Bir yemek yarışması ile adından söz ettiren Murat Özdemir, yarışmadan diskalifiye edildikten sonra evinde beslediği papağana eziyet ettiği videoyu sosyal medyada paylaştı. Bu paylaşım ile gündeme gelen davranış bozuklukları ve televizyon ile sosyal medyanın insanlar üzerindeki etkisi hakkında konuşan İstanbul Gelişim Üniversitesi (İGÜ) Psikoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Uzman Klinik Psikolog Kahraman Güler, insanların artık kendini göstermek, fark edilmek, ilgi görmek veya sevilmek için televizyon programlarına katıldığını dile getirdi.
“ŞÖHRET ÜZERİNDEN DEĞER KAZANMAYA ÇALIŞIYORLAR”
Bu durum, çocukluk çağında ebeveynleri tarafından cezalandırıcı, ihmal edici, suistimal edici tutumlara maruz kalan, yeteri kadar empati kurulmamış, yeteri kadar ilgi ve sevgi verilmemiş ya da çok şımarık büyütülmüş insanlarda açığa çıkıyor. O sevgiyi, ilgiyi alabilmek için yapabilecekleri her şeyi haklarıymış gibi görüyorlar. Buradaki temel boşluk duygusu gerçekten sevilmiyor veya değer görmüyor olma, zayıflık hissi ve bunlardan kaynaklanan yoğun öfke duygusudur. Bu sebeple de ün, para, şöhret üzerinden değer kazanmak ve diğerlerine üstünlük kurma isteği duyuyorlar. Böylece içlerindeki boşluğu örtmeye çalışıyorlar. Çünkü televizyon programları da bu bağlamda insanların kendilerini göstermeleri için bir oyun alanı oldu. Programdaki eleme ile birlikte hayal kırıklığı ve utanç ortaya çıkıyor. Bu sebeple de büyüklenmeci bir tutum sergileyerek bu hayal kırıklığını yok etmeye ve kendi değerlerini yaratmaya çalışıyorlar.
ÖNEMLİ OLAN ONAY ALMALARI
Aslında kişinin tek amacının başkalarından onay almak. Bunun için de her yola başvuruyorlar. Bunun nerede ne yolla olacağı önemli değil. Önemli olan birilerinin onları bir şekilde fark etmiş olması.
VİCDAN VE EMPATİ YOKSUNLUĞU ÇOK ÖNEMLİ BİR SORUN
Burada da dikkat edilmesi gereken nokta vicdan ve empati yoksunluğudur. Biz anti sosyal kişilik örgütlenmesinde empati ve vicdan yoksunluğundan bahsederiz. Buradaki temel amaç diğerlerine üstünlük kurmak, diğerlerini ürküterek onu bertaraf etmek ve kendini daha fazla ön plana çıkartmaktır. 13-14 yaşından sonra bir birey başka bir canlıya zarar veriyorsa, kurallara uygun olmayan davranışlar sergiliyorsa biz ona davranım bozukluğu deriz. Bu da anti sosyal kişilik örgütlenmesinin altyapısını oluşturur. Benim burada gördüğüm şey de bu kişinin anti sosyal davranışları olduğudur.
“BU İNSANLARIN SINIRLARI YOK”
Başkalarının özgürlüğü ile bizim özgürlüğümüzün sınırları var. İnsanoğlunun, insan olabilmesi için kendi sınırlarını bilmesi gerekiyor. Bir çocuğa kaldırabileceğinden fazla değer, fazla sevgi vermek nasıl ki onu bozuyorsa ihtiyacı olan sevgiyi, ilgiyi vermemek de onu bozar. Burada denge bozukluğundan bahsediyoruz. Ve bu tarz kişilerde de denge çok bozuktur. Bu insanların sınırı yok ve hayvan haklarına saygı duymuyorlar. Her şey sanki onlar için var ve onlar istediğine zarar verebilir, istediğini istediği şekilde kullanabilir olarak yorumluyorlar. Diğerlerinin acı çekebileceğini, incinebileceğini tahmin etmiyor aksine bunu onlara yapmaktan zevk alıyorlar. İşledikleri suçlardan, yaptıkları kötülüklerden keyifle bahsediyorlar.