TOKAT (İHA) - Uzmanlar, iş ilişkileri ve kişiler arası ilişkilerde ortaya çıkan problemlerin yaşamın bir parçası olduğunu belirtirken, problemlerin oluşmasındaki en önemli nedenlerinin ise hoşgörüsüzlükten kaynaklandığını bildirdi.
Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Dr. Şükrü Ayalan, iş ilişkileri ve kişiler arasındaki ilişkilerde olaylardan değil olaylara bakış açısından problemler oluştuğunu belirterek, "Bazı ruhsal problemler katılık, esnek olamamak ve hoşgörüsüzlükten kaynaklanmaktadır" dedi.
İnsan ilişkilerinde problem çıkaran irrasyonel düşünce biçimleri olduğunu ifade eden Dr. Şükrü Ayalan, bunları şöyle sıraladı:
FİLTRELME: Tiyatroda bir oyun seyrederken tüm oyuncuları değil, tek bir oyuncuyu izliyor ve onun başarısına göre oyun değerlendiriliyorsa, filtreleme yapılıyor demektir. Tek bir öğe seçilerek oyun hakkında karar verilmiştir. Aynı şekilde bir patron asistanından bir işi hızlı yapmasını istediğinde asistan 'Patron benim yavaş olduğumu düşünüyor' düşüncesi onun filtreleme yaptığını gösterir. Çünkü patron asistanından şikayet etmemiş ve 'işi hızlı yapmasını' istemiştir. Bu şekilde bütünün tek bir parçasını alıp değerlendirme yapmak bütünü görmeyi engeller ve körlük meydana getirir.
AŞIRI GENELLEME: Filtrelemenin tam tersi olan bir düşünce biçimidir. Bir arkadaşınız sizinle sinemaya gelmemiş ise 'Beni sevmiyor' diye düşünmek aşırı genelleme yapmak demektir. Arkadaşınız sadece sinemaya gitmeyi kendi nedenlerine bağlı olarak istememiştir. Aynı şekilde bir kişi tek bir hata yaptığında 7O kişi hep hatalı davranır' tanımlaması da aşırı genellemedir.
Kişi eşinden ayrıldıktan sonra yeni bir ilişkide başarısız olursa 'Ben partnerimle anlaşamıyorum, ilişki kuramıyorum' genellemesi yapabilir. Oysa milyonlarca kadın sadece iki tanesinde ilişkisi başarısız olmuştur. Burada 'İnsanlarla anlaşamıyor muyum?' diyerek aşırı genelleme yapmaktadır.
Aşırı genelleme de tek bir özellik bütünün tamamını oluşturur. Bu kişiler sürekli, 'sık sık - her zaman - asla - daima - hiç kimse - herkes - kesinlikle' kelimelerini çok sık kullanırlar.
ETİKETLEME: Etiketleme, bir olayda hata yapan birini ya da kendimizi hemen aşırı genellemeden yola çıkarak etiketlemektir. Kesirlerle ilgili bir problemi çözemeyen bir çocuğa 'Sen aptalsın, matematiğe kafan çalışmıyor', iki akşam eve geç gelen eşine 'Zaten hep geç gelirsin' genellemesi ile 'Sorumsuzun birisin' etiketlemesi gibi. Veya bir yemeği yaktığı için kendine ben 'Beceriksizin biriyim' etiketlemesi gibi.
KUTUPLAŞMIŞ DÜŞÜNCE: Burada insanları ya iyi ya kötü, ya aptal ya akıllı gibi iki ayrı kutupta kabul etme vardır. Kişi kendini de, ya karamsar ya da Polyanna gibi aşırı iyimser kabul eder. Kendini vasat börek yapan, güzel pilav pişiren, ütü yapmayı sevmeyen, kitap okuyup kendini geliştiren biri olarak kabul etmek yerine 'Ben çok kötü, ben çok harika yemek yaparım, çok iyi insanım, çok kötü biriyim' kabul etmeleri vardır. Bir insan şu alanda iyi, şu alanda başarısız olabilir. İnsan kendisini ve diğerlerini iki ayrı uçlarda, akla-kara olarak kabul etmesi irasyonel düşünce biçimidir.
ZİHİN OKUMA: Zihin okuma yansıtma olarak tanımlanan bir süreçtir. İnsanların bizim gibi hissedecekleri inancıyla düşünerek ya da sezgi ile karşımızdaki kişinin bir hareketini anlamlandırıp sonuçlar çıkartmaktır. İnsanları yeterince dikkatli gözleme, dinlemek, anlamak ve hissetmek yerine, önyargı ve kendi öğretilerimizle yola çıkarak kararlar almak, sonuçlara gitmek, irrasyonel bir düşünce biçimidir ve zarar verir. Sabah asansöre binerken işiyle ilgili kafası çok karışık bir komşunun bizi görmemesine 'Benimle konuşmak istemiyor' zihin okuması bir ön yargıdır ve sıkça yapılan bir hatadır.
FACİALAŞTIRMA - FELAKET TELLALLIĞI: Baş ağrısı yüzünden felç olduğuna inanmak, patronun "Bu yazıyı tekrar yaz" demesinden işten atılacağı sonucunu çıkarmak ya da sevgilisiyle o gün buluşamayacak birisinin 'Zaten beni sevmiyor' sonucuna ulaşması. Hata yapmaktan çok korkan kişilerin irrasyonel aksak düşünce biçimidir. Hata yapılabilir ve hayat devam eder esnekliği yoktur. Hataları yaşam deneyimine çevirmek yerine 'Ben berbat, beceriksiz biriyim, feci oldu bu durum' abartması vardır.
KONTOL YANILGISI: Burada çevreyi sürekli kontrol etme yanılgısı vardır. Çevremizdeki kişilerin başarısızlığından ve başarısından kendini sorumlu tutma düşüncesi irrasyonel bir düşünce biçimidir. Bunun karşıtı olarak çevremizdeki insanların duygu, düşünce ve davranışlarından da bireyin kendini sorumlu tutması irrasyonel bir davranıştır. Birey çevresindekileri memnun etmek için aşırı yüklenme ve uğraşıya girerek kendi potansiyellerini ve enerjisini kendine harcamak yerine başkaları için didinir durur.
MELİ - MALI: Meli malı'lar bireye aile ve toplum tarafından öğretilirler. Her şey kanunlara bağlanmıştır hem birey hem de başkaları nasıl olacak tanımlanmıştır. Bunlar gerçekleşmediğinde birey benlik saygısını kaybedebilir.
Dürüst olmalıyım, mükemmel olmalıyım (öğrenci, evlat, eş vs.), sakin olmalı- kızmamalıyım, her şeyi önceden görebilmeliyim, hata yapmamalıyım, acele etmeliyim, birini sevdiysem sürekli sevmeliyim, hep mutlu olmalı, acı çekmemeliyim, alttan almalı, kendimi sevdirmeliyim, adil olmalıyım.
Tüm aile içi öğretilerden öğrenilen meli malı'larla davranmak yaratıcılığı yok eder ve diğer insanlar bireyin meli malı'larına uymadığında sert tartışmalar çıkabilir. Örneğin 'Adil olmak' konusunda neyin adil, neyin değil olduğunu herkesten iyi bildiğini ifade etmek, kişiler arası ilişkilerde körlüğe neden olmaktadır.
DEĞİŞTİRME YANILGISI: Başka insanların kendi isteklerimiz doğrultusunda değişmelerini istemek aksak bir düşünce sistemidir ve bizi mutsuzluğa götürür. Herkesin kendi anayasasına göre karşısındakinden davranış beklemesi, çatışmalar doğurur. Her birey, ilişkide olduğu diğerinin farklılığını kabul edip, ilişkiyi yapılandırırken orta noktayı bulabilme becerisine sahip olmayı öğrenebilmedir.
SUÇLAMA: Karşısındakini suçlama ve kendini rahatlatma ya da kendini suçlama şeklinde ortaya çıkan bu aksak düşünce şekli bireyin gelişimini engeller. Bireyi etiketlemelere götürür.
FEDAKARLIK SEFERBERLİĞİ: Değiştirme yanılgısı yerine, yani başkalarının bizim doğrularımızı yapmalarının tersine başkalarının istekleri ve doğruları yönünde davranmamız gerektiği ile yüklenmelidir. Kimseye hayır demeden, büyük bir fedakarlık göstererek yaşamak demek, başkalarının onayına ve ödülüne aşırı ihtiyaç duymak demektir. Ödül gelmediğinde öfke, kızgınlık ve hayal kırıklığı duyularak, nankörlükle karşılaştığına inanan bireyde depresyon ve somatik hastalıklar oluşabilir.