Sanırım bir anne için hayattaki en büyük acı, evladına herhangi bir zarar gelmesidir. Bu nedenle de bütün annelerin ortak endişesi; daha bebeklerini içlerinde ilk hissettikleri andan itibaren nasıl daha fazla koruyabilecekleridir.
Fakat hayatımızdaki her durumda olması gerektiği gibi, evladımızı korurken, onun için en iyi şeyleri isterken ve oluşturmaya çalışırken, olması gereken ölçüde davranmak, kendimize de evlatlarımıza da zarar vermemek gerekir.
Öncelikle ebeveynlerin yaptıkları en büyük hata; geçmişte yapmak isteyip çeşitli nedenlerden dolayı yapamadıkları şeyleri çocuklarında görmek istemeleri ve bu nedenle çocuklarını da bu yönde itelemeleridir. Fakat çocuk için istedikleri şey, çocuğun karakterine, yeteneklerine uygun değilse bunun sonucunda öncelikle çocuk kendine uygun olmayan bir durumda annenin istediği performansı gösteremeyecek, aile hayal kırıklığına uğrarken çocuk da başaramama, değersizlik ve kendini yetersiz görme algısı oluşacaktır.
Diğer bir hata da ebeveynin çevre baskılarından ya da çevre algısından kurtulmak için çocuğuna sürekli, daha iyi bir insan olması, toplum tarafından kabul görür şekilde davranması, ailenin istekleri doğrultusunda meslek ve eş seçmesi yönünde baskılama yapmasıdır.
Diğer bir hata ise çocuğuna bir şey olabilir korkusu ile halk arasında pamuklara sararak büyütmek denilen, çocuğa nefes aldırmadan, özerkliğine saygı duymadan, çocukla yapışık yaşayarak onu her şeyden sürekli korumaya çalışarak büyütmeye çalışmasıdır.
Öncelikle mükemmel annenin evinde her şey daima temiz, düzenli ve belirli bir program içindedir. Çocuk mikrop almamalıdır ve ev daima temiz tutulmalıdır.
Çocuğun giysileri daima temiz olmalı temiz olarak da kalmalıdır. Elinde olsa çocuğu strech filme sarıp öyle dolaştırabilir.
Doğduğu andan itibaren kimsenin bebeğe dokunmasına izin vermez, herkese potansiyel mikrop yayıcı olarak bakar, ani bir atakla bebeğe dokunmayı başaran olursa da annenin savaş bölgesine girmiş demektir.
Çocuk en doğru şekilde beslenmeli, asla sağlıklı beslenme programının dışına çıkılmamalıdır. Bütün yiyecekler özenle seçilir, defalarca yıkanır, eve asla sağlıksız bir besin sokulmaz. Hatta çocuk şeker ya da çikolatayı gördüğünde tanımayabilir.
Eve asla hasta biri alınmaz. Eve gelen misafirlerden tesadüfen hapşıran bile olsa bebek başka odaya kaçırılır, her tür yüz ifadesiyle de misafir rahatsız edilir ve sonunda annenin şimşek çakan bakışlarına dayanamayıp kaçar.
Toplumda çocuk mükemmel görünmelidir. Her zaman annenin istediği giysiler giyinir, saç annenin istediği şekilde taranır, birilerinin yanına gitmeden önce çocuğa nasıl davranacağı defalarca dikte edilir ve çocuk başkalarının yanında kaş, göz, mimik ve sözlerle defalarca uyarılır.
Çocuk değil arkadaşlarıyla sokağa çıkıp oynamak, mecbur olunmazsa anaokuluna bile gönderilmez. Anaokuluna başlarsa da anne günlerce okulun içinde ya da bahçesinde bekler. Hatta çocuk artık annenin olduğunu bile hatırlamazken bile anne ancak öğretmenlerin dayatmasıyla evine dönmeye başlayabilir.
"Ya merdivenlerden inerken biri onu düşürürse, ya okul gezilerinde bir şey olursa, ya öğretmenleri iyi davranmazsa…"
Okul dönemi hem anne hem çocuk için tam bir kâbustur. İlkokula başladığı gün ve sonrasında anne okulun en sadık elemanı olur çıkar. Sınıf anneliği dâhil verilecek her göreve tabidir, hatta okulun iş ilanlarına bakıp durur ki yeter ki daha fazla çocuğunun çevresinde olabilsin. Ya merdivenlerden inerken biri onu düşürürse, ya okul gezilerinde bir şey olursa, ya öğretmenleri iyi davranmazsa, ya arkadaşları onu aralarına almazsa, ya yemeklerini yemeyip zafiyet geçirirse, yanında olmalı ve onu korumalıdır.
Peki ya ödevler, dersler, meslek seçimi. Ödevler her gün eksiksiz yapılmalıdır. Gerekirse hepsini anne yapabilir sorun yoktur. Ya da başında durup bütün ödevler bitene kadar çocuk masaya bağlanmalıdır. Yeter ki okul başarısı düşmesin.
Çocuğun okuldaki ve okul dışındaki sanatsal etkinliklerinin kararı tamamen anneye aittir. Bu yaşta bir çocuk onun için neyin iyi olacağına tabiki karar veremez, piyanoya, baskete ya da baleye yeteneğinin olup olmaması, çocuğun bunları sevip sevmemesi önemli değildir. Anne karar verirse çocuk bu etkinlikleri yapmak ve başarılı olmak zorundadır.
Meslek ve üniversite seçimine gelince, tabii ki tek karar mercii annedir. Öncelikle çevreye karşı gurur duyulacak bir meslek seçilmesi gerekmektedir ki sorulduğunda annenin göğsü kabarsın. Ayrıca iyi para kazanabileceği, prestijli bir meslek olmalıdır. Çocuğun okuyacağı okulu ve bölümü sevmesi değil sonuçların anne için yeterli olması önemlidir.
Bir de aşk sevgi ilişkileri var. Anneden onay alamayan, annenin bakış açısı ve değerlerine uygun olmayan bir karşı cinsin aşk sevgi işlerinde hiiççç şansı yoktur. Zaten hiç kimse de bu kadar dişli bir rakiple uğraşmak istemez, baştan yenilgiyi kabullenmek gerekir.
Eğer bu zorlu kulvarı geçebilen ve evlilik noktasına gelebilen biri olursa, gerek evlilik süreci gerekse evliliği boyunca sürekli çocuğunun çevresinde olup her tür kararına müdahale etmek isteyecek bir kayınvalideyi de göze almış demektir. Çocuk konusuna girmek bile istemiyorum.
Evet, muhtemelen bütün anneler bu yazdıklarımın içinde az çok kendilerinden bir şeyler bulacaktır. Biraz espriyle yumuşatarak yazdığım bu durum, gerek annenin gerek çocuğun psikolojisi için oldukça sağlıksız bir durumdur.
Mükemmel Annelik, Anksiyete Nedeni!
Anne kendini çocuğuna adadığı için, kişisel isteklerinden, öz bakımından, hayat planlarından hedeflerinden vazgeçecek, hayatında sürekli anksiyete yapacağı bir şeyler olacak, kendisine önem vermemesi onun ruh sağlığını bozacak, daha gergin ve daha anksiyeteli bir anne ve eş olacak, bu da gerek ruhsal gerek fiziksel sağlığını bozacak, hem kendi mutsuz olacak hem de beraber yaşadığı insanları mutsuz edecektir.
Aşırı Korumacı Yaklaşım, Çocuklara Zarar Veriyor
Çocuğa gelince, annenin aşırı koruduğu ve bütün kötülüklerden uzak tuttuğunu düşündüğü çocuk esasında birçok olumsuz duruma hiç hazırlanmadığı için gerçek hayatın içinde çok daha korumasız kalacak, karşısına çıkacak zorlukları nasıl yeneceğini bilemeyecek, toplumda korkak ve huzursuz olacaktır.
Seçimlerine önem verilmeyen, sürekli baskılanan, başarıları takdir edilmeyen ve hep fazlası istenen çocuk, öncelikle özgüvensiz, kendini değersiz hisseden, tek başına doğru kararlar veremeyeceğini düşünen, çok çekingen yada çok agresif, karar verme yeteneği zayıf, aşağılık duygusu yaşayan, ilişki problemleri olan kaygılı, ruh sağlığı bozuk biri haline gelecektir.
“Hayatta hiç kimse mükemmel değildir”
Hayatta hiç kimse mükemmel değildir olmak zorunda da değildir. Çocuklarımız için yapacağımız en doğru şey doğumdan itibaren onları ölçülü bir şekilde korumak, özerkliklerini zedelemeden kontrol etmek, çocuğumuzu sürekli yaşıtlarının sahip olduğu bir şeylerden mahrum bırakıp yaşıtlarına imrenmesini sağlamamak, doğru bilgileri doğru şekilde verip kararlarını oluşturmasına yardımcı olmak ve ona zarar vermeyeceğine inandığımız seçimlerine saygı duymak hatta destek olmak, onun yeteneklerine, kişilik gelişimine uygun ve keyif alacağı aktiviteler ve spor dalları planlamak, her tür ilişkisinde ona destek olmak, özgüvenini yükseltmek ve en önemlisi onu her zaman takdir ettiğimizi onunla gurur duyduğumuzu hissettirmektir.
Bir anne ve bir kadın olarak her zaman kendimize, zevklerimize, öz bakımımıza, bize keyif veren şeylere, amaçlarımıza, hedeflerimize önem vermeli ve zaman ayırmalıyız. Unutmayalım ki, mutlu ve huzurlu olmayan bir anne asla çocuklarını tam olarak mutlu edemez.
Uzm. Psikolog Pelin ÖZAYDIN