İSTANBUL (AA) - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Finansal İstikrar Raporu'nda, küresel ekonomiye ilişkin belirsizliklerin önemini koruduğu vurgulanırken, farklı nitelikteki şokların finansal istikrara yönelik oluşturduğu risklerin para politikası adımları ve koordineli tedbirlerin etkisiyle sınırlandığı, Türkiye'nin risk göstergelerinde iyileşme sağlandığı mesajı öne çıktı.
TCMB tarafından Kasım 2018 dönemine ilişkin Finansal İstikrar Raporu, bankanın internet sitesinde yayımlandı.
Rapora ilişkin TCMB tarafından yapılan özet değerlendirmede, küresel ekonomiye ilişkin belirsizliklerin önemini korurken, likidite koşullarındaki sıkılaşma eğiliminin sürdüğü mesajının çıktığı belirtilerek, şunlar kaydedildi:
"Farklı nitelikteki şokların finansal istikrara yönelik oluşturduğu riskler para politikası adımları ve koordineli tedbirlerin etkisiyle sınırlanmış, ülkemiz risk göstergelerinde iyileşme sağlanmıştır. Güçlü ihracat performansı ve yurt içi talep bileşenlerindeki hızlı dengelenme sonucu cari dengedeki iyileşme eğilimi belirginleşmektedir. Yurt içi finansal koşullardaki sıkılık ve iç talepteki zayıflamaya bağlı olarak kredi büyümesi yavaşlamıştır. Bankacılık sektörü güçlü sermaye yeterliliği ve likidite yapısı ile dayanıklılığını korumaktadır. Reel sektörün kur riski yönetimine dair yılın ilk yarısında yapılan düzenlemelerin olumlu etkileri görülmektedir. Hanehalkı borçluluğu düşük seviyelerde seyretmektedir. TCMB, fiyat istikrarını sağlama ve finansal istikrarı destekleme hedefleri doğrultusunda elindeki tüm araçları etkin biçimde kullanmaya devam edecektir."
\
- "Küresel politika belirsizliği arttı"
Raporun genel değerlendirme bölümünde, gelişmiş ülke para politikalarında normalleşme eğiliminin sürmesi, küresel tahvil getirilerinde görülen artış, korumacı ticaret önlemlerinin yaygınlaşma ihtimali, İtalya'nın kamu
borçluluğu ve İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden çıkış sürecine ilişkin endişelerin küresel politika belirsizliğini artırdığı vurgulandı.
Bu gelişmelerin, finansal piyasalarda risk iştahının gerilemesine neden olduğu aktarılan raporda, bu kapsamda gelişmekte olan ülkelerde piyasa oynaklıkları ve belirsizlik algısının yüksek seyretmesiyle net portföy çıkışları, yerel para
birimlerinde değer kaybı ve uluslararası borçlanma maliyetlerinde artış gözlendiği belirtildi.
Raporda, doların değer kazanmasının, özellikle yabancı para (YP) cinsinden borçluluğu yüksek gelişmekte olan ülkeleri olumsuz etkilediğine işaret edilerek, şunlar kaydedildi:
"Küresel iktisadi büyüme görünümü olumlu seyrini korusa da ülkeler arası ayrışmalar belirginleşmiş, iktisadi
büyümeye yönelik aşağı yönlü riskler bir önceki rapor dönemine kıyasla artmıştır. ABD'de iktisadi
faaliyetteki ivmelenme, genişleyici maliye politikalarından gelen destekle sürmekte, korumacı ticaret
önlemleri beklentiler açısından aşağı yönlü risk oluşturmaktadır. Diğer yandan, Avro Bölgesi öncü
göstergeleri, iktisadi büyümede ivme kaybına işaret etmektedir. Yüksek küresel borçluluk, ABD'de
başlayan dış ticarette korumacı eğilimlerin yaygınlaşması ihtimali, finansal koşullarda sıkılaşmanın devam etmesi, küresel iktisadi faaliyette yaşanan ivme kaybı ve jeopolitik gelişmeler ile ülkelere özgü riskler,
küresel ekonomik büyüme görünümünün yanında finansal istikrara ilişkin de başlıca risk unsurlarıdır. Küresel finansal istikrarın sürdürülmesinde finansal düzenleme reformlarının zamanında tamamlanması,
tutarlı bir şekilde uygulanması ve etkilerinin tespit edilmesi hususları önemini korumaktadır."
\
- "Cari dengede öngörülenden daha hızlı bir iyileşme izlenmekte"
Raporda, yılın ikinci çeyreğinde, yurt içi iktisadi faaliyetin dengelenme eğilimine girdiği, yıllık GSYH büyümesinde yurt içi talebin katkısının gerilediği, net ihracatın katkısının arttığı bildirildi.
Büyümeye
ilişkin öncü göstergelerin, iktisadi faaliyetteki dengelenme sürecinin yılın ikinci yarısında da sürdüğüne işaret ettiği aktarılan raporda, "Bu gelişmede TL'deki değer kaybının yanı sıra döviz kurlarındaki oynaklık ve
finansal koşullardaki sıkılaşma etkili olmuştur. Yurt içi talepteki zayıf görünüme rağmen fiyatlama
davranışlarında görülen bozulma ve TL'de görülen birikimli değer kaybı sonucu artan maliyet
baskıları fiyat istikrarına yönelik tehdit oluşturmaktadır. Diğer yandan, turizmdeki güçlü toparlanmanın
desteğiyle net ihracat büyümeye katkısını sürdürmekte ve yurt içi talep koşullarının iktisadi faaliyet
üzerindeki etkilerini sınırlamaktadır. İç ve dış talep arasındaki bu ayrışma ve iktisadi faaliyette yaşanan
dengelenme süreciyle cari dengede öngörülenden daha hızlı bir iyileşme izlenmektedir." denildi.
Raporda, küresel finansal koşullarda gözlenen sıkılaşmanın yanı sıra jeopolitik gelişmeler, finans sektörünün
kuvvetlenen likidite tercihi ve kur oynaklığı neticesinde gerek firma gerekse bireysel kredi koşullarının sıkılaştığı, yatırım ve tüketim kanallarıyla zayıflayan iç talebin de etkisiyle yıllık kredi büyümesinin tarihsel ortalamaların altında gerçekleştiği belirtildi.
Son dönemde finansal piyasalarda istikrarın
sağlanması ve iktisadi faaliyetin desteklenmesi amacıyla TCMB ve düzenleyici kuruluşlar tarafından bir dizi
koordineli politika adımlarının atıldığı anımsatılan raporda, şunlar kaydedildi:
"TCMB'nin fiyat istikrarına yönelik riskleri dikkate alarak
güçlü bir parasal sıkılaştırmaya gitmesi ve Yeni Ekonomi Programı'nın dengelenme sürecini vurgulaması
finansal piyasalardaki algının olumluya dönmesinde etkili olmuştur. Son dönemde tüketici kredilerine yönelik atılan adımların
önümüzdeki dönem bireysel kredi büyümesi gelişmelerinde etkili olacağı değerlendirilmektedir. Eylülden itibaren ihtiyaç kredileri azami vadesiyle ilgili makroihtiyati politika düzenlemesi, aylık taksit
tutarlarına duyarlı olan hanehalkının kredi talebini yavaşlatabilecektir. Diğer taraftan yılın son
iki ayında uygulanacak vergi indirimleriyle kasım sonunda bazı tüketim kalemlerinde ihtiyaç kredisi
vade ve kredi kartı taksit sayılarına getirilen değişikliğin tüketim ve kredi taleplerini kısmen
canlandırabileceği düşünülmektedir."
\
- "Dış borç yenileme oranlarında düşüş gözlendi"
Finansal İstikrar Raporu'nda, firmaların YP borçluluk seviyelerine ilişkin yapılan değişikliklerin etkisinin görülmeye başlandığına işaret edildi.
YP kredi bakiyesinin bir önceki rapor dönemine göre azaldığı, bu gelişmede; küresel
finansal piyasalarda yaşanan oynaklık, gelişmiş ülke para politikalarında yaşanan normalleşme süreci ve
azalan risk iştahının etkisiyle yaşanan kur gelişmeleri ve daralan YP kredi talebinin rol oynadığı aktarılan raporda, "Reel sektörün gerek yurt içinden gerekse yurt dışından kullandığı YP kredilerin vadeleri uzundur. Özellikle 5
yıl ve üzeri uzun vadeli yurt içi YP kredi payında görülen artış, reel sektör kur riski açısından olumlu olarak
değerlendirilmektedir. Son dönemde kredi standartlarında yaşanan sıkılaşmanın yanında kredi talebinde düşüş gözlenmiştir." denildi.
Raporda, bankacılık sektörü aktif kalitesinin görünümünde belirleyici etmenler olarak finansman maliyetleri, iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın boyutu ve süresinin ön plana çıktığına işaret edilerek, yeniden yapılandırma konusunda sektör temsilcileri ve düzenleyici kurumların öncülüğünde atılan adımların
finansal istikrara katkı sağlayacağı öngörüsünde bulunuldu.
Mevcut rapor döneminde, küresel finansal koşullardaki sıkılaşma ve kur piyasasında gözlenen oynaklığın,
bankacılık sektörünün likidite yapısına ilişkin göstergeleri ön plana çıkardığı aktarılan raporda, şunlar kaydedildi:
"Piyasaların etkin işleyişi ve
bankaların likidite yönetiminin desteklenmesi amacıyla TCMB ve diğer politika yapıcı kurumlar tarafından
alınan önlemlerin de olumlu katkısıyla bankaların likidite riskine olan dayanıklılığı devam etmekte olup kısa
ve uzun vadeli likidite göstergeleri güvenli patikada seyretmektedir. Küresel ve yerel ölçekte sıkılaşan finansal koşullar ile gelişmekte olan ülkelere yönelik risk iştahında azalmanın etkisiyle
bankaların dış borçlanma maliyetlerinde artış gözlenmiştir. Yurt dışı kaynaklara erişim
maliyetlerinin arttığı mevcut rapor döneminde, vadesi dolan sendikasyon kredilerinin yüksek oranlarla
yenilenmesi bankaların yurt dışı borçları yenileyebilme kapasitesinin güçlü seyrettiğini göstermektedir.
Firmaların yavaşlayan yatırımları ve YP borçlanma iştahına bağlı olarak, bankaların dış kaynak taleplerinde yaşanan azalış sonrası dış borç yenileme oranında düşüş gözlenmiştir. Sektörün YP likidite
tamponları yeterli seviyede olup bir yıl içinde vadesi dolacak YP cinsi dış borcun tamamı bankaların YP
cinsi zorunlu karşılıklar dahil likit aktif portföyüyle karşılanabilecek düzeydedir."
\
- "Türk bankacılık sektörü risklere karşı dayanıklılığını korumaktadır"
Raporda, bankaların yurt
içi ve yurt dışı menkul kıymet ihraçlarındaki olumlu vade görünümünün olası riskleri sınırladığı, son dönemde bankacılık sektörü karlılık göstergelerinin yatay seyrettiği, yükselen net faiz marjının artan
katkısıyla net faiz gelirlerinin yükseldiği bildirildi.
Türev araçlarından kaynaklanan sermaye piyasası
işlemleri karları ile kambiyo zararlarının birbirini büyük ölçüde dengelediği belirtilen raporda, "İlk yarıda sermaye
yeterliliği rasyosunda faiz ve kur gelişmeleri sonucu sınırlı bir düşüş gerçekleşmiştir. Önümüzdeki dönemde, aktif kalitesi, karlılık ile kur ve faiz gelişmeleri sermaye yeterlilik rasyosu üzerinde etkili olacaktır." ifadeleri kullanıldı.
Raporda, şu değerlendirmelerde bulunuldu:
"Özetle, son dönemde gelişmiş ülkelerde yaşanan para politikası normalleşme sürecinin, dış ticarette
korumacı eğilimlerin, Avrupa'da İtalya ve İngiltere kaynaklı belirsizliklerin ve jeopolitik gelişmelerin
etkisiyle sıkılaşan küresel finansal koşullar, gelişmekte olan ülkelere yönelen sermaye akımlarının zayıf seyretmesine,
yerel para birimlerinde değer kaybına ve yurt dışı finansman maliyetlerinde artışa neden olmuştur. Bu
kapsamda, yurt dışı gelişmelerin yanı sıra, yurt içi finansal piyasalarda yaşanan oynaklıkların da etkisiyle bankaların kredi verme iştahı zayıflamış, yavaşlayan iktisadi faaliyetin bir sonucu olarak kredi talebi de
daralmıştır. Kredi koşullarındaki sıkılığın devam etmesi yurt içi iktisadi faaliyet açısından aşağı yönlü riskleri
canlı tutmaktadır. Öte yandan, Türk bankacılık sektörü, güçlü sermaye yapısı ve öz kaynak karlılığı, yüksek
likit varlık düzeyi ve aktif kalitesi konusundaki ihtiyatlı duruşu sayesinde risklere karşı dayanıklılığını
korumaktadır."