"Suçluya giden delillerin kamuoyuyla paylaşılması caydırıcı olur"

Prof. Dr. Faruk Aşıcıoğlu: - "Polisin hangi delilden hareketle bir suçluya ulaştığının kamuoyuna yansımasının, fail olacak kişiler açısından caydırıcı etkisi var. Suçluya ulaşılan delillerin ayrıntılı yer alması failde, 'Ne olursa olsun, kafama kar maskesi de taksam, her tarafımı eldivenle de kaplasam, mutlaka yakalanıyorum. Bilim ilerledi, polisin beceri kabiliyeti o kadar arttı ki dolayısıyla yakalanmamak imkansız.' gibi bir etki yaratır" - "Suç işleyen kişinin kıyafeti hiç önemli değil. Failin tespitindeki analizler çok gelişti. Güvenlik kamerası kayıtları çok yüksek çözünürlükte alınıyor. Kişinin fiziksel özellikleri karşılaştırılabildiği gibi hareket ederken yaptığı ritmik pozisyonları, yürüyüş tarzı bile değerlendiriliyor. Yine kişinin bıraktığı DNA analizi inceleniyor. Bunlar kişiyi ele veriyor" - Prof. Dr. Sevil Atasoy: - "DNA profili bilinirse, aradan on yıllar geçse, hatta katil toprak altına bile girse, uzak bir akrabasının suç işlemesiyle birlikte kim olduğunun anlaşılması an meselesidir. Hatta, akrabası suç işlememiş olsa bile, biyolojik örneğine ulaşılması yeter. Berbere gidip saç kestirmiş, çiğnediği sakızı yere tükürmüş, şimdilerde pek revaçta olan kökenini öğrenmek amacıyla DNA analizi yaptırmış olabilir" - "Olayların nasıl çözüldüğüne yer veren haberlerin özendirici olmaktan çok caydırıcı yanı var. Ayrıca nasıl hastalık yok, hasta var diyorsak, her suç farklı biçimde soruşturulur, farklı şekilde delil aranır ve bulunur"

İSTANBUL (AA) - HANİFE SEVİNÇ - İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Adli Tıp Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Faruk Aşıcıoğlu, suçluya ulaşılan delillerin kamuoyuyla paylaşılmasının fail açısından caydırıcı etkisi olduğunu söyledi.

Aşıcıoğlu, medyada yer alan suç haberlerinin ayrıntılı olmasının fail açısından nasıl sonuçlar doğurduğuna ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

Polisin hangi delilden hareketle bir suçluya ulaştığının kamuoyuna yansımasının fail olacak kişiler açısından caydırıcı etkisi bulunduğunu belirten Aşıcıoğlu, suçluya ulaşılan delillerin ayrıntılı yer almasının fail olacak kişilerde "Ne olursa olsun, kafama kar maskesi de taksam, her tarafımı eldivenle de kaplasam, mutlaka yakalanıyorum. Bilim ilerledi, polisin beceri kabiliyeti o kadar arttı ki dolayısıyla yakalanmamak imkansız." gibi bir etki yarattığını kaydetti.

Reklam
Reklam

Faruk Aşıcıoğlu, suç işlemeyi alışkanlık haline getirmiş veya suç işlemeye karar veren bir kişiyi yakalanma korkusunun etkilemeyeceğini belirterek, şöyle devam etti:

"Suç işleyen kişinin kıyafeti hiç önemli değil. Failin tespitindeki analizler çok gelişti. Güvenlik kamerası kayıtları çok yüksek çözünürlükte alınıyor. Kişinin fiziksel özellikleri karşılaştırılabildiği gibi kişinin hareket ederken yaptığı ritmik pozisyonları, yürüyüş tarzı bile değerlendiriliyor. Yine kişinin bıraktığı DNA analizi inceleniyor. Bunlar kişiyi ele veriyor. Kaçış yok. Deliller fiziksel ve biyolojik olmak üzere ikiye ayrılır. Örneğin bir ayakkabı izinden hareketle fail yakalandığında, polis o ayakkabı izini araştırırken diğer fiziksel ve biyolojik delilleri de değerlendirir."

- "Suçlu, olaya bilimsel yaklaşmadığı için çabuk yakalanır"

Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, cinayetlerin büyük bir bölümünün DNA analizlerinin yanı sıra adli tıp uzmanı, toksikoloji ya da balistik uzmanı gibi farklı mesleklerin profesyonelleri sayesinde çözüldüğünü anlattı.

Reklam
Reklam

Atasoy, "Adli bilimlerin değişik alanlarında bilgi sahibi olan bir kişi, yakalanma riskini azaltabilir, hatta kusursuz cinayeti işleyebilir mi? Olay yerini inceleyen polislerin neyi arayacaklarını bilse, o delilleri bırakmamaya özen göstererek adaletten kaçabilir mi? Hatta suçu başka birinin üzerine atabilir mi? Medyada yer alan suç haberlerinin fazla ayrıntılı olması, dünyanın dört bir yanında bu soruların sorulmasına yol açar." diye konuştu.

Olay yeri incelemesinin tıpkı adli bilimlerinin diğer uzmanlık alanları gibi kuralları olan, sistematik biçimde yürütüldüğünü vurgulayan Atasoy, suç işleyecek olanların suç olgusuna bilimsel biçimde yaklaşmadıkları için çabuk yakalandıklarını dile getirdi.

Otopsinin ölümden sonra geçen zamanı saptadığını, hatta kurbanın en son ne zaman ne yediğini, ölüm şeklini, kullanılan silahın cinsini, kimi zaman hangi silahın kullanıldığını bile söylediğini vurgulayan Atasoy, bu ayrıntıların, suçluya götüren ipuçları olduğunu kaydetti.

- DNA analizi ele veriyor

Beden üzerinde hiçbir iz bırakılmasa bile olay yerinde mutlaka DNA örneği bulunduğunu vurgulayan Atasoy, şöyle devam etti:

Reklam
Reklam

"Bir kere DNA profili bilinirse, aradan on yıllar geçse, hatta katil toprak altına bile girse, uzak bir akrabasının suç işlemesiyle birlikte kim olduğunun anlaşılması an meselesidir. Hatta, akrabası suç işlememiş olsa bile, biyolojik örneğine ulaşılması yeter. Berbere gidip saç kestirmiş, çiğnediği sakızı yere tükürmüş, şimdilerde pek revaçta olan kökenini öğrenmek amacıyla DNA analizi yaptırmış olabilir. İnsan haklarına aykırı diyecek olursanız, polisler size katili yakalamanın daha önemli olduğunu söyleyecektir. Bedenden kurtulmak için yakmayı ya da asitte eritmeyi aklından geçirirse de başarılı olma ihtimali yoktur. Çünkü ne yakarak, ne de litrelerce asitte haftalarca bekletmekle bedenin tamamını yok etmek mümkündür. Bu arada, bir bedeni çamur haline getirmek için yüz litre kadar aside ihtiyaç vardır. Bunu da köşedeki bakkaldan alamayacağını belirtelim."

Atasoy, tarihte ceset olmadığı halde mahkum edilen nice katile rastlandığını ifade ederek, "Kanımca olayların nasıl çözüldüğüne yer veren haberlerin özendirici olmaktan çok caydırıcı yanı var. Ayrıca nasıl hastalık yok, hasta var diyorsak, her suç farklı biçimde soruşturulur, farklı şekilde delil aranır ve bulunur. Unutmayalım ki, polisin basınla paylaştığı bilgiler de her zaman suçluya götüren asıl kanıtı içermez." dedi.

Reklam
Reklam
Anahtar Kelimeler: