'ın argümanlarında bu gerçeği görüyoruz.
Bu mücadelede üzerinde en çok durulması gereken unsurların başında medya gelmektedir. İsrail'in katliamının üstünü örterken, hayat hakkını koruyan insanların direnişine terör diyebilen medya düzeninde işimizin zor olduğu ortadadır. Türkiye'nin terör örgütlerine karşı mücadeleyi insan ihlali kapsamına sokmaya çalışanlar, kendilerine yönelik en küçük tehdide karşı orantısız gücü ise yüceltiyorlar.