Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Cuma akşamı Naci Ağbal'ı Merkez Bankası Başkanlığı görevinden alması sonrası Türk Lirası'nın değerinde yaşanan düşüşün, tüketicilerin alım gücüne de doğrudan ve dolaylı etkileri olması bekleniyor.
Pazartesi günü piyasaların açılmasıyla TL, dolar ve euro karşısında yüzde 10'a yakın değer kaybetti. Kimi uzmanlar yeni bir kur krizinin kapıda olduğu yorumlarını yaptı.
TL'nin Ağustos 2018'deki değer kaybına benzetilen bu düşüşün sonuçlarından birisi, başta gıda olmak üzere birçok üründe fiyat artışları ve tüketicinin alım gücünün biraz daha düşmesi olabilir.
Peki TL'nin yaşadığı değer kayıpları alım gücünü neden bu kadar derinden etkiliyor? Döviz kurlarındaki yükseliş, önümüzdeki dönemde hanehalkını nasıl etkileyecek?
Kur hareketinin tüketiciye en doğrudan etkisi enflasyon üzerinden oluyor.
Birleşik Kamu İş Konfederasyonu'nun Pazartesi günü açıkladığı enflasyon araştırmasında, en fazla tüketilen 76 gıda maddesinin fiyatının yılbaşından bu yana yüzde 9,2 ve son bir yılda da yüzde 29,2 arttığı ortaya kondu.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2020 yılında gıda enflasyonu yüzde 20,61. Ancak birçok uzman, gerçek verilerin bu düzeyin üzerinde olduğu görüşünde.
BBC Türkçe'ye konuşan Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu'na göre, TL'deki her yüzde 10'luk değer kaybına karşılık, enflasyonun yüzde 1,5-2 puanlık artışı öngörülüyor:
"Cuma gününden bu yana TL'de yüzde 10 civarı bir değer kaybı oldu. Dolayısıyla hafta başı yaşanan döviz artışı eğer kalıcı hale gelirse, bunun enflasyon beklentileri üzerinde 1,5-2 puanlık bir ilave etkide bulunması beklenebilir."
Prof. Dr. Aslanoğlu, özellikle ithal girdi bulunan sektörlerde ortalamanın üstünde bir fiyat artışı olduğunu kaydediyor:
"Gıda söz konusu olduğunda, çabuk tüketilen ürünlerden bahsettiğimiz için kur etkisi daha çabuk görülebiliyor. İthal girdi kullanılması ve bunun piyasaya hemen sürülmesi ihtiyacından da kaynaklanıyor. Ev eşyası, otomobil, bilgisayar ve elektronik ürünler, yine kur etkisinin ağırlıklı olarak görüleceği ürünler."
Hafta başında lirada yaşanan değer kaybının özellikle ücretli çalışan kesimin alım gücünde yaratacağı erime, sendikaların da tepkisini çekiyor.
BBC Türkçe'ye konuşan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, enflasyonun yükselmesi durumunda alım gücünde daha hızlı bir gerileme yaşanacağını kaydediyor:
"TL'nin değer kaybı ile beraber iğneden ipliğe her şeyin pahalılaştığı bir sır değil. Hükümet ne kadar aksini iddia etse de çalışanlar olarak bizler, bu gerçeği çarşıda, pazarda, markette, eve gelen faturalarda her gün yaşıyoruz.
"Ülkemizde ücretler zaten ciddi biçimde baskılanmış iken, pandemi nedeniyle bu baskı artmış iken, yükselen enflasyon nedeniyle alım gücünde daha hızlı bir gerileme yaşanacak. Buna karşı hükümetin acil sosyal politika önlemleri alması gerekiyor.
"Asgari ücret üzerindeki vergi ve kesinti yükünün kaldırılarak, asgari ücretin brütünün net ödenmesi ilk elden hızla alınması mümkün ve zorunlu olan bir önlem olarak öne çıkıyor."
İktisatçı Prof. Dr. Oğuz Oyan da Türk lirasının değer kaybının özellikle gıda fiyatlarına hızlı yansımasının nedenini iki başlıkta açıklıyor:
"Türkiye'nin hem yüksek oranda ithalatçı bir ekonomi olması, hem de 2000 sonrası uygulanan IMF ve Dünya Bankası politikalarıyla tarımı olumsuz etkileyen büyük bir yapısal dönüşümün gerçekleşmesi, bu konuda etkili oldu."
Oyan'a göre Türkiye'nin girdiler bakımından 2000 öncesinden gelen bir ithalatçı kimliği vardı ancak bu daha da pekişti:
"Türkiye tarımda da ithalatçı konumuna geldi. Gübre, mazot, ilaç gibi girdilerin çoğu zaten petrol türevi ürünlerdir. İthalatçı kimliğin daha da pekişmesiyle, kurun çok hızlı olarak gıda fiyatlarına yansıma riski var.
"Üretim maliyetlerinin yanı sıra, tarım ürünleri, kiloda ağır çeken ürünlerdir ve ulaşım maliyetleri yüksektir. Bu da enerji fiyatları üzerinden, dolayısıyla kur ve ithalat üzerinden fiyatlara yansır. Dolayısıyla TL'nin değer kaybıyla tarımda genel fiyat düzeyinin yükselmesi bakımından hızlı geçişler olur."
Kurdaki hareketliliğin tüketici alım gücünü etkilemesinin bir diğer ayağı, tüketici güven endeksinin düşmesi üzerinden yaşanıyor.
Prof. Dr. Aslanoğlu, "Döviz kuru, tüketici güven endeksini en çok etkileyen faktörlerden biridir. Bunun iç talep üzerinde olumsuz yansımaları olabilir. Aynı zamanda büyüme ve istihdam üzerine yansımaları olabilir, ki bu da maalesef döviz kurundaki artışın tüketici alım gücüne ücretler yoluyla yansıyabileceği ikinci bir kanaldır" diyor.
Prof. Dr. Oğuz Oyan, döviz kurundaki artışın dolaylı ve uzun vadeli etkilerine de işaret ederek, borçlanma maliyetlerinin artmasının ekonomi üzerinde kritik rol oynadığını vurguluyor:
"Kur artışları, Türkiye gibi ülkelerde, bir yılda ödemesi gereken borç miktarı bakımından çok ciddi bir maliyet anlamına gelir. Türkiye'nin dış borç stoğunun 450 milyar dolar düzeylerine çıktığını düşünürsek, bu borç stoğuna da yansır.
"Kurdaki artış, hem devletin hem özel sektörün borç maliyetlerini artırır. Kredi risk primi CDS'ler Cuma gününe göre 170 puan arttı ve 480 puanı gördü. Dolayısıyla dışarıdan borçlanma maliyetleri çok yükseldi."
"Çift yönlü olarak etkiden bahsedebiliriz: Hem ödenmesi gereken borçların TL karşılığı yükseliyor, hem de borçları ödemek için yeniden dışarıdan borçlanacak olanlar için maliyet artıyor. Şirketlerin bilançolarının bozulmasına ve iflaslara yol açabilir."
Oğuz Oyan, tüm bu tablonun yeni bir yoksullaşma eğilimi doğuracağını, yatırımların azalacağını ve işsizliğin artacağını kaydediyor:
"Kurdaki hareket, örneğin enerjiyi kullanan bütün sanayiyi etkiler. Bütün ulaşım maliyetlerini yukarı çeker. Bütün hizmet sektörünü etkiler. Etkiyi hissetmeyecek bir sektör düşünemiyorum.
"Hepimizin gelirinin dolar cinsinden aşağı çekilmesidir. Yarın Türkiye'den yurtdışına çıkacak bir turistin, on kere düşünmesi gerekir, parası pula dönmüştür."
Uzmanlara göre Türkiye döviz kurunu düşürmek için kullanabileceği araçlarda sorun yaşıyor.
Türkiye'nin döviz rezervlerini tükettiğini, "elinde kalan tek silah" olan faiz aracını da kullanımdan çektiğini belirten Prof. Dr. Oyan, "Bu dışa açık bir ekonomide önemli bir zaaftır. Faiz ya da döviz silahını kullanmanız gerekir. Türkiye ekonomik enstrumanları tükettiği gibi, siyasi güven unsurunu da yok etmiş durumda. Sonuncunun yerine konması çok daha zor" diyor.
Merkez Bankası Başkanlığına atanan Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu ilk açıklamasında enflasyon hedefine odaklanacaklarının sinyalini verdi. Öte yandan Fitch gibi kredi değerlendirme kuruluşları, Kavcıoğlu'nun geçmiş dönemdeki açıklamalarının enflasyonla mücadelede atılacak adımlar konusunda şüphe uyandırdığına dikkat çekiyor.