İSTANBUL (AA) - GÜLSÜM İNCEKAYA - Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Soyalp Tamçelik, Türkiye'nin yıl sonuna kadar Doğu Akdeniz'de iki ayrı doğal gaz sondajı yapacağını belirterek, ''Enerjide dışa bağımlı olan ülkemiz hem Karadeniz'de hem Akdeniz'de aksiyonel bir politika izlemek zorundadır. Bunu yapmaya hem kudreti hem egemenliği hem de salahiyeti vardır.'' dedi.
Prof. Dr. Tamçelik, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın ''Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin onay vermediği hiçbir projenin oldu bittiye getirilmesine müsaade etmeyiz. Başta denizlerde olmak üzere petrol ve doğal gaz kaynağı aramalarına hız verdik'' yönündeki açıklamalarını, Mısır, İsrail, Yunanistan, İtalya ve Kıbrıs Rum Kesimi'nin, Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı Projesi ile ilgili tartışmaları, AA muhabirine değerlendirdi.
Prof.Dr. Tamçelik, Doğu Akdeniz'deki enerji politiğinin, uluslararası sistemin ana nirengi noktalarından bir haline geldiğini söyledi.
Doğu Akdeniz'in, özellikle Orta Doğu'nun sağında, Afrika'nın kuzeyinde olması ve Türkiye'nin de enerji koridorlarında transit ülke konumunda olması açısından ehemmiyet arz ettiğini vurgulayan Tamçelik, ''Orta Doğu'da yaşanan serencam bozukluğu ister istemez bölgedeki enerji politiğine etki ediyor. Kıbrıs meselesinin öne çıkması da enerji boyutuna başka bir katkı sağlıyor. İsrail bölgesinde 2010'da bulunan 1 trilyon metreküplük doğal gaz rezervi, hemen akabinde Mısır'da bulunan 6,3 trilyon metreküplük ciddi bir rezerv, Avrupa'nın da enerji talebi açısından Rusya'ya bağımlılığını azaltabilmek için ilgisini bu bölgeye çekti. Konu, Kıbrıs adasının güneyindeki 12. ve 13. parsellerde bulunan doğal gaz yatakları ile birlikte bir bütünlük arz ediyor.'' diye konuştu.
Tamçelik, Doğu Akdeniz'deki enerji politiğinde, Türkiye'yi dışlayan ve adadaki Türkleri yok sayan bir siyasal pozisyon geliştirildiğine dikkati çekerek, bu oluşumun arkasında her ne kadar Mısır, İsrail, Yunanistan varmış gibi dursa da asıl etkenin, enerjide Rusya'ya bağımlılığını azaltmak için AB ve Rusya'nın Orta Doğu'da ve Doğu Akdeniz'deki konumunu zayıflatmak isteyen ABD'nin olduğunu anlattı.
Bu projenin hayata geçirilmesi açısından en önemli adımın 2017 yılında imzalanan Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı Projesi olduğunu hatırlatan Tamçelik, şunları kaydetti:
''Bu projenin öncü rolünü üstlenen Yunanistan, İsrail ve İtalya'dır. Bu İtalya'nın kendi başına düşündüğü bir akıl değildir. Yunanistan da kendi başına düşünmemiştir. Burada 2025 yılında çıkacak olan gazı Avrupa'ya aktarma gayeleri vardır. Böylece Rusya'dan aldıkları doğal gaz tedricen azalacaktır. Lakin bu sistem içerisinde bir handikap var. Kıbrıs Cumhuriyeti'ni adanın bir bütünüymüş gibi davranarak, Kıbrıslı Türkleri paydaş olarak görmeyen bir tavır içerisine girerek, adanın kuzeyinde 1959-60 Zürih ve Londra anlaşmalarıyla paydaş durumunda olan Türkiye'yi de yok sayarak bir Doğu Akdeniz enerji politik koridoru oluşturmaya kalkıştılar. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) bu koridorda kendisini, Afrodit olarak ifade edilen bölge ile Tamar ve Leviathan denilen bölgelere entegre ederek yer almaya çalışıyor.
Afrodit bölgesinde bulunan doğalgazın miktarı 129 milyar metreküp. Halbuki biz biliyoruz ki bir doğalgaz rafinerisi açabilmemiz için ihtiyaç duyulan miktar minimum 250 milyar metreküptür. Dolayısıyla GKRY'nin bunu tek başına finanse etmesi mümkün değildir. GKRY burada İsrail ve Mısır'la entegre bir şekilde davranarak Akdeniz havzasının en en derin noktasında (ki bu yaklaşık 2400 metredir) boru hattı geçirerek Girit'e, oradan Yunanistan anakarasına oradan da İtalya'ya taşıyarak Türkiye ve KKTC'yi pasifize ederek bir enerji koridoru oluşturmaya çalışıyor.''
- ''Türkiye egemenlik haklarını korumak zorunda''
Prof. Dr. Tamçelik, Türkiye'nin, ahde vefa prensibi, uluslararası hukuktan kaynaklanan kazanımları, Kıbrıs anlaşmalarından elde ettiği hakları ve tarihi misyonu çerçevesinde Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı Projesi'ni kabul etmediğini vurguladı.
Türkiye'nin, Türk haklarını ve Doğu Akdeniz'deki egemenlik haklarını korumak durumunda olduğuna dikkati çeken Soyalp Tamçelik, ''Türkiye nasıl ki Edirne'den Kars'a bütün şehirlerini korumak zorundaysa buraların münhasır ekonomik haklarını da korumak zorundadır. Sadece kara toprak vatan değildir, mavi deniz de mavi toprak olarak değerlendirilir, buraları da Misak-ı Milli sınırları içindedir. Türkiye bu Misak-ı Milli'yi deniz hukukunda da korumak zorundadır. Çünkü bunun hilafına davrandığı andan itibaren Doğu Akdeniz'de elde edeceği münhasır ekonomik alanıyla ilgili olarak geri adım atmak zorunda kalır. Türkiye bu riski ortadan kaldırmaya çalışıyor.'' değerlendirmesinde bulundu
- ''İki sondaj birden yapılacak''
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de hidrokarbon yataklarını araştıracak iki gemi satın aldığını anımsatan Prof. Dr. Tamçelik, şöyle devam etti:
''Türkiye'nin bu yıl itibarıyla bir açık denizde diğeri sığ sularda olmak üzere iki sondaj birden yapması bekleniyor. Türkiye, Akdeniz'in bu bölgesinde tarihi ve hukuki egemenlik haklarına, sondaj yapacak kudrete, egemenliğe, salahiyete haiz olduğunu göstermek zorundadır ve bu onun nişanesidir. Burada soru Türkiye'nin niye yaptığı değil daha önce neden yapmadığıdır. Eğer bu soru daha önce sorulmuş olsaydı çok daha önemli olabilirdi. Ama zararın neresinden dönerseniz kardır.
Türkiye ile KKTC arasında imzalanan protokoller gereği Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın (TPAO), hem KKTC hem Türkiye'de hem de Doğu Akdeniz münhasır ekonomik sahalarında istediği zaman, istediği yerde sondaj yapma hakkı vardır. Bu hak bize nereden geliyor diye sorduğumuzda, Zürih ve Londra anlaşmalarından gelmekte ve Kıbrıs kurucu anlaşmalarından gelmektedir. Türkiye'nin, KKTC'nin her santimmetresinde hem denizde hem de FIR hattında hakkı vardır. Bu hak aynı zamanda GKRY'nin bölgelerine de şamildir.''
- ''Akdeniz'de FIR hattı uygulanabilir bir proje değil''
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Soyalp Tamçelik, GKRY'nin, İsrail, Yunanistan, İtalya ve Mısır'la bir araya gelerek Akdeniz'de bir FIR (uçuş bilgi bölgesi) hattı oluşturmaya çalıştığını, fakat bunun uygulanabilir bir proje olmadığını aktardı.
Prof. Dr. Tamçelik, sözlerini şöyle tamamladı:
''Afrodit ve Leviathan bölgelerinden çıkarılacak gazın GKRY'nin kendi sahasından çıkarılacak gazla birlikte Girit'e, oradan Yunanistan üzerinden İtalya'ya ulaştırılmasının maliyeti yaklaşık 6 milyar avrodur. Bu paranın geri dönüşü ise 30 ila 50 yıl arasındadır. Fiziki olarak da denizin o kadar derinliğinden boru hattı döşenmesi bugüne kadar görülmüş şey değildir. Bahsettiğimiz derinlik 2 bin 400 metre. Türkiye ile Rusya arasında Karadeniz'den geçen hattın derinliği ise 300-400 metredir.
Halbuki Türkiye ile KKTC arasındaki mesafe 68 kilometredir. Mısır, İsrail, Kıbrıs mesafesi 300 kilometredir. Bu hat Türkiye'ye bağlansa, Türkiye'deki mevcut şebeke üzerinden İtalya'ya gönderilse bu en ucuz en kolay yöntem olurdu. Bu projenin taraflarının ortak akıl sonucu imkanları ve alt yapısı hazır olan Türkiye rotasını tercih edeceğini düşünüyorum. Dolayısıyla Türkiye'nin bugün attığı adımlar doğrudur. Keşke bunlar daha önce yapılmış olsaydı. Enerjide dışa bağımlı olan ülkemiz hem Karadeniz'de hem Akdeniz'de aksiyonel bir politika izlemek zorundadır. Bunu yapmaya hem kudreti hem egemenliği hem de salahiyeti vardır.''