Küba'nın başkenti Havana'nın sokaklarında sahipsiz kediler ve köpekler cirit atıyor. Devlet bu hayvanlarla ilgili pek bir şey yapmadığından bu canların sorumluluğu halkın omuzlarında.
Kız kardeşim, ailemizin kedisi Pippit 1991 yılında öldüğünde hiç üzülmüş görünmediğimi arada bir hatırlatır. Sıska bir tekir olan Pippit, bizimle birlikte bir kediden bekleneceğinden çok daha uzun bir ömür sürmüş ve 21 yaşındayken ölmüştü.
Sabah kalkıp da Pippit'in geceyi çıkaramadığını gördüğümde, bunu kız kardeşime haber verme sorumluluğunu üstüme almıştım. Hassasiyet ve incelikten nasibimi pek almamış 15 yaşında bir ergen olarak odasına aniden girip "Helen, kedi öldü" demişim. Helen bunu hiç unutmadı.
Bu yazı aynı zamanda Helen'den, çocukluğumuzun muhtemelen bu en duyarsız davranışı için özür dileme vesilesi olsun.
Kamu hizmetlerinin devlet eliyle görüldüğü bu adada, devletin sokak hayvanlarını korumakla ilgili merkezi bir kurumu yok.
O nedenle hayvanların yaşamı mahalle sakinlerine, esnafına bağlı.
Bir de himaye altına alınan sokak köpekleri var.
Merkez Bankası'ndan tutun Metal İşçiliği Müzesi'ne kadar, mahalledeki onu aşkın devlet kurumunun her biri bir çok sokak köpeğini sahipleniyor.
Bu sisteme göre sokak köpeklerine birer isim ve kimlik kartı veriliyor ve bu tasmalarına iliştiriliyor.
Himaye sistemi gereğince bu eski sokak köpekleri günün büyük kısmında uykulu uykulu pinekleseler de, artık resmen devlet kuruluşunun bekçi köpekleri sayılıyorlar.
Belediye de Eski Havana mahallesinde sokak kedi ve köpeklerini kısırlaştırma programı yürütüyor ama az sayıdaki gönüllü hayvan koruma örgütü genellikle sokak hayvanlarının ihtiyaçları karşısında yetersiz kalıyor.
Kübalıların genel olarak daha çok köpek seven bir millet olduğunu söyleyebiliriz.
Geçimini zar zor sağlayan insanlar bile köpek besliyorlar.
Kedilere aynı sevginin gösterildiğini söylemek zor. Özellikle de sokak kedilerine.
Kız arkadaşımla beraber biz de üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz.
Bir gece şiddetli yağış altında yarı boğulmuş olarak bulduğumuz iki yavru kediyi eve aldık.
Honorato ve Carilda adlı bu kediler şimdi kız arkadaşımın annesinin evine yerleşti.
Fakat en özel olan Django ile ilişkim.
Sarılı beyazlı bir erkek kedi olan Django, yaşadığımız apartmanın otoparkında dünyaya geldi.
Arabayı her park edişimizde zayıf miyavlamasını duyar gibi oluyorduk.
Django çok küçükken ısınmak için genellikle apartmandaki diplomatların dev dört çekerli araçlarından birinin motoruna giriyor orda uyuyordu.
Biraz daha büyüdüğünde otoparktan çıkmaya başladı ve hemen apartmanın himayesine alındı.
Biz ve Rus komşularımız ona yemek bırakıyordu.
Apartmanın bir gece klübünde koruma olabilecek kadar iri yapılı kapıcısı Sindi de bu pırtık sokak kedisine bizim kadar bağlandı.
Ona Django adını Küba'ya ziyaretime gelen annem koydu çok da yakıştı.
İlk görüşte aşk gibiydi bu.
Akşamları her işi, muhabbeti yarıda kesip onu beslemeye çıkıyor, onun için Meksika'dan gayet pahalı özel mama getirtiyorduk.
Django'nun yaşam standardı, Havana'nın ortalama sokak kedisinin hayli üzerine çıkmıştı.
Tabi bu, bahçeye çok sayıda yeni kedi çekti. Bir ara sayıları dörde kadar çıktı.
Kaygılanmaya başlamıştık.Gürültü yapıyor ya da etrafı kirletiyor diye kedi ve köpeklere fare zehiri karıştırılmış mama vermenin yaygın bir yöntem olduğunu duyuyorduk.
Ya da bazen birileri kedi ve köpekleri arabanın bagajına atıp şehir dışına bırakıyordu.
Sonunda zavallı Django'nun başına bunlar gelmedi ama, 70. caddeden hızla gelen bir arabanın tekerlerinin altında kaldı, trafik kurbanı oldu.
2016 yılı sona ererken bütün medya bu yıl ölen ünlülerin listesi ve hayat hikayeleriyle dolu.
Fakat gelin yılın son gecesinde yaşama veda eden, bu biraz pasaklı, biraz pırtık, ama çok sevilen sarı beyaz sokak kedisi Django'yu anmaya da bir dakikamızı ayıralım.