Almanya Başbakanı Olaf Scholz başbakanlığındaki koalisyon hükümeti Alman Federal Meclisi'nde yemin ederek resmen göreve başladı.
Scholz'un hükümetinde Dışişleri Bakanlığı'na Yeşiller'in son dönemde yıldızı parlayan üyesi Annalena Baerbock atandı. Baerbock, Almanya'nın ilk kadın dışişleri bakanı olarak görev yapacak.
Yine Yeşiller'den Cem Özdemir, ilk Türk kökenli bakan olarak tarım politikalarından sorumlu olacak.
Ankara ile Berlin arasındaki ilk resmi iletişimin resmi tebrik mesajları aracılığıyla olması bekleniyor.
Listenin en üst sıralarında yer almamasına karşın Türkiye ile ikili ilişkilerin, yeni Alman hükümetinin gündeminde ağırlıklı ve önemli bir yer kaplayacağı öngörülüyor.
Koalisyon protokolünde önemli bir AB komşusu ve NATO partneri olarak tanımlanan Türkiye'de iç ve dış siyasi gerilimler kaygı verici olarak tanımlanıyor.
Berlin'in, Merkel döneminde olduğu gibi, Türkiye-AB ilişkilerinin seyrinde de ciddi rol oynamasına kesin gözle bakılıyor.
Yeni Alman hükümetinin insan hakları ve demokratik değerler konusundaki tavrının daha keskinleşeceği genel bir kabul olarak görülürken, bu unsurun Türkiye ile bağlarda hem ikili hem de AB açısından daha fazla zorluk ve hassasiyet getireceği kaydediliyor.
Ankara ve Berlin'de yapılan değerlendirmelerde, Almanya'da yeni bir hükümet olmasına karşın ilişkilerin temel parametrelerinde bir değişiklik olmadığına, Almanya'nın Türkiye'nin en önemli ekonomik ortağı statüsünün devam ettiğine ve yaklaşık 3 milyondan fazla Türkün Almanya'nın gelişimine katkı verdiği gerçeğine dikkat çekiliyor.
Ayrıca Türkiye'nin bölgesinde oynadığı aktif rol, Afganistan ve Libya gibi süreçlerdeki etkileri de geçen dönemde olduğu gibi Türk-Alman işbirliği ve diyaloğunun parçası olmaya devam edecek gibi görünüyor.
Türk-Alman ilişkilerinin yürütülmesinde her ne kadar ağırlıklı rol Dışişleri Bakanı Baerbock'da da olsa seçim kampanyası sırasında Türkiye ile ilişkilere çok önem vereceğini açıklamış olan Başbakan Olaf Scholz'ün de devrede olacağı ve ilişkilerin savrulmadan devam etmesi için Merkel'in izlediği gibi bir tutumu devam ettireceği öngörülüyor.
Bu unsurlar ışığında ileriki dönemde Ankara-Berlin ilişkilerini etkileyebilecek şu zorlu unsurlar öne çıkıyor:
Demokratik değerler: Hristiyan Demokrat Merkel'e yöneltilen eleştirilerden en önemlisi Türkiye'de son yıllarda yaşanan demokratik gerileme ve insan hakları ihlallerini gerektiği kadar ön plana çıkartmaması olmuştu.
Sosyal demokrat ve yeşillerin liderliğindeki hükümetin ise Türkiye ile ilişkileri kurgularken, demokrasi kriterine öncelik vermesinin sürpriz olmayacağı kaydediliyor.
Özellikle Dışişleri Bakanı Baerbock'un demokrasiyi dış politikanın odağına oturtacağına ilişkin açıklamaları ve Türkiye'de yaşanan insan hakları sorunlarına doğrudan atıf yapması ilişkilerin hem bugünü hem de geleceği açısından yaşanabilecek sıkıntıların işareti olarak değerlendiriliyor.
Türk-Alman ilişkilerini yakından takip eden birçoklarına göre, demokrasi unsuru özellikle Türkiye'de yaklaşan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri sürecinde ön plana çıkabilme potansiyeli taşıyor.
2017 anayasa referandumu öncesinde yaşandığı gibi Türkiye'deki sert siyasi çatışmanın Almanya'ya yansımaması Berlin'in önem vereceği konulardan bir tanesi.
Bununla birlikte, Türkiye'deki seçimlerin adil, şeffaf ve güvenlik içerisinde gerçekleşmesi de Berlin'in yakından takip edeceği bir süreç olacak.
Kürt sorunu, HDP'nin kapatılma davası, Selahattin Demirtaş'ın tutukluğunun devam etmesi, basın ve ifade özgürlüğünde yaşanan sıkıntılar zaman zaman Türk ve Alman dışişleri bakanlarını karşı karşıya getirebilecek süreçler olarak değerlendiriliyor.
Bu kapsamda, bir önceki Alman hükümetinin başlattığı "örtülü silah ambargosunun" yeni hükümet tarafından daha da kesin şekilde uygulanacağı değerlendiriliyor.
Kavala davası: İş insanı Osman Kavala davası, bu sürecin önemli sembollerinden biri olmaya devam edecek.
Aralarında Almanya Büyükelçisi'nin de olduğu 10 büyükelçinin Kavala'nın serbest bırakılması çağrısının yarattığı "istenmeyan adam" bunalımının çözülmesinin ardından, bu sefer Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını uygulamadığı gerekçesiyle "ihlal sürecini" başlatmış olması, konunun Türkiye ile Batı başkentleri arasında ciddi sorun yaratmaya devam edeceğini gösteriyor.
Avrupa Konseyi'ndeki oylama sırasında AB blokunun tam olarak Türkiye karşıtı karar vermesine çalışan Almanya'nın Kavala duruşmasının ve Strasbourg sürecinin bundan sonraki aşamalarında da aktif olacağı öngörülüyor.
Brüksel'le umut verici adım yok: Almanya'da yeni hükümetin başındaki Başbakan Scholz, önceki açıklamalarında AB politikalarında Fransa ile birlikte hareket edeceği mesajını vermişti.
AB'nin son İlerleme Raporu'nda da belirtildiği gibi Türkiye'nin AB'den uzaklaşmaya devam ediyor olması ve tam üyelik sürecinin fiilen donmuş olması düşüncesi Berlin'in güçlü şekilde paylaştığı bir nokta.
Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin tam olarak kesilmesine karşı olsa da yeni Alman hükümetinin gümrük birliğinin güncellenmesi, vize serbestisinin sağlanması gibi alanlarda acele adım atmayacağı da kaydediliyor.
Göç mutabakatı devam: Almanya'nın eski başbakanı Merkel, Türkiye'ye yaptığı son ziyaret sırasında yeni Alman hükümetinin Türkiye ile yapılan 2016 göç mutabakatını devam ettirmesi ve 4 milyona yakın mülteci barındıran bu ülkeye yardım ve işbirliğini devam ettirmesi çağrısında bulunmuştu.
Ankara ve Berlin'de yapılan değerlendirmeler, göç mutabakatının iki başkent arasındaki diyaloğun önemli ayaklarından biri olmaya devam edeceğine işaret ediyor.
Türkiye üzerinden Avrupa'ya insan kaçakçılığı ve diğer düzensiz göçmen hareketleri konusunda da temasların artacağı kaydediliyor.
Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'de olası gerilim: Türkiye-AB ilişkilerini 2020 senesinde en çok zorlayan konu Türkiye ile Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti arasında Doğu Akdeniz'de yaşanan hidrokarbon faaliyetleri olmuştu.
2021 başından itibaren gerilimin azalması ve Türk-Yunan diyaloğunun canlanması sayesinde, Brüksel-Ankara diyaloğu da yeniden canlanmış ve özelikle enerji, ekonomi gibi alanlarda ivme kazanmaya başlamıştı.
Yeni Alman hükümetinin, Türkiye-AB sorununa dönüşen Doğu Akdeniz konusunun yeniden alevlendirilmemesi için Ankara ve Atina arasında diyaloğu canlı tutacağı ancak olası bir gerilimde Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yanında yer alacağı öngörülüyor.
Libya ilk sınama: Her ikisi de NATO üyesi olan Türkiye ve Almanya, farklı pozisyonlarda olsalar da birçok uluslararası sorunda birlikte yer alıyorlar. Afganistan ve Libya süreçlerinde benzer pozisyonlarda yer alan ve işbirliği gösteren iki ülke, Suriye'nin İdlib bölgesindeki gelişmeleri de aynı perspektiften takip ediyor. Ancak Türkiye'nin Suriye'nin kuzeydoğusuna olası yeni bir askeri harekatının Ankara-Berlin ilişkilerine ciddi olumsuz etki yapacağı vurgulanıyor. Ankara ile Berlin'deki yeni hükümetin ilk ortak çalışma noktası ise 24 Aralık'ta seçimlerin yapılması beklenen Libya olacak.
Rusya ile ilişkiler: Bu çatışma alanlarının dışında Türkiye'nin öneminin görüldüğü bir başka platform ise giderek artan Ukrayna-Rusya gerilimi.
Son önemde yaşanan gelişmeler, 2021 sonu ve 2022 başından itibaren Karadeniz'in içine NATO ve AB'yi de çekecek şekilde en önemli küresel çatışma alanı olabileceği kaygılarını artırıyor.
Bu gerilimin olası bir sıcak çatışmaya dönmesi durumunda Türkiye'nin oynayacağı role dikkat çekilirken, Ankara'nın gerilimin düşmesi için Moskova ile var olan aktif diyalog kanallarını kullanarak etkisini gösterebileceği öngörülüyor.