Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen Kabine Toplantısı'nın ardından millete seslendi.
Konuşmasına, kendisini dinleyenleri selamlayarak başlayan Erdoğan, bir ayı aşkın bir sürenin ardından yapılan Kabine Toplantısı'nda sağlıktan tabii afetlere, ekonomiden eğitime ve dış gelişmelere kadar Türkiye'nin gündemindeki birçok meseleyi görüştüklerini belirtti.
Bir süredir maruz kalınan kuraklık, yangın ve sel felaketleri sebebiyle Türkiye'nin üzüntülü günler geçirdiğini dile getiren Erdoğan, Anadolu'nun pek çok yerinde kuraklık sebebiyle tarlaların biçilmeden sürüldüğüne dikkati çekti.
Erdoğan, neredeyse 4 haftadır gündemde olan büyük çaplı orman yangınlarının küresel bir sorun haline dönüştüğüne işaret ederek, Türkiye'de 2021 yılında 54 farklı ilde çıkan yangınlarda yaklaşık 150 bin hektarlık alanın etkilendiğini aktardı.
Tarihin bu en büyük yangınlarında zarar gören alanların 82 bin hektarının Antalya'da, 62 bin hektarının da Muğla'da olduğunu belirten Erdoğan, buna karşılık son dönemde Rusya'da 3 milyon hektarlık, Amerika'da 3 milyon hektardan fazla, Kanada'da 3 milyon hektara yakın, Meksika'da ise 600 bin hektarlık alanın yandığını kaydetti.
Avrupa'nın pek çok ülkesinin yangınlarla boğuştuğunu dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:
"Ülkemizdeki yangınların en azından bir kısmında terör örgütlerinin sabotaj şüphesi olmakla beraber genel bir afet haliyle karşı karşıya bulunduğumuz açıktır. Son 1,5 asrın rekorlarının kırıldığı bu dönemde 40 dereceyi bulan hava sıcaklığı, 80 kilometreyi bulan rüzgar hızı ve yüzde 9'lar seviyesine inen nem oranı sebebiyle yangınların önüne geçilmekte zorlanılmıştır. Manavgat'ta başlayan ve giderek yayılan yangınlara karşı devletimiz ilk andan itibaren tüm imkanlarıyla mücadelesini vermiş, vatandaşlarımızın yanında yer almıştır. Böylesine bir felaketi dahi istismar edenlere rağmen, milletimizle birlikte bu büyük afetin üstesinden gelmeyi başardık. Yangınlara toplam 18 uçak, 68 helikopter, 9 insansız hava aracı, binin üzerinde arazöz, 680 iş makinesi, 6 binden fazla personel ve binlerce gönüllü ile müdahale edilmiştir. Ayrıca diğer kurumlar ve belediyelerden de 8 binin üzerinde personel ve binin üzerinde araç desteği sağlanmıştır."
En son Köyceğiz ile büyük yangınların tamamının kontrol altına alındığını belirten Erdoğan, soğutma çalışmalarının sürdüğünü söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sadece 28 Temmuz'dan sonra başlayan yangınlarda ormanların yanı sıra 72 bin dekar ekili ve dikili alan, bin dekara yakın sera, 2 bin 590 ton depolu ürün, 2 bin 600 tarımsal yapının zarar gördüğüne dikkati çekerek, bunun yanında yangınlarda 395 büyükbaş hayvan, 4 bin 505 küçükbaş hayvan, 7 bin 749 arı kovanı, 29 bin 600 kanatlı hayvanın itlaf olduğunu aktardı.
Yangınların en yoğun olduğu dönemde Türkiye'ye uçak ve helikopter dahil çeşitli araçlar ile yangın söndürme ekipleri gönderen dost ülkelere bir kere daha şükranlarını sunan Erdoğan, şunları ifade etti:
"Orman yangınları ile mücadelemize destek için Rusya'dan gelen bir uçağın Kahramanmaraş'ta düşmesi sonucu 5'i Rus ve 3'ü Türk 8 personelin hayatını kaybetmiş olmasından milletçe büyük bir üzüntü duyduk. Aynı şekilde yangınlar sırasında hayatını kaybeden orman işçilerimizin ve vatandaşlarımızın acısı da yüreğimizi yakıyor. Orman yangınlarıyla canları pahasına mücadele eden kahramanları, milletim adına hiçbir zaman unutmadık, unutmayacağız. Yangınlarda maddi zarar gören vatandaşlarımızın kayıplarının telafisi için gereken her türlü çalışma yürütülmektedir. Zarar tespitleri yapılmıştır. Buna göre yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı olarak sadece Antalya ve Muğla'da 2 bin 486 bağımsız bölüm belirlenmiştir. Evleri tamamen kullanılamaz hale gelen vatandaşlarımıza en geç bir yıl içinde yeni konutları teslim edilecektir. Tüm hayvan kayıpları hibe olarak karşılanacaktır. Bitkisel üretim alanlarının ihyası için ihtiyaç duyulan fide, tohum, fidan gibi ürünler bedelsiz olarak hak sahiplerine verilecektir."
Çiftçileri yüksek katma değerli alternatif tarım uygulamalarına yöneltmek için projeler hayata geçireceklerini dile getiren Erdoğan, "Yanan ormanlarımız Anayasamızın 169'uncu maddesine uygun şekilde tekrar canlandırılacak, tarım ve turizm dahil kesinlikle başka bir amaç için kullanılmayacaktır. Bu çerçevede ilk etapta 84 milyon vatandaşımızın her biri için 3 adet hesabıyla 252 milyon fidan yıl bitmeden toprakla buluşturulacaktır." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugüne kadar 5,5 milyar fidanı toprakla buluşturmuş, ülkesinin orman alanını 2 milyon hektar artırmış bir hükümet olduklarını hatırlatarak, şunları kaydetti:
"Yanan yerleri en kısa sürede yeniden ağaçlandıracağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Yangınların ilk başladığı andan itibaren Tarım ve Orman Bakanımız, Çevre ve Şehircilik Bakanımız, İçişleri Bakanımız, Ulaştırma ve Altyapı Bakanımız, Enerji Bakanımız, Dışişleri Bakanımız sürekli bölgede bulunmuşlardır. Diğer bakanlarımız da zaman zaman bölgeye giderek, kendi alanları ile ilgili çalışmalara katılmışlardır. Ayrıca milletvekillerimiz, bakan yardımcılarımız, kurum yöneticilerimiz de sahayı paylaşarak çalışmaların koordinasyonunda görev almışlardır. Kızılay, AFAD gibi kuruluşlarımız buralarda sürekli görev icra etmişlerdir. Aynı şekilde Silahlı Kuvvetlerimiz, Kara Kuvvetlerimiz, bunun yanında Jandarma bütün imkanlarıyla seferber olmuştur."
Bizzat yangın bölgelerine giderek, sürekli buradakilerle temas halinde olarak süreci yakından takip ettiklerini belirten Erdoğan, afet bölgesi ilan edilen yerlerdeki vatandaşlara pek çok destek ve erteleme imkanı sağladıklarını anımsattı.
"Bu büyük afetten gereken dersleri elbette çıkardık." diyen Erdoğan, yaşanan tecrübelerin ışığında orman yangınları ile mücadele konusundaki planlar ve uygulamaları gözden geçirerek, böylesine büyük afetlere karşı daha hazırlıklı olunmasını sağlayacaklarını söyledi.
Bu çerçevede, özellikle sorumlu kurumların kapasitelerinin genişletilmesi konusunda kapsamlı bir çalışma yapılacağını ifade eden Erdoğan, aynı şekilde afetlerde daha güçlü, etkin ve kapsayıcı bir koordinasyon için de gereken adımların atılacağını vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaşanan bu büyük yangınlar için millete bir kez daha "geçmiş olsun" dileklerini iletti.
İç Anadolu'da bazı bölgeler kuraklıkla mücadele ederken, güneyde yangınla kavrulurken, Karadeniz kıyılarındaki şehirlerin sel felaketine maruz kaldığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Doğu Karadeniz'de Rize ve Artvin'de, Batı Karadeniz'de ise Bartın, Sinop ve Kastamonu'da kısa sürede yağan büyük miktarlı yağışların yol açtığı sel afetleri yaşanmıştır. Kastamonu'nun Bozkurt ilçesinde metrekareye 453 kilogram, Küre'de 394 kilogram, Devrekani'de 386 kilogram, Bartın'ın Ulus ilçesinde 362 kilogram, Sinop'un Ayancık ilçesinde 331 kilogram yağış düşmüştür." bilgisini verdi.
Bozkurt'ta son 5 yılın ağustos ayı yağış ortalamasının 31,5 kilogram, yıllık yağış miktarının ise 774 kilogram civarında olduğunu anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu afette birkaç günde 453 kilogram gibi bir seviyeye çıkmıştır. Afet yaşanan öteki ilçelerimizde de benzer tablolarla karşı karşıyayız. Sadece 2,5 günlük yağışları ifade eden bu rakamlar ülkemizin diğer pek çok yerindeki yıllık yağış toplamının bile birkaç kat üzerindedir. Böylesine büyük bir yağışa hiçbir altyapının dayanması mümkün değildir. Yüksekliği 5 metreyi bulan sel suları, önlerine gelen her şeyi sürükleyip denize doğru atmıştır.
Ülkemizin hemen her şehrinde olduğu gibi buralarda da elbette imardan ve yapıdan kaynaklanan sorunlar vardır ama karşımızda tarihte ender rastlanacak bir afet olduğu gerçeğini de göz ardı edemeyiz. Sel sularının yerleşim yerlerini tehdit etmeye başladığı andan itibaren tüm kurumlarımız harekete geçmiştir. İçişleri Bakanımız, Çevre ve Şehircilik Bakanımız, Ulaştırma ve Altyapı Bakanımız, Enerji Bakanımız, Kültür ve Turizm Bakanımız ilgili diğer tüm yöneticilerimiz çalışmalara bizzat nezaret etmektedir."
Kimi yerleşim merkezlerinin kara bağlantılarının tamamen kesildiği için müdahalelerin belli bir süre sadece hava yoluyla ve botlarla yapıldığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra bu bölgelerin kara bağlantısının Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kurulan portatif köprülerle tekrar sağlandığını söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, halihazırda bölgede 10 bin 245 arama tarama ve kurtarma personeli, 1208 araç, 1292 iş makinesi, 1 sahil güvenlik korveti, 4 Sahil Güvenlik botu, 48 bot, 22 helikopter, 2 insansız hava aracı, 3 jandarma insanlı keşif uçağı, 83 ambulans, 54 UMKE aracı, 18 itfaiye aracı, su baskınlarının temizlenmesi için gereken yüzlerce araç gereç, mobil enerji ve haberleşme araçlarının görev yaptığını belirtti.
Mobil jeneratörlerin helikopterlerle dağ başlarına çıkarıldığını anımsatan Erdoğan, "Orada da evlere elektrikler verilmiştir. Sel suları altında kalan yerlerdeki vatandaşlarımız hava ve kara araçlarıyla güvenli bölgelere taşınmıştır. Evleri, iş yerleri, araçları su ve moloz yığınları altında kalan vatandaşlarımızın iaşe ve ibate ihtiyaçları için gereken tedbirler alınmıştır." dedi.
En büyük üzüntünün can kayıpları olduğunu vurgulayan Erdoğan, şu ana kadar sele kapılan 78 vatandaşın cenazesine ulaşıldığını ve kayıp olduğu bildirilen vatandaşların arama çalışmalarının devam ettiğini söyledi.
Hayatını kaybeden vatandaşların çoğunluğunun Bozkurt'ta olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sinop Ayancık'ta da ciddi can kaybımız vardır, Bartın'da kaybolan bir vatandaşımızın naaşına ulaşılmıştır. Sellerde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Allah'tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum. Yağışların Karadeniz'in farklı bölgelerinde devam edeceği görülüyor. Buradan bölgedeki vatandaşlarımızı sel baskınlarına karşı dikkatli olmaya, kurumlarımızı tedbirlerini artırmaya davet ediyorum." dedi.
İklim değişikliğinin yol açtığı tabiat olaylarının artarak süreceğinin anlaşıldığını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Esasen ülkemizin deprem, sel, heyelan, yangın, kuraklık dahil her türlü tabii afete karşı müdahale konusunda iyi bir birikimi, hazırlığı, teçhizatı vardır. AFAD başta olmak üzere bu konuda sorumluluk sahibi kurumlarımız ülkemizin sınırlarını aşan başarılara imza atmaktadır. Ancak yaşadığımız hadiseler, bu konudaki kapasitemizi daha da geliştirmemiz gerektiğine işaret ediyor. Devlet, en çok da zor zamanlarında, kötü günlerinde vatandaşının yanında olmak, onun yaralarını sarmak için vardır. Felaket ne kadar büyük olursa olsun devletin hazırlığının da ona göre artması gerekiyor.
Deprem hazırlıkları konusunda kapsamlı bir çalışma zaten yürütüyoruz. İlaveten orman yangınları, sel baskınları ve heyelan afetleri ile kuraklığa karşı planlarımızı gözden geçirip yenileyeceğiz. Daha etkin koordinasyon, daha hızlı müdahale, daha eğitimli arama kurtarma birimleri, daha güçlü araç-gereç altyapısı için gereken adımları atıyoruz ve süratle atacağız. Afetler konusundaki ihtisas kurumumuz AFAD'ı daha da güçlendireceğiz. Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma, Emniyet gibi altyapısı güçlü birimlerimizin mevcut imkanlarını daha etkin değerlendirecek bir sistem kuracağız."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Milletimizi nasıl terör örgütlerinin, darbe heveslerinin, istiklalimize ve istikbalimize göz diken alçakların, ekonomimize tuzak kuranların tasallutuna bırakmadıysak tabii felaketler karşısında da yalnız bırakmayacağız. Vatandaşlarımız müsterih olsun, elbette giden canları geri getiremeyiz ama bunun dışındaki her türlü kaybı, zararı telafi edecek güce, imkana, kararlılığa hamdolsun sahibiz. Türkiye'yi bir daha geçtiğimiz günlerde 22'nci yıl dönümüne ulaştığımız 1999 depreminin ardından şahit olduğumuz çaresizlik görüntülerine mahkum etmemek için her türlü tedbirleri alıyoruz, almayı da sürdüreceğiz. Son dönemdeki Van, Elazığ, İzmir depremlerinin ardından dünyada örneği görülmedik bir hızla şehirlerimizi nasıl ayağa kaldırdığımızı en iyi milletimiz biliyor. Güneyimizdeki yangın ve kuzeyimizdeki sel felaketleri konusunda da aynısını yapacağız."
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Büyük ve güçlü Türkiye'nin inşası yolunda verdiğimiz mücadeleye gayretiyle, duasıyla, kalbiyle destek veren, tek yürek ve tek bilek olarak yanımızda yer alan her bir vatandaşıma şükranlarımı sunuyorum. Afetlerin önüne geçilmesi, arama kurtarma, yardım faaliyetleri, altyapının yeniden ayağa kaldırılması çalışmaları için gecesini gündüzüne katarak mücadele veren tüm kamu kuruluşlarımızın, sivil toplum örgütlerinin mensuplarına da teşekkür ediyorum. Günlerce afet bölgelerinde yürütülen çalışmalarda görev alan, yöneten, destek veren herkese bir kez daha teşekkür ediyorum.
Bu günler gelip geçer, geride sadece samimiyetle milletimizin hizmetine koşanlar ile fitne, fesat, fırsatçılık peşinde koşanların bıraktığı iz kalır. Siyasetçisinden gazetecisine ve sosyal medya trolüne kadar ülkesine husumet dolu nice yüreği nasır tutmuş figürün, yalanla, çarpıtma ve tahrikle nasıl milletimizin acısını istismara yeltendiğini de unutmayacağız. Önlerine konan gerçeklere rağmen canla başla görevini yapanların vebaline girerek ısrarla yalanların peşinden koşanları da maşeri vicdana havale ediyoruz. Meclisin açılmasıyla Avrupa'dakine benzer bir sosyal medya düzenlemesini süratle gündeme getirerek bu alandaki kirliliğin de önüne geçmekte kararlıyız. Kim kiminle yürürse yürüsün biz, milletimizle birlikte hedeflerimize doğru ilerlemeyi sürdüreceğiz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyanın 2020 yılı başında ortaya çıkan Kovid-19 salgınının giderek daha da ağırlaşan etkileriyle baş etmeye çalıştığını, Türkiye'nin ise salgının ilk gününden itibaren halkına sunduğu sağlık hizmetleri ve destek programlarıyla farkını ortaya koyduğunu söyledi.
Hastanelerin, zirve dönemlerinde bir parça zorlanmış olsa da sağlık personelinin gayreti ve sahip olunan güçlü altyapı sayesinde salgının üstesinden başarıyla geldiğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Özellikle şehir hastanelerimizin bu süreçte ne kadar kritik rol oynadığını vatandaşlarımız gayet iyi biliyor. Pek çok ülkenin aksine maskeden teste kadar hiçbir konuda eksiklik çekmedik. Kamu güvenliği ve gıda tedariki hususunda tıkır tıkır işleyen sistemimiz sayesinde herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmadık. Üretimin kesintisiz sürmesini temin ederek istihdamda dramatik bir düşüşle karşılaşmadık. Tam tersine, bilhassa son dönemde ciddi bir sıçrama yaptık. Bu güzel tablonun yansımasını yılın ilk 7 ayında 200 milyar doları aşan ihracatımızla gördük. Hizmetler ve turizm sektöründe de hızlı bir toparlanmaya şahit oluyoruz."
Erdoğan, Türkiye'nin, salgına karşı en güçlü mücadele aracı olan aşılamada da dünyada ilk sıralarda yer aldığını ve aşı tedariki konusunda da oldukça iyi bir noktada olduğunu söyledi.
Birden fazla kanaldan temin edilen aşıların sağlık kuruluşlarında oluşturulan birimlerde hızla vatandaşların istifadesine sunulduğunu dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Yerli aşı geliştirme çalışmalarında da inşallah yıl sonuna kadar yaygın kullanım ve üretim safhasına geçmeyi ümit ediyoruz. Toplam aşı sayısında 87 milyonu geçerek ülkemiz nüfusunu çoktan geride bıraktık. İlk dozda 46 milyon, ikinci dozda da 35 milyon kişiye doğru gidiyoruz. Bu sayıyla birinci doz aşıda nüfusumuzun yüzde 73'üne yaklaşırken ikinci doz aşıda ise yüzde 55'ine ulaştık. Artık 7 milyonu geride bırakan 3. doz aşı uygulamaları da hızla sürüyor ancak ülkemizde bazı kesimlerin hala aşıya tereddütle yaklaştıklarını görüyoruz. Aşı çalışmaları, gönüllülük esasına göre yürütülmektedir, yürütülecektir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Cumhurbaşkanı ve üç doz aşısını da olmuş bir bireyi sıfatıyla milletimin karşısındayım. Şayet bu salgına karşı başka bir tedbir mevcut olsaydı onu da değerlendirmekte tereddüt göstermezdik."
Erdoğan, sürekli dönüşen ve değişen virüse karşı halihazırda aşı dışında bir korunma yöntemi bulunmadığını belirterek, iş yerlerinden eğitim kurumlarına, sosyal faaliyetlerden dış seyahatlere kadar her alanda huzurla hayatın sürdürebilmesinin herkesin aşı olmasına ve aşılarını tamamlamasına bağlı olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, son dönemde salgın sebebiyle hastanelere yatan, yoğun bakıma alınan, entübe edilen veya hayatını kaybeden hastaların çok büyük bir bölümünün aşı yaptırmayanlardan oluştuğunun altını çizdi.
Aralarında Ankara ve İzmir'in de bulunduğu 33 ilin aşılamada yüzde 75 sınırını geçerek mavi listeye girdiğini belirten Erdoğan, şunları ifade etti:
"Aşılamada yüzde 65 ile 75 arasında yer alan illerimiz sarı, yüzde 55 ile 65 arasında yer alan illerimiz turuncu listededir. Aşılamada yüzde 55'in altında kalan Şanlıurfa, Mardin, Bitlis, Muş, Gümüşhane ve Diyarbakır illerimiz ise kırmızı listede yer almaktadır. Bu illerimizde yaşayan kardeşlerimizden başlayarak tüm vatandaşlarıma bir kez daha aşılarını derhal olmaları çağrısında bulunuyorum. Ülkemizin ve milletimizin bu musibetin yol açtığı sıkıntılardan süratle kurtulması, eğitimde, sağlıkta, sanayide, ticarette, turizmde ve hayatın her alanında selamete ermemiz, bu konuda elde edeceğimiz başarıya bağlıdır.
Eylül ayında okullarına kavuşmayı bekleyen milyonlarca ilk, orta, lise ve üniversite öğrencilerimizin, çeşitli sektörlerde işlerine dört elle sarılan vatandaşlarımızın geleceğinin, bu konuda katedilecek mesafeye bağlı olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.
Okullarda 6 Eylül'de yüz yüze eğitimin başlamasıyla birlikte öğrencilerle irtibatlı ancak henüz aşı olmamış öğretmen ve diğer personelin haftada en az 2 defa PCR testi yaptırmasını isteyeceğiz. Aynı şekilde aşı olmayan üniversite öğrencilerimiz ve üniversite çalışanlarımızdan da düzenli PCR testi yaptırmalarını talep edeceğiz. Uçak ve şehirler arası otobüs yolculuğu, konser, tiyatro ve sinema gibi insanların toplu olarak bulunduğu faaliyetler için de zorunlu PCR testi uygulamalarını devreye alacağız."
Dünyada bazı ülkelerin çok ciddi kısıtlamalar getirdiklerine işaret eden Erdoğan, "Ülkemizde böyle bir zorlamaya ihtiyaç duyulmadan vatandaşlarımızın kendi istekleriyle aşılarını olacaklarına inanıyorum. Türkiye, salgınla mücadelede olduğu gibi aşı konusunda da dünyada ilk sıralarda yer almayı sürdürme başarısını gösterecektir." dedi.
Erdoğan, temizlik, maske ve mesafe konusunda kurallara riayet etmenin sağlık açısından temel esaslar arasında olduğunu belirterek, "Özellikle son dönemde yeniden tokalaşma, sarılma gibi kültürümüzde var olan selamlaşma yöntemlerinin arttığı görülüyor. Vatandaşlarımızdan bir müddet daha bu konularda sabırlı olmalarını istiyorum. İnşallah her şeyi gönlümüzce yaşayacağımız günler yakındır." değerlendirmesini yaptı.
"Biz binlerce yıldır geniş bir coğrafyada kesintisiz devlet ve hatta devletler sahibi olarak yaşamış bir toplumuz." diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Anadolu'da da bin yıldır Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet silsilesiyle devletimizin güvenli, huzurlu ve bereketli sınırları içinde hayatımızı sürdürdük. Osmanlı'nın tarih sahnesinden çekilişi sırasında Balkanlar'dan Kafkaslar'a, Kuzey Afrika'dan Ege adalarına kadar pek çok yerden Anadolu'ya milyonlarca insanımız göç etmiştir. Öyle ki Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere yeni devletimizin kuruluşunda öncü rol üstlenen pek çok sembol ismin doğup büyüdükleri topraklar ülkemiz sınırları dışında kalmıştır. Cumhuriyet döneminde de yakın coğrafyamızda başı dara düşen milyonlarca kardeşimiz ülkemize sığınarak burada yeni bir hayat kurmayı sürdürmüştür. Vatandaşlarımızdan pek çoğunun babalarından, dedelerinden, atalarından Anadolu'ya geliş hikayelerini dinlediğine inanıyorum. Tarih, inanç ve kültür ve soy birliğimiz olan bu kardeşlerimiz dışında farklı coğrafyadan insanlarda çeşitli sebeplerle ülkemize gelmiş, bir süre veya ömrünün sonuna kadar burada yaşamıştır. Asırlar boyunca Anadolu'nun garipler yurdu olarak anılmasının sebebi işte bu vasfıdır, bu topraklara gelip de zorla yüz geri edilen hiç kimse yoktur. Yakın coğrafyamızda bir süredir yaşanan istikrarsızlıklar, savaşlar, iç çatışmalar, katliamlar ve bunlara bağlı huzursuzluklar Anadolu'ya yeni bir göç dalgası başlatmıştır."
Erdoğan, bir süredir Güney Asya'daki istikrarsızlık ve yoksulluktan kaçan sığınmacıların Avrupa'ya geçmek için Türkiye'ye geldiklerini hatırlatarak, şöyle konuştu:
"Türkiye elbette isteyenin istediği gibi elini kolunu sallayarak girip çıkabileceği, dilediği gibi hareket edebileceği sahipsiz bir ülke değildir. Devletimiz öncelikle 84 milyon vatandaşının güvenliğinden ve refahından sorumludur. Bununla birlikte biz sadece kendimizi düşünerek kapımıza gelenlere sırtımızı dönecek cibilliyette karakterde bir toplumda değiliz. Alicenap milletimiz tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de elindeki imkanları kendisine sığınan kardeşleri ile bölüşmekten asla geri durmamıştır. Halihazırda ülkemiz, 3,6 milyonu Suriyeli sığınmacı, 1 milyon 100 bini ikamet sahibi yabancı ve 314 bini uluslararası koruma kapsamındaki misafir olmak üzere yaklaşık 5 milyon kişiye ev sahipliği yapmaktadır. Bunun yanında düzensiz göçmen diye isimlendirdiğimiz, sınırlarımızdan kaçak giriş yapan kişiler de mevcuttur."
Sınır güvenliğini artırmak için devam eden çalışmaların hızlandırıldığını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Özellikle İran sınırımızı göç, kaçakçılık ve terör faaliyetlerine karşı güvenlik duvarı, kanal ve elektronik sistemler ile kontrol altına alma çalışmalarında sona gelmek üzereyiz. Türk Silahlı Kuvvetleri, jandarma ve emniyet personelimizi güvenlik korucularımızla buralara takviye ediyoruz. Geri gönderme merkezlerimizin sayısını ve kapasitesini artırarak düzensiz göçmenlerin kontrollü bir şekilde ülkelerine dönüşünü sağlıyoruz. Aldığımız tedbirler sayesinde ülkemizde 2019 yılında 455 bin olan düzensiz göçmen sayısını 2020 yılında 122 bine indirdik. Bu yılın ilk 7 ayında da 77 bin düzensiz göçmeni yakaladık. Son 3 yılda yakaladığımız düzensiz göçmenlerin yaklaşık yarısı Afganistan uyrukludur. Halen ülkemizde yaklaşık 180 bini kayıtlı ve 120 bini kayıtsız olmak üzere toplamda 300 bin civarında Afganistanlı olduğunu biliyoruz. Yani bu ana muhalefetin dediği gibi veya ana muhalefetin yanındaki bu muhaliflerin dediği gibi 1,5 milyon Afganlı ülkemizde kesinlikle yok, bunların hepsi birer yalan. Bu yalanlara da lütfen milletçe inanmayalım."
Erdoğan, Afganistan'daki istikrarsızlık ve iç çatışmalar arttıkça Türkiye'ye gelen düzensiz göçmen sayısının da yükseldiğinin görüldüğünü belirterek, şunları kaydetti:
"Türkiye'nin Afganistan'da barışın, huzurun ve istikrarın tesisi için gösterdiği yoğun gayretin gerisindeki sebeplerden biri de budur. Bilindiği gibi bir süredir Amerika'nın, Afganistan'dan çekilişi sonrasında bu ülkede inisiyatif üstlenme konusunda çeşitli görüşmeler yapıyor, ancak henüz bu görüşmelerimiz neticelenmeden Taliban, ülkenin neredeyse tamamını kontrol altına aldı. Bizim gayemiz öncelikle bu ülkenin istikrarı ve güvenliği olduğu için gerekirse Taliban'ın kuracağı hükümetle de görüşüp ortak gündemlerimizi konuşacağız. Afganistan'da çeşitli sebeplerle bulunan 5 bin vatandaşımızdan geri dönmeyi talep eden 500'ü ile 83 yabancıyı ülkemize getirdik. Halen dönüş için sıra bekleyen ve sayıları 300'ün altında olan vatandaşlarımızı da en kısa sürede ülkemize nakil edeceğiz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, düzensiz göçmenlerin Türkiye'de yol açtığı huzursuzluğun farkında olduklarını belirtti.
Dünyada bu kadar sığınmacıyı barındırıp, bu kadar az asayiş sorunuyla karşılaşan bir başka ülke olmadığına dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:
"Münferit birtakım hadiselerin medya ve sosyal medya vasıtasıyla farklı boyutlarda takdim edilmesini iyi niyetli bulmuyoruz. Muhalefetin bu konudaki nefret söylemlerini de tehlikeli ve art niyetli olarak değerlendiriyoruz. Türkiye elbette yol geçen hanı değildir. Bu ülkenin kanunlarına, kurallarına, düzenine uymayanların kaos çıkartacak tavırlar sergilemesine asla izin vermeyiz. Zaten bu tür davranışlar içine girenler yakalanarak derhal sınır dışı edilmektedir. Ülkemizde hukuk herkes içindir. Misafirlerimiz de bunun dışında değildir. Ancak sığınmacıları ve düzensiz göçmenleri kendi kirli gündemlerine meze etmek isteyenlere de göz yummayız. Hele hele kamu güvenliğini tehdit edecek şekilde bu insanların hayatlarına kast edenleri, yağmaya yeltenenleri asla affetmeyiz."
Erdoğan, alınan sınır tedbirleri ve düzensiz göçmenlerin ülkelerine gönderilmesini sağlayacak mekanizmaların güçlendirilmesi sayesinde bu sıkıntıların yakında büyük ölçüde çözüleceğini vurguladı.
"Tabii şu gerçeği de Avrupalı dostlarımıza hatırlatmamız gerekiyor." ifadesini kullanan Erdoğan, milyonlarca insanın cazibe merkezi haline gelen Avrupa'nın sırf kendi vatandaşlarının güvenliğini ve refahını korumak için sınırlarını sert bir şekilde kapatarak bu sorunun dışında kalamayacağını belirtti.
Avrupa'nın bu tutumuyla sadece uluslararası hukuku ihlal etmekle kalmadığını, insani değerlere de sırtını döndüğünü söyleyen Erdoğan, "Türkiye'nin Avrupa'nın mülteci ambarı olmak gibi bir görevi, sorumluluğu, mecburiyeti de yoktur. Biz ülke olarak sınırlarımızı güçlü bir şekilde kapattıktan ve mevcut düzensiz göçmenleri evlerine gönderdikten sonra bu insanların diğer kanallardan nereye gideceği kendi bilecekleri iştir." dedi.
Türkiye'deki Suriyelilere ilişkin ise Erdoğan, "Ülkemizdeki Suriyeliler meselesi ise farklı bir konudur. Bu insanlardan dilimizi öğrenerek, mesleki yeteneklerini geliştirerek, sosyal uyumu sağlayarak ülkemizde kalacak elbette olacaktır. Ama bunu başaramayanların kendi ülkelerindeki durumun iyileşmesine paralel şekilde evlerine dönüşlerine yardımcı olmak da bizim kendi vatandaşlarımıza karşı sorumluluğumuzun gereğidir." ifadelerini kullandı.
Şu ana kadar yaklaşık 450 bin Suriyelinin kendi rızasıyla Türkiye'nin güvenli hale getirdiği bölgelere döndüğünü aktaran Erdoğan, şunları kaydetti:
"Afganistan'a gönderdiğimiz kişi sayısı da 235 bini bulmuştur. İnşallah bu konuda kurumlarımızın yürüttükleri kapsamlı çalışmaları hızla sonuçlandırıp orta vadede meseleyi tamamen çözeceğiz. Bizim inancımızda, tarihimizde ve kültürümüzde topraklarımıza sığınmış insanlara karşı haksız şekilde nobranlık yapmak, hele hele canlarına, mallarına, ırzlarına kastetmek kesinlikle yoktur. Misafirlerimizden suç işleyenler olursa herkes gibi onlar da hukuk önünde hesabını verir. Bunun dışındaki yöntemlerin ülkemize ve milletimize yakışır tarafı olmadığının altını bilhassa çizmek istiyorum. Kendi vehimleri veya sinsi hesapları sebebiyle masumun canına ve malına el uzatanların karşılarında sadece devleti değil milleti de bulacaklarına inanıyorum. Milletimiz bunca badireyi kendi gücü ve mücadelesi yanında el uzattığı, kol kanat gerdiği mazlumların duası sayesinde atlattığını gayet iyi biliyor."