'Son Mektup' da Çanakkale'yi geçemedi

İşte sinema yazarlarının 'Son Mektup'la ilgili yorumları...

OLMUYOR, OLAMIYOR...
UĞUR VARDAN (Hürriyet): Olmuyor, olamıyor… Bir türlü şöyle içimize sinen, sinemasal sorunlarını halletmiş, meseleye derin, sosyolojik ve tarihsel perspektiften bakan, yerelden evrensele mesajlara sahip dört başı mamur bir Çanakkale filmine yine sahip olamadık. Evet, çok fazla şey istiyor olabiliriz ama aslında beklentileri düşük tutmak da mümkün. Zaten salona yollanırken böyle bir ruh halindeydik. Ama 'Son Mektup', böylesi düşük beklentileri karşılamaktan da yoksun. 'Savaş günlerinde aşk', Dünya sinema tarihi açıdan fazlaca eskitilmiş bir tema. Lakin 'Çanakkale filmleri' açısından bu sayfa eksikti. 'Son Mektup', savaş ağırlıklı bir romantizmin peşine düşmüş ama ne doğru düzgün bir savaş filmi olmuş, ne de etkileyici bir aşk hikâyesi anlatmanın üstesinden gelebilmiş.

Öte yandan 'Öyküde Mustafa Kemal var mı yok mu?' sorusu, ister istemez 'Son Mektup' filminin ana tartışma noktalarından biri olacak gibi... Var, bir cümle içinde geçiyor... Ama bu da sanki, 'Usulden' konulmuş hissi uyandırıyor... Lakin asıl, filmde 'sinema' yok. Yani Çanakkale konusunda yine kaldık Peter Weir'la ve Russell Crowe'a... Toparlarsak 'Aradığımız Çanakkale filmine yine ulaşamadık…'

ONCA GÖRSEL ÇABA HEBA OLMUŞ
ERKAN AKTUĞ (Radikal): Bu toprakların destansı direnişi Çanakkale Savaşları'nın 100. yılı vesilesiyle çekilen 'Son Mektup' için masraftan kaçılmadığını öğrendiğimizde çok fazla sinemasal beklentiye girmesek de en azından geniş kitleleri sinemalara çekebilecek eli yüzü düzgün bir epik yapımla karşılaşabileceğimiz umudunu korumuştuk. Gelinen noktada görsel açıdan (kostüm, görsel efekt, az da olsa kalabalık savaş sahnesi) iyi kotarılmış, etkileyicilik bakımından son derece zayıf bir yapımla karşı karşıyayız. Öyle ki film, Tayyareci Salih Ekrem ile Nihal Hemşire'nin aslında etkileyici aşkı üzerinden Çanakkale Deniz Zaferleri'ne odaklanan öyküsüne önce kendisini dahi inandırmıyor, kimi yerlerde müsamereden öteye geçemiyor. Haliyle onca görsel çaba ve Nesrin Cavadzade, Tansel Öngel gibi isimlerin oyunculuk gayretleri heba olup gidiyor. Mustafa Kemal'in sadece bir cümlede geçmesi ise çok tartışma kaldırır, o da ayrı...

MUSTAFA KEMAL'İ TASFİYE ETMEYİ DÜŞÜNEN BİR...
ALİ KOCA (Zaman): Başta dinin temel esasları olmak üzere hemen her alanda kavramların içinin boşaltıldığı bir dönemde mevcut Çanakkale algısının içini boşaltmak için bundan daha 'iyi' bir film olamazdı. 'Yeni' Türkiye'nin söylem ve zihniyetinin Çanakkale'ye yamanma girişimi olarak görüyorum. 'Son Mektup', 'eski' Türkiye'nin Çanakkale tarihini kendince dönüştürmeye, mevcut iktidarın söylemlerine eklemlemeye çalışan, bunu yaparken de Mustafa Kemal'i tasfiye etmeyi düşünen bir tarih yazıcılığına soyunuyor. Yoğun ve ağdalı bir hamaset ile kotarılmış, sinema anlamında ise başarılı uçak sahnelerini hariç tutarsak "2 patlama,15 dk dram" formülüyle ilerlemeye çalışan bir yapım. Çanakkale savaşının sebebini İstanbul'un fethine bağlayacak kadar yüzeysel tarihselcilik anlayışıyla savaşa dair cılız sorgulamasında ilkokul seviyesini bile tutturamıyor.

ZAYIF ÖYKÜSÜ YÜZÜNDEN...
BURÇİN S. YALÇIN (Digitürk Dergi): Büyük bütçesine, gösterişli uçak, patlama ve savaş sahnelerine karşın zayıf öyküsü yüzünden izleyici üzerinde arzu ettiği etkiyi bırakacak nitelikte bir film değil. Çanakkale'deki fedakarlıkları yansıtırken tek bir karakterin Mustafa Kemal'in adını ağzına bir kez dahi almaması (sadece mektupta bir cümle olarak geçiyor) ilginç. İyi bir Çanakkale filmi çekmek için çok para harcamak gerektiği yanılgısını da hâlâ üzerimizden atamadığımızın bir kanıtı bu film.