İSTANBUL (İHA) - Sümerbank'ın eski sahibi Hayyam Garipoğlu'nun "Zimmet ve nitelikli dolandırıcılık" suçlarından 27 yıl 3 ay 15 gün hapis ve 170 trilyon lira para cezasına çarptırıldığı 52 sanıklı davanın gerekçeli kararı açıklandı. İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından alınan kararda, banka krizlerinin başlıca sebebi olarak, "banka sahiplerinin bankadaki paraları kendilerine aitmiş gibi değerlendirmesi" gösterildi.
İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi üyeleri tarafından hazırlanan gerekçeli kararda, bankanın özelleştirmeden doğan borçlarının banka kaynaklarından ve çeşitli şekillerde kullandırılan kredilerle ödendiğinin anlaşıldığı belirtildi. Gerekçeli kararda, banka mevduatının sınırsız şekilde devlet garantisinde bulunması nedeniyle sanıkların rahatlıkla yüksek faiz vererek mevduat toplayabildikleri gibi topladıkları bu mevduatları banka hakim ortağı olan Hayyam Garipoğlu'nun şahsi kullanımına veya grup firmalarına rahatlıkla aktardığı ifade edildi.
Bankaların fona devrinden sonra uğranılan zararın, devletin, dolayısıyla tüm toplumun üzerinde kaldığının açıkça ortada olduğunun vurgulandığı gerekçeli kararda, "1995 yılı sonlarında Garipoğlu Grubu tarafından alınan Sümerbank A.Ş.'de suç oluşturan ve hukuk dışı uygulamalar 22. 12 1999 tarihi itibariyle el konulma sonucunu doğurmuştur. Bu tarih itibariyle bankanın makyajdan arındırılmış bilanço zararının 249 trilyon TL olduğu tespit edilmiştir. Bu miktardan fonun koyduğu 24 trilyon sermaye düşüldüğü takdirde toplam zararın 225 trilyon TL olduğu ortadır. Devletin üzerine bırakılan bu zarar, banka yöneticilerinin ve bankanın nüfuz sahibi Garipoğlu'nun hukuk dışı uygulamaları sonucunda gerçekleşmiştir. Bu hukuk dışı eylemlerin banka kaynaklarının etkisi altındaki çoğu çalışanına ve onlardan habersiz olarak yurt dışında Hayyam Garipoğlu'nun kurdurduğu Efektif Bank Off Shore şirketine aktarımı bankadan gereksiz yere bilinçli şekilde karşılıksız teminat mektupları vererek ve yine karşılıksız olarak bankayı garantörlük altına sokarak ve yine 'back to back' krediler kullanmak, grup firmalarına kredi adı altında aktarmak suretiyle gerçekleştiği anlaşılmıştır" denildi.
Gerekçeli kararda, Garipoğlu ve arkadaşlarının zimmet suçuna konu eylemlerinin gerçekleştirmekteki amacı ise şöyle anlatıldı:
"Amaç, mudiler tarafından emanet olarak kendilerine tevdii edilen ve sınırsız mevduat garantisi nedeniylede devlet ve dolayısıyla toplum tarafından üstlenilen paranın iç edilmesi, yani aşırılmasıdır. Ancak bu amaç basit şekilde bankanın parasını alarak vermemek şeklinde olmayıp kredi görünümü altında gerçekleştirilmektedir. Boşaltılan banka paralarının yönü takip edildiğinde çeşitli işlemlerin bu amacı gizlemek niyetiyle yapıldığı açıktır. Sonuçta alınan tüm krediler sanık Hayyam Garipoğlu'nun nüfuzu altındaki firmalara veya bizzat kendisine aktarılmıştır. Aradaki tüm işlemler yasanın belirttiği hile ve desiselerden başka bir şey değildir. Tüm bu eylemler Hayyam ve arkadaşları tarafından tamamen bilerek ve isteyerek kasten gerçekleştirilmiştir. Garipoğlu'nun Off Shore Bank ile dolandırıcılık suçuna ilişkin eylemleri gerçekleştirmekteki amacı ise; bankaya el konulmadan önce vatandaşlardan hile ve desiselerle dolandırıcılık kastı ile Sümerbank A.Ş. şubeleri aracı kılınmak suretiyle paralar toplandığı bu paraların Garipoğlu Grubu'na ait firmalara kredi olarak geri dönmeyecek şekilde aktarıldığı bir kısmının bizzat Hayyam Garipoğlu'nun kullanımına sunulduğu Efektif Off Shore'un bu faaliyetler dışında başka bir faaliyetinin olmadığı sırf bu amaçla kurulduğu anlaşılmıştır."
Gerekçeli kararın sonuç kısmında ise, "Her bir eylem, dolaylı olarak, hukuki ilişki kılıfı içinde gerçekleşmiştir. Günümüz dünyasında, kültür düzeyi yüksek insanların artık klasik manada, 'iç etme' yani hırsızlık gibi mala karşı eylemleri gerçekleştirmedikleri görülmektedir. Zaten oluşan zararın büyüklüğü, suç işleme kastı içinde bulunulduğunun apaçık delilidir. Suçu oluşturan eylemler dikkate alındığında, bunun normal bankacılık işlemlerinden kaynaklanan zarar olduğunu kabul etmek de mümkün değildir. Bu nedenle, haklarında hüküm tesis edilen sanıkların gerek konumları, gerek olaydaki rolleri dikkate alınarak, suç işleme kastı içinde bulundukları kabulü ile bu suçlara bilerek ve isteyerek iştirak ettikleri sonucuna varılmıştır" görüşlerine yer verildi.