Jimmy Hoffa, 30 Temmuz 1975'te ABD'nin Detroit kentindeki bir restorandan çıkarken, kimse onu bir daha göremeyeceğini tahmin etmiyordu.
Hakkında polise kayıp ihbarı yapılan Hoffa'nın başına gelenler ABD kriminal soruşturma tarihindeki en gizemli olaylardan biri olarak tarihe geçti, cesedi hâlâ bulunamadı.
ABD tarihindeki en tartışmalı figürlerden biri olan Hoffa, Kamyoncular Sendikası'nın başındaydı ve örgütünde bir kahraman olarak görülüyordu.
Öte yandan Hoffa'yı bir düşman olarak gören çok sayıda kişi de vardı.
Ünlü sendikacının hikayesi, Martin Scorsese'nin yönettiği; Robert de Niro, Al Pacino ve Joe Pesci'nin oynadığı The Irishman filmiyle beyaz perdeye de aktarıldı.
Hoffa'yı oynayan Al Pacino, Variety dergisine verdiği söyleşide "Bu karakterin yoğunluğunu yansıtmaya çalıştım. Yaptığı işe kendini adamış biriydi" dedi ve ekledi:
"Onu araştırdığınızda çok sayıda kitap ve metin olduğunu görüyorsunuz. İyi metinler yardımcı oluyor. Onları çalışıp, bu adamın kim olduğunu anlamaya zamanınızı adayıp onu özümsemeniz gerekiyor."
Peki Jimmy Hoffa nasıl biriydi? Hiç kamyon sürmeden nasıl Kamyoncular Sendikası'nın lideri oldu? Kaybedilmesi nasıl bir nesle damgasını vuran ve hatta John F. Kennedy suikastıyla karşılaştırılan bir gizeme dönüştü?
James Riddle Hoffa, 1914'te, Indiana eyaletinin Brazil kasabasında doğdu.
18 yaşından itibaren ABD'de dönemin en büyük sendikası olan Enternasyonal Kamyoncu Kardeşliği'nin eylemlerine katıldı.
1957'de sendikanın üye sayısı 1 milyona ulaşmıştı. Aynı yıl çeşitli ittifaklar sonucu ve üye sayısını artırma sözüyle Hoffa sendikanın başına seçildi.
Popülerliği öylesine yüksekti ki, 25 yıl boyunca avukatlığını yapmış yoldaşlarından William E. Bufalino, "Kamyoncular Sendikası'nda onun gibisi asla olmayacak" demişti.
Örgütün başına geçtikten sonra popülerliği daha da artan Hoffa, sendikayı ABD'nin en büyük sendikası haline getirdi.
Fakat bu süreçte mafya ile ilişki kurmaya da başladı.
Washington Post ve New York Times gazetelerine göre Hoffa, iş adamlarına baskı yapmaları ve diğer yasa dışı faaliyetler karşılığında gangsterlerin parasını sendika üzerinden aklamayı teklif etti.
Bu hamleyi öğrenen ABD Adalet Bakanı Robert Kennedy, Hoffa'yı en çok eleştiren kişilerden biri oldu. Hoffa'ya hapis cezası verilmesini sağlamak için özel bir ekip kurdu. Sonunda Hoffa cezaevine girdi ama Kennedy'nin arzuladığı gerekçelerle değil.
1964 yılında kendisine yöneltilen çeşitli suçlamalar ve Senato'ya kadar uzanan tartışmaların ardından hakkındaki bir davada jüriyi etkilemek için rüşvet verme girişiminden hapis cezası aldı.
1971'de ABD Başkanı Richard Nixon, Hoffa'yı affetti. Bu adım sendika üyelerinin oyunu almak için yapılan bir hamle olarak görüldü.
Ama affın bir şartı vardı: 10 yıl boyunca sendikal faaliyetlerde bulunmamak.
Bazıları, sendikanın yeni başkanı Frank Fitzsimmons'un koltuğunu Hoffa'ya kaptırmamak için Nixon'dan bu koşulu talep ettiğini savunuyordu.
Hoffa'nın aksine, Fitzsimmons sendika başkanı olduktan sonra örgütün parasıyla limuzin almıştı. Sendikanın sağladığı konuttan ve sınırsız gider yazdırma hakkından son derece memnundu.
Hoffa cezaevinden çıktıktan sonra bu koşula itiraz eden yasal girişimlerde bulunmaya başladı ve 30 Temmuz 1975'te eski ortaklarından, Detroit'in en büyük gangsterlerinden biriyle bir öğle yemeği ayarladı.
13:15'te evden tek başına çıkan Hoffa, eşine 4 gibi eve döneceğini söyledi.
14:15'te eşini aradı ve "Beni ektiler, restoranda kimse yok" dedi. Eşi, kimsenin kendisine haber vermediğini söyledi.
14.27'de ise sendikadan yakın arkadaşı Louis Linteau'yu arayıp ekildiğini söyledi. Linteau, eve dönerken ofisine uğramasını istedi.
Hoffa'nın bilinen son iletişimi bu oldu.
Hoffa'nın kaybolmasının ardından FBI soruşturmasına dahil olan ajanlardan John Anthony BBC'ye verdiği demeçte, "Bu çok zor bir görevdi. 10 yıl önce Hoffa'yı cezaevine gönderen de biz olduğumuz için çevresindeki kimse FBI'a konuşmak istemiyordu" demişti.
TIME dergisinin haberine Hoffa'nın akrabaları, onun restorana Anthony Provenzano ve Anthony Giacalone tarafından davet edildiğini söylüyordu.
Bu kişilerden ilki sendika içinde güçlü bir figürdü ve Hoffa'nın göreve dönmesini istemiyordu. İkincisi ise ünlü bir gangsterdi.
FBI ajanı John Anthony, "Giacolone haşin bir adamdı. Sorgulamak için çiftliğine gittiğimizde tek bir laf alamadık ağzından" demişti.
Hoffa'nın aracı da restoran yakınlarında kilitli bir şekilde bulundu. Araçta hiçbir iz yoktu. Görgü tanığı, itiraf ve delil olmadan FBI'ın soruşturmada ilerlemesi imkansız hale geldi.
Provenzano ve Giacalone restoranda bir yemek ayarlamadıklarını söyledi ve o gün o saatte başka bir mekanda olduklarını kanıtladı.
İlk ortaya atılan senaryolarda fidye için kaçırıldığı veya izini kaybettirmek için isteyerek ortadan kaybolduğu vardı. Ama zamanla öldürüldüğü fikri ağırlık kazanmaya başladı.
İki görgü tanığı Hoffa'ya benzeyen birini bir arabanın arka koltuğunda gördüğünü söyledi. Arabanın şoförünün ise, Hoffa'nın oğlu gibi gördüğü Charles L. O'Brien'a benzediğini aktardılar.
O'Brien hiçbir zaman Hoffa ile birlikte yaşamamıştı, ama babası öldükten sonra Hoffa onun babası gibi olmuştu. Hoffa ölümüyle yarım kalan otobiyografisinde de onu oğlu gibi gördüğünü yazmıştı.
FBI, O'Brien'la görüşmeye gittiğinde arabasının ön koltuğunda kan izleri olduğunu gördü. O'Brien önce o gün Hoffa'nın kaybolduğu saatlerde Giacalone ile bir spor kulübüne gittiğini söyledi. Spor kulübü bunun doğru olmadığını açıkladıktan sonra O'Brien, yerel bir sendika temsilcisine 9 kiloluk bir somon balığı götürdüğünü, kan izinin balıktan kaynaklandığını belirtti.
FBI arabayı detaylı bir şekilde incelemeye aldı. Arabanın yıllar sonra bile Detroit'teki bir FBI garajında olduğuna inanılıyordu. O dönemde basında yer alan haberlerde özel eğitimli köpeklerin Hoffa'nın kokusunu arka koltukta ve bagajda tespit ettiği yer almıştı.
O dönem soruşturmada yer alan FBI ajanlarından Bob Reutter kendi teorisini basınla paylaşamayacağını ama genel anlamda işin içinde kimlerin olduğu ve cesedin nasıl yok edildiği konusunda bir fikri olduğunu söylemişti.
Reutter, bu cinayetin 1961'de sendikanı New York yetkilisi Anthony Castellito'nun öldürülmesiyle büyük bir benzerlik gösterdiğini belirtmişti. 1976 yılında FBI o vakayı çözdü ve Provenzano'ya müebbet hapis cezası verdi.
BBC'ye konuşan FBI ajanı Anthony, "Aylar sonra gayrı resmi bir şekilde en olası gördüğümüz teoriyi açıklamamız istendiğinde Hoffa'nın bir dönem aynı cezaevinde kaldığı ve sorun yaşadığı Provenzano'nun bu işin arkasında olabileceğini söylemiştik" dedi ve ekledi:
"Bence mafyanın bu olayda parmağı var. Aynı gün Hoffa'nın bedenini bir şekilde yok ettiler."
Senato'da ifade veren yeraltı dünyasından bir kaynak ise Hoffa'nın Fitzsimmons ve Provenzano'yu öldürtmeyi planladığını, bunu haber alan ikilinin daha önce harekete geçerek Hoffa'yı öldürttüğünü söylemişti.
1982'de, Hoffa'nın kaybolmasından 7 yıl sonra Michigan eyaleti kendisini ölü ilan etti.
O dönemde sendikacının başına ne gelmiş olabileceğiyle ilgili çılgın teoriler vardı.
Bazıları Amerikan futbolu takımı New York Giants'ın stadyumunun inşaatında çimentoya gömüldüğünü, bazıları da Florida'da bir bataklığa gömüldüğünü iddia ediyordu.
Olayla ilgili en büyük gelişme 2004 yılında yaşandı.
Eski savcı, hukukçu ve Delaware Kıdemli Adalet Bakanı Vekili Charles Brandt o yıl, I Heard You Paint Houses (Boyacılık Yaptığını Duydum) adlı bir kitap yazdı.
Kitapta Brandt, Hoffa'nın koruması olarak çalışan Ed Sheeran (The Irishman filminde Robert De Niro'nun canlandırdığı karakter) tarafından öldürüldüğü yazıyordu.
Fakat aralarında Harvard Üniversitesi'nin yaptığı bir araştırmanın da bulunduğu çok sayıda araştırma, bunun doğru olmadığı sonucuna varmıştı.
Yine de bu, Martin Scorsese'nin kitabın haklarını satın alarak hikayenin sonuna dair kendi yorumuyla beyaz perdeye aktarmasına engel olmadı.
Scorsese, EW dergisine verdiği söyleşide, "Burada ana nokta tarihi gerçekler değil, karakterlerin içinde bulunduğu dünya ve nasıl davrandıkları. Hepsi belli koşullara hapsolmuş karakterler" demişti.
Gizemin çözülmesine dair bir umut ışığı 2012'de, Detroit polisinin "sıra dışı bir durum" nedeniyle kentte bir evi inceleme altına almasından sonra doğmuştu.
FBI evi aylarca inceledi ve sonunda bu sıra dışı durumun Hoffa'yla bir alakası olmadığını açıkladı. FBI ajanı Reutter 1982'de Washington Post'a, "Ne kadar sürerse sürsün bu davada gerçek açığa çıkacak" demişti. Ancak aradan geçen 44 yıl, gizem perdesini aralamaya yetmedi.