Son günlerde bize en çok sorulan soru ise: Stresin kansere yol açıp açmayacağı” diyen İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Tayfun Hancılar, açıkladı. Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte, bilimsel olarak stresin kansere yol açtığını kanıtlayan hiçbir çalışma yoktur.
Öncelikle iki tür stres incelenmelidir:
Akut stres: Trafikte yaşanan günlük sorunlar, iş yerinde arkadaşınızla ya da evde eşinizle olan tartışmalar, işle ilgili süreli sorunlar vs. şeklindedir. Bu tarz stres, günlük hayatta hepimizin yaşadığı sorunlardan kaynaklanır. Kalp atışının hızlanması, tansiyonda yükselme, hızlı nefes alma, kas gerginliği, artan terleme gibi belirtilere yol açar, geçicidir ve herhangi bir hastalığa yol açmaz.
Kronik stres: Uzun süre devam eden stres türüdür. Yaşadığı evde eş ya da ebeveynlerle olan ve tekrarlanan sorunlar, sevmediğiniz bir işte çalışmak, sık sık ekonomik güçlükler yaşamak vs. Bu tarz stres kalp hastalıkları, uyku bozuklukları, hipertansiyon ve en önemlisi vücudun stres anında salgıladığı kortizolün bağışıklık sistemi üzerindeki olumsuz etkileri (lenfositlerin baskılanması) gibi sorunlara yol açabilir.
Uzun süreli stresin, bağışıklık sistemini etkilemesi nedeni ile kansere yol açabileceği, ileri sürülen bir düşüncedir. Meslek hayatımda gördüğüm çok sayıda kanser hastası, hastalıklarını strese bağlamaktadırlar. Ancak yapılan araştırmalar stresin kanserle ilgisini saptayamamışlardır.
Bana çok ilginç gelen bir istatistik, size de bu konuda fikir verecektir. Dünyada her yıl ‘’dünyanın en mutlu ülkeleri’’ ve ‘’dünyada en çok kanser görülen ülkeleri’’ sıralaması yayınlanır. Dünyada en çok kanser vakası görülen ilk 5 ülke; Avustralya, Yeni Zelanda, İrlanda, Macaristan ve ABD'dir. Ancak bu ülkeler, mutluluk sıralamasında da ön sıralardadır. Avustralya: 11., Yeni Zelanda: 8., İrlanda: 16., Macaristan: 62., ve ABD: 19. sıradadır. İlginçtir ki; dünyanın en mutlu insanlarının yaşadığı, Norveç ve Danimarka kanser hastalıkları sıralamasında, 8 ve 9. sırada yer alırlar
Görüldüğü gibi, stres oranı düşük ülkelerin insanlarında kanser oranı yüksek. Bunun sebebi; elbette kanserin gerçek nedenlerinin sigara, alkol, yağ oranı yüksek beslenme, obezite gibi faktörler olmasıdır.
Bu konuda araştırmalar yapılmıştır, ancak çoğunlukla stres ve kanser arasında ilişki saptayamamışlardır. 2013 yılında 116 bin kişi incelenmiş, aralarında saptanan 5 bin 700 kanser vakası incelendiğinde stres ve kanser arasında bir bağlantı saptanamamıştır. İngiltere’de 116 bin kadın arasında görülen bin 783 meme kanseri vakası incelendiğinde, genç yaşta ebeveynlerini kaybetmiş kadınlarda dahil olmak üzere, stres ve meme kanseri arasında bağlantı saptanamamıştır.
Peki stres çok mu masum? Elbette hayır! Stres esnasında vücut; epinefrin ve norepinefrin gibi stres hormonları salgılar ve bu da kan basıncında artma, kalp atışlarında hızlanma ve kan şekerinde yükselme gibi olumsuz etkilere yol açar. Görüldüğü gibi stres kansere yol açmasa da, özellikle kalp sağlığı açısından olumsuz sonuçlara yol açmaktadır.
Evet. Stresin kanser yaptığına dair, elimizde veri yok ama kanser hastalığına yakalanmış kişilerde sonuç farklı. Eğer kişi kanser hastalığına yakalandıktan sonra, stresten kurtulamazsa ve depresyona girerse maalesef hastalık kötü seyrediyor. Çünkü ‘’beyin savaşmazsa vücut teslim oluyor’’. Bu tip kanser hastaları spor yapmıyor, beslenmelerine özen göstermiyor ve tedavi uyumları kötü oluyor. Tam tersine; kanserin yol açtığı stres ve depresyonu yenebilen, morali yüksek, yaşama bağlanan kanser hastaları tedaviye daha uyumlu, immün sistemleri daha güçlü, spor yapan iyi beslenen kişiler olarak daha uzun süre hastalıksız yaşayabiliyorlar.
O zaman ‘’koronada negatif ama kanserde pozitif’’ olalım. Stres kanser yapar mı acaba diye de boşa stres yapmayalım.