Tam adı Süleyman Tarık Buğra olan edebiyatın öncü kalemi, 2 Eylül 1918 yılında Akşehir’de doğdu. Babası, Akşehir'de ağır ceza hakimi olarak görev yapan Erzurumlu Mehmet Nazım Bey, annesi Akşehirli Nazike Hanımdı. Çocukluğunun geçtiği Akşehir’in izleri eserlerinin büyük bir çoğunluğunda kendini gösterdi. İlkokul ve ortaokul eğitimini Akşehir’de tamamladı. 1933 yılında ortaokulu bitirdikten sonra yatılı olarak İstanbul Erkek Lisesi’ne kayıt oldu. İstanbul Lisesi’nde Hakkı Süha Gezgin'in, Pertev Naili Boratav'ın öğrencisi oldu. Yazar olmaya lise dönemlerinde karar verdi. Henüz onuncu sınıftayken Tarık Nazım mahlasıyla hikayeler ve şiirler yazdı. Okulun yatılı eğitime son vermesiyle Konya Lisesi’ne geçti ve 1936 tarihinde buradan mezun oldu.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde iki yıl okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne geçti. Parasızlık nedeniyle zor bir öğrencilik dönemi geçirdi ve üç yıl sonra mezun olamadan bu okuldan da ayrıldı.
1942-1945 yılları arasında askerlik yaptı. İlk romanı ve piyeslerini askerlik sürecinde yazdı. İlk eseri ise Akümülatörlü Radyo adıyla bilinen piyesiydi. Eser başta şehir tiyatrolarında reddedilince “Yalnızlar” adıyla roman haline getirildi.
Askerlik hizmetini tamamladıktan sonra İstanbul’a döndü ve 1947 yılında edebiyat fakültesine kayıt oldu. Burada Ahmet Hamdi Tanpınar ve Mehmet Kaplan'ın öğrencisi oldu. Bir yandan da Şişli Terakki Lisesi'nde muallim muavinliği görevinde bulundu. 1948'de yazdığı Oğlumuz başlıklı hikayesi Cumhuriyet gayetesinin açtığı yarışmada ikincilik ödülüne layık görüldü. Bu ödül ona edebiyat ve basın dünyasının kapılarını araladı. 1949'da ilk kitabı olan ve içinde 13 öykü bulunan Oğlumuz'u yayımladı. Çınaraltı dergisini çıkaran Yusuf Ziya Ortaç, kendisine dergiye katılmasını, Sanat Hareketleri başlıklı sütunda her hafta bir öykü yazmasını önerdi. Dergiye gönderdiği ilk hikaye, “Havuçlu Pilav Meselesi” başlıklı hikayesi oldu. Basın dünyasından da iş teklifleri alan yazar, bu teklifler sayesinde basın hayatına atılmak için cesaret buldu ve Edebiyat Fakültesi’nden mezuniyet tezini vermeden ayrıldı.
1949-1952 arasında Akşehir’de babası Erzurumlu Mehmet Nâzım Bey’le birlikte “Nasreddin Hoca” gazetesini çıkardı. 1950'de Jale Baysal ile evlendi, on sekiz yıl sonra boşanma ile sonlanan bu evlilikten 1951’de kızları Ayşe dünyaya geldi. 1952'de babasını kaybeden Buğra, gazeteyi elden çıkardı ve İstanbul'a döndü. Aynı yıl, ikinci hikaye kitabı “Yarın Diye Bir Şey Yoktur” yayımlandı.
Gazeteciliğe 1956-1957 yıllarında Vatan ve Yenigün gazetelerinde yayın müdürü olarak devam etti. 1958'de Milliyet gazetesi spor sayfası sorumluluğu yapan Buğra, aynı yıl Tercüman ve Yeni İstanbul gazetelerinde de yazarlık görevini sürdürdü. 1959'da önce Tercüman'ın, ardından Yeni İstanbul'un, ardından da Türkiye Spor isimli günlük spor gazetesinin yayın müdürlüğünü yaptı. 1962 yılında ise Yol adlı haftalık derginin yayın müdürlüğünü yaptı. Bu arada Türk Kurtuluş Savaşı’nı konu edinen Küçük Ağa romanını hazırladı.
1993'teki ani rahatsızlığının ardından kanser teşhisi konan Buğra, tedavi gördüğü Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 26 Şubat 1994'te hayatını kaybetti. Cenazesi Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi..
Roman
Hikayeler
Tiyatro
Röportaj
Fıkra ve Makale
Birinci Dünya Savaşı ile birlikte Osmanlı Devleti eski gücünü,heybetini kaybetmeye başlamış,isyanlar ve işgallerle zayıf duruma düşmüştür.Kitapta, bir Anadolu kasabası olan Akşehir'den yola çıkılarak kurtuluş mücadelesinin bir bölümü anlatılmaktadır. Olaylar Akşehir’in bir kasabasında başlar ve gelişir.