Bu oyunu da oynayabiliyoruz (Rüştü Reçber)
Milli takımımızın çıkan 11'ine baktığımızda pas trafiğini iyi yapan, özellikle orta alanı iyi kapatan ve rakibi yaklaştırmayan bir düşünce ile oynadıklarını gördük. Avusturya'nın sağdan atağında bulduğu gole Hakan Çalhanoğlu'nun müthiş golüyle cevap verdik. İkinci yarı Avusturya baskısını izlerken, baskıyı kıran isim ise kalecileri Ramazan oldu. Bu dakikadan sonra da Avusturya adına en etkili isim olan Arnavutovic'in ataklarını gördük ama buna da millilerimiz gereken cevabı verdi.
İlk yarıda olduğu gibi ikinci yarıda da tempoyu çok yükseltmediğimiz, daha çok kontrollü oyunu seçtiğimiz bir anlayışımız vardı. Volkan Şen'in girmesi oyunu hızlandırma adına önemli bir hamleydi. Yasin de bu düşünceyi sürdüren isimlerdendi. Şunu gördük ki öne geçtikten sonra da rakibi kalemizden uzak tutmayı başardık.
En büyük sıkıntımız iki stoperin turnuva yaklaşırken netleşmiş olmaması... Takımın defansif yükünü çeken o ikilinin bir sonraki hazırlık maçları programında devreye girmesi gerek. Fatih Terim'in mutlaka bir planı vardır, ve o planı da İngiltere maçında göreceğiz gibi.
Futbolcuda yetenek doğuştan vardır... Ama vuruş yeteneğini geliştirebilirsin. İddia ediyorum ki Hakan bu vuruş tekniği ile kendi döneminin en büyük frikik ustalarından biri olmaya adaydır, hatta biridir. Bu söylediklerimi hem Avrupa hem de dünya futboluna bakarak söylüyorum.
Bu futbolla Fransa'da işimiz zor (İlker Yasin)
Önce Terim yönetiminde eleme grubu maçlarındaki mucizevi çıkışı artık bir kenara koyalım. Çok yakın gelecekteki gerçeğe bakalım. Bu Milli Takım, Fransa için hazır mı? Terim’in kafasında, ayaklarına hakim, pas gücü yüksek bir orta saha planı var. Aktif alanların daraldığı anda bu plan etkili olabiliyor; ama oyun geniş alanlarda oynanınca hem gidemiyoruz hem de gidenlere ‘dur’ diyemiyoruz. Çünkü kontratak Türk futbol felsefesinde pek itibar görmüyor. İlk yarı gol pozisyonu görmeden golü bulduk. (Hakan gibi Avrupa’nın en iyi frikik ustası bizde)
HEP PAS PAS PAS! Ani ataklardan gol atma şansı olmayan bir kadroyla hep orta saha futbolu oynarız. Hep pas, pas, pas... Selçuk’la Çalhanoğlu’yla Arda’yla yavaş yavaş gideriz ve rakip ceza sahasını görmeden geri döneriz. Ve bu futbol anlayışıyla Fransa’da gruplardan öteye zor gideriz.
Zinciri kırmadan... (Ateş Bakan)
Sihirli sözcük; Zinciri kırmamak! Fizik dezavantajımızı kapatmak, ancak 10 oyuncunun bir zincirin halkaları gibi yakın oynaması ile mümkün… Tek bir halka ayrı düşerse zincirimiz kırılır… İlk yarı Hakan, Gökhan’ın önünde kalamadı. Biraz içeride, 3-5 metrede önde oynadı. Çok sevdiğimiz topa sahip olamadık. O kanattan kırıldık. Tüm oyunu rakibe verdik… Ben tam, Hakan, Cenk, Arda, Oğuzhan; “Çok mu abarttık bu işi, Hakan’ı çıkarsak mı?” derken; Hakan, çaktı golü… Gel de Hakan’ sız oyna; O da olmuyor. Arda’dan da vazgeçemezsin! O zaman yapılacak iş; “Barcelona gibi yapmak. Topu kaybettiğinde, çok hızla, geri kaçmadan basmak ve en önemlisi birbirinden kopmamak... Özetle zinciri kırmamak...
Yıldıran frikikler (Mehmet Demirkol)
Hakan Çalhanoğlu’nun olağanüstü serbest vuruş becerisi, vuruşun etkinliğinin yanısıra rakibe yaşattığı duygu açısından da yıpratıcı. Çoğu Bundesliga deneyimli Avusturyalılar için bu daha da fazla. 2 sene önce Hamburg formasıyla Dortmund maçında 40 metreden attığı gol hafızlardan çıkmaz. Kaleci baraj dahi kurdurmamıştı hatırlarsınız.
Dün topun başına geldiğinde Alaba’nın uyarma çabası ve gol olduktan sonraki ‘ben demedim mi?’ mimiği bu yıpratıcı baskıyı en iyi anlatan tablo. Kleine’ın serbest vuruş sırasında golün olacağı direğe koşup kaleci Ramazan’ı yedekleme çabasına rağmen, yüksek barajın üzerinden sert şekilde indirdiği topun gol oluşu akıl almaz. Bizi Fransa’ya götüren mucize serbest vuruş golünü son dakikada atan Selçuk’un hiç düşünmeden vuruşu Çalhanoğlu’na bırakışının sebebini anlamak kolay. O, topun başına geçtiğinde yarım penaltıdan fazlası atılıyor. 43’teki bu muhteşem gol ilk şut denememiz. İlk akın girişimimiz hatta.
İyi takım oluyoruz (Osman Şenher)
Arda cin gibi. Dünyanın en büyük takımı Barcelona’da oynuyor. Kaleci bir hata yaptı, hemen cezasını kesti. Bizi galip duruma geçirdi. Kaleci Volkan Babacan... Mükemmel oynuyor. Konsantrasyonu en üst seviyede. Milli formayı da anasının ak sütü gibi helalinden hak ediyor. Kim ne söylerse söylesin ben Fatih Terim’in Volkan için düşüncelerinin değişeceğini düşünmüyorum. Bir sakatlık yaşamazsa EURO2016’da Türkiye’nin kalesini kendisi koruyacak. Bunu da zaten haketti.
Mehmet Topal stoper oynadı. Orta sahada da oynasa aynı performansını gösteriyor. Mükemmel bir futbolcu. Orta sahada Selçuk, Ozan iyi futbol oynadılar, çok koştular. Bu takım oynadığı futbolun üstüne koyarak Avrupa Şampiyonası’na gidecek. Gökhan, Volkan Şen, Caner yüzde 50’lerde oynamasına rağmen gene de başarılıydılar. İnanın çok heyecanlanıyorum. Bu milli takım Fransa’da mutlaka derece yapacak. Tek eksiğimiz oyun tempomuzu artırıp, daha hızlı oynamamız lazım. Şu an için Süper Lig’deki üst üste oynanan stresli maçlar, kadrodaki sakat futbolcular buna imkan vermiyor. Mayıs’ta maçlar bittikten sonra Terim’in bunun da üstesinden geleceğini düşünüyorum.
Kazanma alışkanlığı (Ahmet Çakar)
Dün gece asla iyi oynamadık. Pozisyon bulmadık, acemice pozisyonlar verdik ama yine kazanmasını bildik
Çok tuhaf bir milli takımız... Mesela dün geceki Avusturya maçı bir puan karşılaşması olsaydı pekala şunları derdik: Tek bir gol pozisyon yakalamadan Avusturya'yı Viyana'da 2 gol atıp yenmeyi bildik. Peki diyeceksiniz ki, "Gol pozisyonu bulamadık da nasıl iki gol attık?" Cevabı çok basit. Biri dünyanın en iyi frikik ustalarından biri olan Hakan Çalhanoğlu'nun frikiği diğeri de Avusturya Milli Takım kalecisi Ramazan'ın (yanlış okumadınız Ramazan) Arda'nın önüne bıraktığı ve 'Al da at' dediği pozisyon. Bunun haricinde üreterek, pas yaparak rakip kaleye gidemedik. Cenk Tosun didindi durdu, hepsi o...
Buna karşılık takım savunması için de iyi şeyler söyleyemeyiz. Adamlar defansımızın arkasına o kadar çok top attılar ki... Hele hele ikinci yarının başında Avusturyalı Arnautovic'in kaçırdığı top gol olsa maçı kaybederdik. İlk yarıda soldan inanılmaz şekilde geldiler. Gökhan Gönül yalnız kaldı, Hakan Çalhanoğlu da istenildiği seviyede ona yardımcı olamadı. Tabii ki golü yiyiverdik. Orta saha oyuncularımızda bir tuhaflık var. Dün geceki takımın en iyilerinden biri olan Arda Turan'ı dışarda tutarsak topla giden, rakibi eksilten, aralara oynayabilen tek oyuncumuz yok. Oğuzhan Özyakup da Beşiktaş'taki formundan bir hayli uzaktaydı. Acaba yaşlı kurt Emre Belözoğlu sadece turnuva için Milli Takım'a dönmeli mi?
Dün gece asla iyi oynamadık. Pozisyon bulmadık, acemice pozisyonlar verdik ama yine kazanmasını bildik. Kazanma alışkanlığımız devam ediyor. Ama benzeri oyunları turnuvada da oynarsak bir de bakmışsınız, 5'lik oluvermişiz. Bu tür maçların ciddi yan etkileri var. En önemlisi de sakatlıklar... Danimarka'da Kjaer sakatlanmış. Volkan Şen sakatlandı. Bu tür özel maçlarda sakatlanan oyuncular liglerde de özellikle şampiyonluk yarışında ciddi eksikliklere yol açabiliyor.
Bir kısa yol oluşturmalıyız (Gürcan Bilgiç)
Aslında oyun düzeni ve sistemde bir değişiklik yapmadan, sadece 'daha dikkatli olalım' demişlerdi. Orta saha oyuncularımızın hemen hepsinin karşısına 'bir istek' yazabilirdim. Yetenekleri o kadar önde ki, Fatih Hoca da forvetsiz olmaya bile razı şekilde çıkartıyor takımı sahaya.
Neredeyse pozisyonumuz yokken, Hakan Çalhanoğlu, kendisi için bir frikik ısmarladı. Nefis bir vuruşla da takımı soyunma odasına moralle gönderdi.
Arda Turan, müthiş hatayı değerlendirip, skoru 2-1'e getirdiğinde 'galibiz' diyordum ama 'yeterli miyiz'in cevabını veremedim. Çocuklar sahada istekli ve arzulu olmalarına rağmen, Avusturya kalesine bir planla gidemiyorduk. Bir duran top ve acemi bir hatadan tabela yaptık. Ne Cenk bizi ileriye taşıyabildi, ne de penetreler ile ceza alanına yaklaşabildik. İsveç maçındaki kurgumuzda da benzerlikler varsa, kazanan haklıdır diyenlerle bayağı tartışırız.