Habertürk gazetesi yazarı Nagehan Alçı'nın 'Bu açıklamalar sizi çok şaşırtacak' başlıklı bugünkü yazısı şöyle:
Sözcü Gazetesi’ne FETÖ kapsamında başlatılan inceleme ve gazetenin sahibi Burak Akbay, sorumlu müdür Mediha Olgun ile muhabir Gökmen Ulu’ya yönelik tutuklama kararını başından itibaren hukuki temelden yoksun ve adaletsiz buldum ve bu operasyonun gerçek FETÖ davalarına zarar verdiğini, sulandırdığını ve Fethullah Gülen’in ekmeğine yağ sürdüğünü söyledim. Neyse ki geçtiğimiz hafta en azından bir yanlıştan dönüldü. Dava kapsamında iki tutukludan biri olan Mediha Olgun hakkında tahliye kararı verildi.
Olgun’u cezaevinden çıktıktan sonra Halk TV’de izledim. Bir kahraman edasıyla karşılanmasına, önünde çok büyük bir duygusal zemin bulunmasına rağmen son derece mütevazı, soğukkanlı ve mağduriyeti üzerinden bir kimlik ya da bazıları gibi şan, şöhret inşa etmeye çalışmayan bir insan gördüm. Aynı programda oğlu Arda’yı dinlerken ise çok duygulandım. Annesinden aylarca ayrı kalan bir çocuk olarak o kadar olgundu ki... Israrla “İntikam değil, adalet peşinde olmalıyız, kin gütmemeliyiz” diyerek bence Türkiye’deki herkese ders veriyordu.
O programdan birkaç gün sonra, sabah telefonum çaldı. Karşımdaki ses “Nagehan Hanım, ben Mediha Olgun, size teşekkür etmek istedim” diyordu. Son derece duygusal ve kısa bir konuşma geçti aramızda. Benim yazılarımın cezaevinde kendisi için ne kadar büyük bir umut kaynağı olduğunu anlattı. O konuşmadan sonra içimde tuhaf bir his kaldı. Sanki Mediha Hanım’ın sesinde tarifi zor bir duygu vardı. Bir kırgınlık, anlatmak isteyip de anlatamadığı bir şeylerin verdiği bir ağırlık...
Ertesi gün daha detaylı konuştuk. Açıkçası savcılara ve hâkimlere tepkili, kendisine ve gazetesine yapılan operasyonun yanlışlığından dem vuran bir tavır bekliyordum. Onun yerine Mediha Olgun’dan öyle şeyler işittim ki...
İTİRAZI NE?
“Nasılsınız? Cezaevinde günler nasıl geçti? Sizin için gazeteniz ve arkadaşlarınızın gösterdiği çabayı görünce ne hissettiniz?” deyince önce çekingen, bir süre sonra ise içini dökme ihtiyacıyla başladı anlatmaya... “Başından itibaren benimle ilgili gazetenin avukatları yanlış bilgiler verdiler, dertleri bizi çıkarmak değil, siyasi şov yapmaktı’’ dedi. İtiraz dilekçesini kasıtlı bir şekilde doğru yazmadıklarını söyledi.
Video editörü ve sorumlu müdür olarak birçok haberden bilgisinin olmadığını, halbuki sitenin bütün haberlerinden haberdar olan, hatta o haberleri bizzat isteyen ve yaptıran 2 ismin olduğunu anlattı: Sitenin haber koordinatörü Yücel Arı ve yayın yönetmeni Mustafa Çetin. Ve bu iki ismi de ifadeye dahi çağıran olmamış. “Ben avukatlara defalarca ikisinin de gelip tanıklık yapmaları için çağrıda bulundum. 4 aydır her avukat görüşmesinde bunu yaptım. Kaç kez haber gönderdim. Bakın, onların tutuklanması gerektiğini filan söylemiyorum. Lütfen yanlış anlamayın, sadece zahmet edip yönettikleri siteyle ilgili bir dava varken gelmediler. Bunca zaman o kadar gürültü kopardılar, güya bizim tutukluluğumuza itiraz ettiler, şayet samimi idiyseler savcıya gidip ‘Bu kadının bu haberlerden haberi yok, talimatı veren, yaptıran biziz ama bunlar zaten suç değil’ demeleri gerekmez miydi? Yapmadılar.”
‘AVUKATLAR KENDİ ADAMLARINI KURTARMAK İÇİN BİZİ YAKTILAR’
“Onca zaman bir kez çocuğumu arayıp teselli bile etmediler. Ama oğlum aramış, ‘Neden annemi yayın yönetmeni gibi gösteriyorsunuz?’ demiş, ‘Öyle yapmak zorundayız’ diye karşılık vermişler. Avukatlar da kendi adamlarını kurtarmak için bizi yaktılar.”
‘GÖKMEN ULU DA ONLAR YÜZÜNDEN İÇERİDE’
“Gökmen hâlâ onlar yüzünden içeride. Bu işlerle hiç ilgisi yoktur. O gün ‘O haberi yap’ demişler, yapmış. Başlığı atan, haberin nasıl verileceğine karar veren o değil ki... Ben o haberin suç olduğunu söylemiyorum ama o şekilde verilmesini de doğru bulmuyorum. ‘Cumhurbaşkanı’nı Sözcü buldu’ Cumhurbaşkanı kaçak mı ki? Suçlu mu ki?”
‘BURAK AKBAY’I İYİ BİRİ OLARAK BİLİRİM’
Mediha Hanım’a Burak Akbay’la ilgili düşüncesini de sordum. “Neredeyse hiç tanımıyorum, ama iyi biri olarak bilirim. Gazetede FETÖ’cü olacak son 3 isim Burak Bey, Gökmen ve benim” dedi. Gazetesine tepkili miydi? Açıkçası bunu söylemiyordu, o 2 isme ve avukatlara tepkili olduğunu söylüyordu. Ama genel olarak kullanılmışlık hissi içindeydi gördüğüm kadarıyla. Ülkenin bu kadar cepheleşmesi, kendisinin de bir cepheye düşmüş olması ve o cephe tarafından araçsallaştırılmasının verdiği bir huzursuzluk gördüm.
‘SAVCI VE AVUKATLARI RAHAT BIRAKSALAR, DOĞRU KARAR VERİRLER’
MEDIHA Olgun içeride haksız yere kaldığını düşünmesine rağmen savcı ve hâkimlere tepkili değildi. Aksine! “Beni avukatlar değil, kendi yazdığım dilekçeler çıkardı, zaten son 1.5 ay avukatları görmeyi reddettim. Tam 120 tane dilekçe yazdım. Eğer samimi bir şekilde gerçekleri anlatırsanız sonuç alıyorsunuz.”
Açıkçası 3 gündür yaptığımız bu konuşmaları yazıp yazmamak üzerine düşünüyorum. Uzun zamandır hasret kaldığım hesapsız, yürekten gelen bir itiraz ve kendine zarar verme pahasına yapılmış açıklamalar bunlar. Bir insanın işi ve hayatı söz konusu. Öte yandan ülkedeki büyük bir riyakârlığa, her şeyin içinin boşaldığı, insanın değerinin kalmadığı, öpüşmenin bile siyasi bir silah ve PR aracına dönüştüğü korkutucu bir tablonun boyutlarına işaret ediyor.
Mediha Olgun cezaevine girişi üzerinden kendine bir kimlik inşa edebilirdi. Gazetedeki işi bundan sonra garantiydi. O da çocuğu ile kameralar önünde duygu sömürüsü yapabilir ve kendi konfor alanında eskisinden daha şöhretli ve iyi yaşayabilirdi. Ama kamplaşmanın zehriyle yüreği sırlanmamış biri olduğu için gerçekleri anlatmayı tüm bunlara tercih ediyor. Ben de onun izniyle, isyan ettiği bu riyakârlığı sizlere aktardım.
Öte yandan Olgun’un bu haykırışlarından bağımsız olarak Sözcü tutuklamalarını yanlış bulmaya devam ediyorum ve haksız yere içeride olan Gökmen Ulu’nun bir an önce özgürlüğüne kavuşması için gerekenin yapılmasını savcılarımız ve hâkimlerimizden rica ediyorum.