Türkiye Asırlık Camileriyle Ramazanı Karşılayacak -Kimi Yapıldığı Dönemin Ihtişamını Kimi De O Dönemin Sadeliğini Yansıtan Asırlık Camiler Bu Yıl Da Ramazana Hazır

Kimi zaman yapıldığı dönemin ihtişamını kimi zaman da sadeliğini yansıtan, asırlardır günde 5 vakit cemaatini ağırlayan Türkiye'nin asırlık camileri, bu

Kimi zaman yapıldığı dönemin ihtişamını kimi zaman da sadeliğini yansıtan, asırlardır günde 5 vakit cemaatini ağırlayan Türkiye'nin asırlık camileri, bu yıl da ramazan ayında ibadet edecek müslümanlara hizmet vermek için hazırlanıyor.

Dış mimarileri, işlemeleri, minareleri, kubbeleri ve diğer özellikleriyle bulundukları bölgelere hayat kazandırıp şehrin de simgesi haline gelen camiler, ramazan ayında sadece birer ibadethane değil, eğitim ve kültür hizmeti kapsamında da müslümanların beklentilerine cevap veriyor.

Reklam
Reklam

Bursa İl Müftüsü Mahmut Gündüz, Ramazan Ayı'nın başlamasına sayılı günler kala hazırlıkların sürdüğünü belirterek, "21 camide hatimle teravih kılınacak, 26 camide itikafa girilecek, 7 camiye mahya asılacak" dedi.

Gündüz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, geçen ay 17 ilçe müftüsü ile İnegöl'de bir araya gelerek Ramazan Ayı hazırlıklarını gözden geçirdiklerini ve vatandaşların ibadetlerini rahat bir şekilde yapabilmeleri için gerekli tedbirleri aldıklarını söyledi.

Ramazan ayı boyunca Bursa çapındaki camilerin genel temizliğine daha fazla dikkat edeceklerini belirten Gündüz, ses cihazlarının mübarek ay öncesi yeniden elden geçirildiğini ifade etti.

Ramazan Ayı'nda daha bir aşkla çalıştıklarını dile getiren Gündüz, "Yaptığımız çalışmalar neticesinde, 21 camide hatimle teravih kılınacak, 26 camide itikafa girilecek, 7 camiye mahya asılacak. Bayanlara özel olarak 10 vaize ise çeşitli camilerde programlar yapacak. Ayrıca bin aydan daha hayırlı olduğuna inandığımız Kadir Gecesi'nde toplam 35 camimiz sabaha kadar ibadete açık olacak" diye konuştu.

Reklam
Reklam

İtikafa girme geleneği hakkında bilgi veren Gündüz, şunları söyledi:

"İtikaf, ramazanın son on gününde Peygamber efendimizin dünyevi tüm işlerden elini çekerek, gecesini-gündüzünü ibadetle geçirmesi için bir camide inzivaya çekilmesidir. Bu sünneti yaşatmak için Bursa genelinde 26 cami belirledik. Tabi itikafa girmenin bir takım gereklilikleri olduğu için bu ibadet şeklini yerine getirmek isteyen vatandaşlarımızın mutlaka müftülüklere müracaat etmesi gerekiyor. Hangi camide itikafa girmek istiyorlarsa oranın müftülüğüne gitmeleri gerekiyor. Bu vatandaşlarımız, karşılıklı görüşmeler yapıldıktan sonra itikafa yönlendirilecek."

İlçe müftüleri ile yaptıkları hazırlık toplantılarının devam edeceğini vurgulayan Gündüz, vatandaşların şikayetlerine kulak verdiklerini, teravihlerin normal ölçülerde kılınması hususunda din görevlilerine uyarılarda bulunduklarını bildirdi.

Gündüz, ramazan ayının yaz mevsimi içinde olması nedeniyle cemaatin usandırılmaması gerektiğini dile getirerek, "Teravih namazları ne milleti bıktıracak ölçüde ağır ne de namazı fesat edecek bir hızlılıkta olacak. Acele namaz kılınmayacak, orta bir yol tutulması istenecek. En çok şikayet aldığımız konulardan biri de cemaat olmadığı gerekçesiyle akşam namazına görevli arkadaşların gelmemesidir. Görevli arkadaşlar görevlerinin başında her zaman olacak. Kadrosu bulunmayan yerlere fahri olarak görevlendirme yapacağız" dedi.

Reklam
Reklam

-"Zengin ile fakiri aynı sofra etrafında buluşturacağız"-

Gündüz, il genelinde durumu iyi olan 15 kadar cami derneğinin yoksul vatandaşların istifade edeceği kapsamlı iftar yemekleri vereceğini söyledi.

Bunun yanı sıra Diyanet İşleri Başkanlığı ve Diyanet Vakfı'nın birlikte düzenlediği organizasyonda yurt genelinde 19 ilde iftar yemeği verilmesinin gündemde olduğunu belirten Gündüz, şunları kaydetti:

"Bu kapsamda biz de Bursa olarak, Ramazan ayının ikinci Cuma gününde bu iftar programını yapacağız. Ulaşabildiğimiz tüm yoksulların bizzat ulaşımını da üstlenerek, zengin ile fakiri aynı sofra etrafında buluşturacağız. Bir çok kurum ve kuruluş Ramazan dolayısıyla iftar yemekleri veriyor. Bu yemeklerde mütevazı olmak gerekir. Sanat erbabı, iş erbabı kendi aralarında bir araya geliyorlar ancak bu yetmez, sofralarımızda gösterişe yer vermeden kendi aralarında olmaktan ziyade mümkün olduğunca durumu olmayanları da davet etmek gerekir."

-ÇANAKKALE-

Eceabat ilçesine bağlı Kilithabir köyünde bulunan Tarihi Tabip Hasan Paşa Camisi cemaati, Ramazan ayında teravih namazını boğaz manzarası eşliğinde kılacak.

Reklam
Reklam

Kilitbahir Cami İmam Hatibi Mehmet Ali Öncer, yaklaşan Ramazan ayı dolayısıyla camide farklı bir program ya da etkinliğin olmayacağını söyledi.

Öncer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, camide hatim programı düzenleneceğini belirterek, normal günlerden farklı olarak teravih namazının kılınacağını bildirdi.

Tarihi caminin boğaza nazır olmasının, onu ayrıcalıklı kıldığını ifade eden Öncer, "Namaz arasında, oturduğunuz yerden dahi boğazın ve geçen gemilerin görülmesi mümkün. Etrafında, atalarımızın ayak izlerini taşıyan kalelerin ve surların olması, camimizi ayrıcalıklı kılan temel özelliklerindendir. 1659 yılında yapılan caminin manzarası çok güzel" dedi.

Tarihi caminin emekli imamı aynı zamanda alan kılavuzu Ertekin Köse ise Tabip Hasan Paşa Camisi'nin, Kiltbahir köyünde yapılan camilerin sonuncusu olduğunu söyledi.

Köyde, Kırklar, Fatih, Cahidi Sultan, Ebu Fetih, Rüstem Paşa ve Tabip Hasan camileri ile namazgah gibi çok sayıda tarihi mekanın bulunduğunu ifade eden Köse, şöyle dedi:

"Bunun sebebi Osmanlı'nın ileri gelenlerinin bu yerleşim alanında yaşamasıdır. 1893 yılında II. Abdülhamit döneminde Kilitbahir kalelerinin ihata duvarları yapılırken buradaki kitabede, 'II. Abdülhamit Han döneminde inşa ve tadil olunmuştur' yazıyor. Tabip Hasan Paşa Camisi'nin kitabesinde de, 1893 yılında Sultan II. Abdülhamit'in annesinin hayratına tekrar bir onarımdan geçtiğinden bahsediliyor. Ancak caminin, 1659 yılında Seddülbahir Kalesi ile birlikte yapıldığı ifade ediliyor.

Reklam
Reklam

Cami, 2007-2008 yıllarında tekrar bir onarım gördü, bahçe düzenlemesi yapıldı. Kubbesinde İhlas suresi yazar. Genelde camilerin yapılış tarihleri Osmanlıca yazıldığı için bu yazılar zamanla silinmiş. Mevcut olanlar ise tadilat ve onarım tarihlerinden ibaret."

-Kastamonu Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesi-

Kastamonu'da iki yıl önce restore edilerek Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından açılışı yapılan 532 yıllık Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesi, yurt içi ve yurt dışından ziyaretçilerin uğrak yeri oluyor.

Kastamonu Müftüsü Dursun Ali Şeker, AA muhabirine yaptığı açıklamada, küçükken yetim kalan ve hayırsever bir hanımın himayesi altında tahsilini tamamlayan Şeyh Şaban-ı Veli'nin, ülkemizin yanı sıra Tunus, Cezayir, Azerbaycan gibi dünyanın bir çok yerinde de tanındığı söyledi.

Şeyh Şaban-ı Veli'yi sevip sayan ve peşinden giden Müslümanların sayısının çok olduğunu aktaran Şeker, şöyle konuştu:

"Şeyh Şaban-ı Veli, Kastamonu'ya geldiğinde buraya yerleşebileceğini düşünüyor. Fakat yanındaki müritleri su olmadığından burada yaşanmayacağını söylüyorlar. Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri asasını yere vuruyor, bir kaç dakika sonra oradan su çıkıyor. Şeyh Şaban'ı Veli Hazretleri Mekke'deki Zemzem suyunu kastederek, suya 'Neden geç geldin diye-' soruyor. Su da, orayı (Mekke'yi) kastederek 'Nereden geldiğimi bilmiyor musun-' diyor. Yol uzun yol uzak ancak gelebildim anlamında bir ifade kullanıyor. O gün bugündür, bu su akıyor. Tadı da kokusu da aynı zemzem kıvamındadır ve 'Asa Suyu' olarak bilinir."

Reklam
Reklam

Asa suyunu mübarek günlerde, gecelerde gelip içtiklerini belirten Şeker, "Külliyeye gelen ziyaretçi sayısı Ramazan ayında artıyor" diye konuştu.

Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesinde cami, mutfak, haremlik selamlık konaklarının yanında bir de kendi adına yapılmış bir türbe olduğunu aktaran Şeker, türbedeki sandukalarda Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri ve onun peşinden gelen, postnişin denilen zatların yattığını söyledi.

-"Yılda ortalama 100 bin kişi ziyaret ediyor"-

Şeyh Şaban-ı Veli Cami İmamı Mehmet Çiftçi de Ramazan ayında teravih ve hatim geleneklerini sürdürdüklerini, özellikle Kadir gecesi gelen ziyaretçi sayısının çok olduğunu ifade ederek, "Sabahtan akşama kadar çeşitli illerden ilçelerden buraya geliyorlar. Sabaha kadar zikir ediyorlar. Havanın soğuk olması, yağmur yağması ziyaretçi sayısını azaltmıyor. Talebelerimiz mukabele okuyorlar. Hayırsever vatandaşlarımız gelenlere 5 bin kişilik yemek veriyor" dedi.

Mesai saatlerinde müze görevlilerinin tuttukları kayıtlara göre yılda ortalama 100 bin kişinin külliyeyi ziyaret ettiğini ifade eden Çiftçi, mesai saatleri dışında da bir o kadar kişinin de uğradığını kaydetti.

Reklam
Reklam

Çiftçi, külliye içinde bulunan müzede Şeyh Şaban-ı Veli'nin giysilerini, iç gömleğinin ve zikir tespihlerinin sergilendiğini kaydetti.

-Şeyh Şaban-ı Veli-

Şeyh Şaban-ı Veli Kastamonu Taşköprü Çukurçayı köyünde 1471 yılında dünyaya geldi. Doğumundan önce babasını kaybeden Şaban-ı Veli, 3 yaşındayken de annesini kaybetti.

Taşköprülü hayırsever bir hanım tarafından evlat edinilerek okutulan Şaban-ı Veli, ilk tahsilini ve hafızlığını Kastamonu'da, yüksek tahsilini de İstanbul'da yaptı. 1498 yılında Bolu'da Hayreddin Tokadi Dergahı'na 12 sene misafir talebe olarak kalan Şaban-ı Veli'yi, Hayreddin Tokadi 1510 yılında icazetini yazıp Kastamonu'ya vazifeli olarak gönderdi.

Hiç evlenmeyen Şeyh Şaban-ı Veli, yetiştirdiği ilim adamlarından 360 kişiye hilafet vermiştir.

-Siirt-

Siirt Müftüsü Faruk Arvas, ramazan ayı öncesinde bütün cami ve mescitlerin temizlik, bakım ve gerekiyorsa badana boya işlemlerinin tamamlandığını söyledi.

Hazırlıklar konusunda bir süre önce il genelindeki bütün görevlilerin uyarıldığını kaydeden Arvas, şöyle konuştu:

Reklam
Reklam

"Bütün cami ve mescitlerin temizlik, bakım ve gerekiyorsa badana boya işlemleri tamamlandı. İl merkezideki 130 cami ve mescidin önemli bir bölümünü gezerek bu hazırlıkları kontrol ettim. Bu maddi hazırlıkların yanı sıra manevi yönden hazırlıklarımız da tamamlandı. Bütün cami ve mescitlerimizde Ramazan ayı boyunca görevlilerimiz tarafından mukabele olarak adlandırdığımız her gün bir cüz okuma uygulamasına devam edeceğiz. İsteyen vatandaşlarımız bu hocaları dinleyebilecek. Bunların dışında büyük camilerimiz içinde irşat ve yüz yüze vaaz programları hazırladık. Bayan bölümü bulunan 15 civarındaki camimizde de kadınlara yönelik olarak vaaz ve dini irşat programı hazırlıklarımız var."

Şeyh Davut Camisi İmam Hatibi Mithat Danış da caminin iç ve dış boya badanasını tamamladıklarını ve halılarını yıkadıklarını anlatarak, kendilerinin de aktif olarak bu işlemlerde görev aldıklarını belirtti.

Şeyh Faraç Camisi İmam Hatibi Selami Trende ise camilerinde, boya badana işlerinden caminin kadınlara ayrılan bölüm ve güvenlik kameralarına kadar bütün hazırlıkları tamamladıklarını bildirdi.

-"Bitlis'te beş minare-

"Bitlis'te beş minare" türküsünde geçen minarelerden ikisini simgeleyen ve Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nce restore edilen Şerefiye Camisi ve Ulu Cami, Ramazan ayında geçici olarak hizmete açılacak.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Ruslar tarafından işgal edilen ve harabe bir şehir görüntüsüne bürünen Bitlis'e savaştan sonra giden bir baba ile oğlunun hikayesini konu alan "Bitlis'te beş minare" geçen beş minareden ikisi olan 500 yıllık Şerefiye Camisi ile 800 yıllık Ulu Cami minareleri, Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nce yapılan restorasyon çalışmasıyla yeniden eski ihtişamına kavuştu.

Vali Nurettin Yılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, dokusuna uygun şekilde restore edilen camilerin, uzun bir aradan sonra ilk kez bu yıl ramazan ayında geçici olarak hizmet vereceğini belirtti.

Camilerdeki onarımın halen devam ettiğini, ancak Ramazan ayı dolayısıyla çalışmalara ara verileceğini vurgulayan Yılmaz, Ramazan ayının bitimiyle camilerin orijinal haline gelmesi için çalışmaların yeniden devam edeceğini söyledi.

Ulu Cami'de yapılan çalışmalar hakkında bilgi veren Yılmaz, camideki onarım süresince çatı katından yaklaşık 50 kamyon ağır malzeme çıkarılarak ilave duvarların kaldırıldığını dile getirdi.

Yılmaz, caminin içinde bulunan fayansların sökülüp nemden kararan duvarların kurutulduğunu bildirerek, "Çürüyen taşlar da sökülerek yerine yenileri yapıldı. Ayrıca kubbe kısmındaki tahribat giderildi. Yerdeki dolgu tamamen söküldü. Caminin ihtişamı fayansların, sıvaların ve dolguların sökülmesiyle ortaya çıktı" dedi.

"Bir toprağı vatan yapan üzerindeki eserlerdir" diyen Yılmaz, Bitlis'in de tarihe tanıklık etmiş yüzlerce yıllık geçmişe sahip eserleri ile önemli bir şehir olduğunu kaydetti.

Ulu Cami minaresinde, işgal döneminde yaşanılan sıkıntıyı günümüze aktaran mermi izlerinin varlığından bahseden Yılmaz, şöyle konuştu:

"Bitlis'imiz 'beş minare' türküsüyle meşhur. Bu beş minareden biri de Ulu Cami minaresi. Bitlis'in minareleri ve türküleri orijinal. Bu minare üzerinde mermi izleri var. Bunu geçmişle olan bağımızın devamı olarak görüyoruz. Bunlar yaşanmış. Ama bugün Türkiye hem bölgede hem de dünyada barışın sembolü bir ülke. Minarelerimiz, medrese ve camilerimiz ayakta. Kente gelen insanların, Bitlis'in ne olduğunu ve burada kimlerin yaşadığını öğrenmesi açısından bu eserler önemli. Bunlara sahip çıkmak zorundayız. Türkiye'nin birçok ilinde eserler var ama sivil mimari yönüyle Bitlis önemli bir şehrimiz."

Yılmaz, 1529 yılında 4. Şerefhan tarafından yaptırılan ve 2010 yılında tadilata alınan Şerefiye Camisi'ndeki çalışmalara ara verilerek, vatandaşların hizmetine açılacağını sözlerine ekledi.

-Çankırı'da 454 yıllık Sultan Süleyman Camii-

Çankırı'da bulunan 454 yıllık Sultan Süleyman Camisi, vatandaşlardan büyük ilgili görüyor.

Kanuni Sultan Süleyman'ın 1522 yılında Bağdat Seferine giderken caminin yapılması için emir verdiği ve Mimar Sinan'ın kalfalarından Sadık Kalfa tarafından 37 yılda tamamlanan Sultan Süleyman Camisi, günümüzde de yoğun olarak kullanılıyor.

Çankırı Müftüsü Arslan Türk, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Kanuni Sultan Süleyman'ın 1522 yılında Bağdat Seferine giderken caminin yapılması için emir verdiğini belirterek, caminin 37 yılda tamamlanarak 1558 yılında ibadete açıldığını söyledi.

Rivayetlere göre, caminin yapımında kullanılan taşların bir çok farklı merkezden getirildiği ve bu nedenle sadece temelinin yapımının 7 yıl sürdüğünü aktaran Türk, "Caminin toplam kapasitesi bin 500'dür. Camiye haftada 10 bin kişi geliyor. Vatandaşlarımız özellikle ikindi namazlarına ve cuma namazlarında camiyi yoğun olarak kullanıyor" şeklinde konuştu.

Caminin Mimar Sinan dönemi yapılardan biri olduğunu belirten Türk, caminin Mimar Sinan'ın kalfalarından Sadık kalfa tarafından yapıldığını aktardı.

Caminin 1894, 1936 ve 1992 yıllarında onarım gördüğünü ifade eden Türk, süsleme ve motiflerde Selçuklu etkisinin de görüldüğünü kaydetti.

-Konya'da 99 kubbeli camii-

Konya'daki "99 Kubbeli" ismi verilen ve minaresi olmayan caminin her bir kubbesinde Allah'ın bir ismi yer alıyor.

Caminin İmam Hatibi Mustafa Başkonak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Meram ilçesi Hacı Şaban Mahallesi'nde bulunan 99 Kubbeli Camii'nin 1970 yılında yapıldığını söyledi.

Kubbelerin 60 santim çapında olduğunu belirten Başkonak, "Bu kubbelerin her birisinde 'Allah' ismi ve bir Esma-ül Hüsna bulunmaktadır" dedi.

Özellikle isminden etkilenerek camiyi ziyarete gelenlerin olduğunu dile getiren Başkonak, "Yabancı cemaat cuma namazına geldiğinde, ben hutbeyi okurken tavanı gören cemaatin benimle diyaloğu kopabiliyor. Çünkü caminin tavanı dikkat çekici" diye konuştu.

Dışarıdan gelen ve caminin 99 kubbesi olduğunu gören cemaatin, gördüklerini başka kişilere anlattığını ve caminin ziyaretçi sayısının her geçen gün arttığını dile getiren Başkonak, herkesi camiyi ziyarete beklediğini ifade etti.

-İzmit'in tarihi camileri-

İzmit Körfezi ve çevresinde yer alan, Osmanlı döneminden günümüze kadar uluşan tarihi camiler, çeşitli dönemlerde geçirdiği deprem ve yangınlar nedeniyle birçok kere elden geçmelerine rağmen Osmanlı'nın İslami mimarisinin görkemini günümüze kadar ulaştırdı.

Kocaeli, Osmanlı döneminin ilk yıllarından itibaren yapılan cami ve külliyelerle zengin bir tarihi dokuya sahip kent olma özelliğini korurken, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından tescillenmiş yaklaşık 40 cami, külliye ve benzeri yapı bulunuyor. Kocaeli'de, Osmanlı döneminin ilk yıllarında yapılmış 14 cami, kentin tarihi dokusuna ayrı bir zenginlik katıyor.

İzmit'te 14. yüzyıla ait, Orhan Gazi döneminin önemli yapılarından ve günümüze kadar gelebilen Gazi Süleyman Paşa Camisi, Kocaeli'nin ayakta kalan en erken tarihli Osmanlı dönemi yapısı olma özelliğini taşıyor.

Bunun yanı sıra, 16. Yüzyıl'da Mimar Sinan tarafından yapılan Pertev Paşa Camii (Yeni Cuma Camii) ve Kulliyesi, 1523 yılında yapılan Çoban Mustafa Paşa Camii ve Kulliyesi ile 1571'de Mimar Sinan tarafından yapılan Fevziye Camii, Kocaeli'nin tanınan başlıca en eski ve en önemli tarihi camileri olarak ön plana çıkıyor.

-Gazi Süleyman Paşa Camii-

Gazi Süleyman Paşa Camii, İzmit şehrine hakim bir tepede, Orhan Mahallesi'nde, İçkale'nin içerisinde bulunuyor. Osmanlı'nın ikinci padişahı Orhan Bey'in oğlu Gazi Süleyman Paşa tarafından 1332 yılında yaptırılan cami, İzmit'teki Türk dönemi yapıların en eskisidir.

Cami yapıldıktan sonra "Fetih geleneği"ne göre kılıçla hutbe okutulmuş ve o tarihten bu güne kadar, 680 senedir Bayram ve Cuma namazı hutbelerine kılıçla çıkma geleneği varlığını korumayı bildi.

  1. yüzyılda yapılmış olan cami, 1843, 1947, 1967, 1969, 2004, 2007 yıllarında çeşitli onarımlardan geçerek yapısını korurken, günümüze ulaşan son mimari hali, 1843 yılı sonrası Sultan Abdülmecid'in emriyle gerçekleştirilen onarım sonrası ortaya çıktı.

    Hünkar mahfili, kadınlar mahfili, son cemaat yeri, kubbe, minber ve vaaz kürsüsü bu onarım sonrası caminin yapılarına eklenirken, Sultan Abdülmecid'in sık sık İzmit'e gelerek bu camide ibadet ettiği bilinir.

    -Mimari Özellikleri -

    Kuzeybatı-güneydoğu istikametinde dikdörtgen plana sahip olan caminin, beden duvarları kagir tarzda yapıldı. Caminin esas ibadet yeri olan harim kısmı, yapının en eski bölümünü oluşturuyor.

    Caminin giriş kapısı üzerinde dikdörtgen planlı harimin kıble yönü duvarında mihrap ve minber, kuzeydoğu duvarında vaaz kürsüsü bulunurken, harim kısmının ortasında ahşap bir kubbeye yer verilmiştir. Cami tavanı düz ahşap çıtalı yapılırken, tavan ile kubbeyi ahşap saçaklar ayırıyor.

    Kadınlar mahfili ve hünkar mahfili iki bölümden oluştuğu camide, hünkar mahfilinin kadınlar mahfiline bitişik olan kısmı padişahın ibadet etmek için kullandığı, diğer kısmı ise padişahın dinlenmek ve diğer ihtiyaçlarını gidermek için kullandığı mekan olarak tasarlandı.

    Caminin harim kısmında, kubbe içerisinde ortada güneş ışınlarını andıran çizgiler, ışınları sınırlayan rozetler, rozetlerin çevresinde de farklı büyüklüklerde elipsi andıran şekiller yer alıyor.

    Caminin 19. yüzyılda yenilenen minaresi, yıldırım düşmesi, 1999 yılında Marmara depreminde zarar görmesi nedeniyle 2007 yılında onarımdan geçerek yenilendi.

    -Pertev Mehmet Paşa Camisi-

    Kentin merkezinde yer alan ve "Yeni Cuma Camisi" olarak bilinen Pertev Mehmet Paşa Külliyesi, ilk olarak konaklama yeri olarak yapılırken, Pertev Mehmet Paşa'nın vasiyeti üzerine ölümünden sonra Mimar Siman tarafından 1579 yılında inşa edildi.

    İlk yapıldığında, cami, kervansaray, sıbyan mektebi, aşevi, çeşme ve dükkanlardan oluşan külliyeden, günümüze sadece, cami, şadırvan, sıbyan mektebi, hamam ve çeşmesi ulaşabildi.

    Pertev Mehmet Paşa Külliye'sini oluşturan yapılar, 1719, 1764, 1858, 1952-1961 arası ve 1999 depreminin ardından çeşitli onarımlardan geçti. Tek kubbeli ve tek minareli caminin inşaatında kesme taş malzemesi kullanıldı.

    Mihrabı ve minberi mermer malzemeden oluşan caminin yücelim duygusu doğrultusunda yüksek beden duvarları ve çift kasnaklı olarak inşa edilmesi, iç mekanda bulunan yapıları da etkileyip mihrap, minber ve mahfil oldukça yüksek boyutlu olarak tasarlandı.

    Mermer mihrap, minber, vaaz kürsüsü ve giriş kapısı bezemelerle kaplı olan caminin bezeme bakımından en zengin ögesini minberi oluşturuyor. Minber aynalığında "sonsuzluk prensibi"yle yapılmış geometrik süslemeler de yer alıyor.

    Caminin avlu duvarının batı ana giriş kapısı üzerindeki kitabede, "Cami-i Şerif-i Pertev Mehmet Paşa, Sene 987" yazısı dikkat çekerken, avluda bulunan onigen planlı şadırvan, mermerden ve pudding (kırmızı) taşından yapılmıştır. Şadırvanın her cephesinde birer musluk düzeneği bulunuyor.

    1999 yılında yaşanan Marmara Depremi'nde zarar gören minaresi şerefe kaidesinden itibaren yenilendi. Avlunun güneybatı köşesinde bulunan ve kemerli 3 bölümden oluşan çeşmenin ilk bölümü insanlar, diğer iki bölümü de hayvanların su ihtiyacını karşılamak amacıyla tasarlandı.

    -Gebze'de 500 yıllık tarih-

    Çoban Mustafa Paşa tarafından Gebze'de 1510 yılında yaptırılan ve aynı adı taşıyan Çoban Mustafa Paşa Cami ve Külliyesi, yapılar topluluğunun merkezinde ve Gebze'ye hakim bir noktada varlığını günümüze kadar sürdürerek görkemli yapısıyla tarihe adeta meydan okuyor.

    Çoban Mustafa Paşa'nın Mısır'a vali olarak atandığında yapımının sürdüğü cami, Mısır bezemelerinden etkilenerek mimarisinde Mısır dokularını barındırıyor.

    Cami için taşınabilir parçaları, Kahire'de yaptırılarak, Darıca iskelesinden Gebze'ye ulaştırılan süsleme ögeleri Mısırlı ustalar tarafından yerlerine yerleştirildi.

    Kare planlı, üzeri dört sütunun taşıdığı 24 metre yüksekliğindeki geniş bir kubbe ile örtülü olan cami, duvarları taş zemin üzerine kesme taş ve muntazam tuğlalarla örülü. Çevresi 2,5 metre yüksekliğinde oldukça kalın duvarlarla çevrili olan caminin her cephesinde bir tane olmak üzere, dört giriş kapısı bulunuyor.

    502 yıllık caminin de içerisinde bulunduğu bulunduğu külliyenin planının Mimar Sinan tarafından çizildiği ve baş kalfası Hüseyin Ağa tarafından inşa edildiği tahmin ediliyor.

    Çoban Mustafapaşa Külliyesi, cami, medrese, bimarhane, kütüphane, han, hamam, kervansaray, paşa odaları, tekke, arşiv, hela, su kuyusu, şadırvan ve bir türbeden oluşuyor.

    -Her depremden sonra küllerinden doğan cami-

    Mimar Sinan tarafından 1571 yılında ilk inşası gerçekleştirilen Fevziye Camisi, Kanuni Sultan Süleyman'ın döneminde yaptırılarak hizmete girdi.

    Cami yapıldıktan sonda çeşitli yangın ve depremlerde büyük oranda hasar görürken, her olaydan sonra yeniden yaptırılarak tekrar ibadete açılması sağlandı.

    Fevziye Camisi, 1757 yılında çıkan bir yangında tamamen yanarak kullanılamaz hale gelirken, kısa bir zaman sonra tekrar yaptırılarak hizmete sokuldu. İbadete açıldıktan kısa bir süre sonra tekrar yanan ve büyük hasar oluşan cami, Kaptan-ı Derya Ahmet Fevzi Paşa tarafından yeniden inşaa ettirilerek, 1836 yılında Sultan 2. Mahmud tarafından ibadete açıldı.

    Cami, 1719 yılında yaşanan depremde hasar görerek yeniden yapılırken, 1894 yılında meydana gelen bir deprem sonrası büyük zarar görmesi üzerine Sultan 2. Abdülhamid'in emriyle tamamen yıkılarak taş ve tuğlalarla yeniden inşa edilerek yaptırıldı.

    Yeniden inşası için gerçekleştirilen yıkımın 4 hafta sürdüğü Fevziye Camisi, Ağustos 1897 de başlanan yapımı Temmuz 1898'de bitirilerek Sultan 2. Abdülhamid Han'ın cülüs günü ibadete açıldı.

    Caminin duvarlarının zaman içinde zarar görmesi nedeniyle 1915 yılında duvarları tekrar sökülerek sıva ve badana yapılıp tavan, merdiven ve çerçeveleri yenilendi.

    1967 yılında Adapazarı depreminde yıkılan minaresi yeniden yaptırılan Fevziye Camisi, 17 Ağustos 1999'daki Marmara Depremi'nde minaresi tekrar yıkılarak çatı ve duvarlarından ağır hasarlar oluştu.

    Fevziye Camisi, son olarak 2002 yılında yeniden restore edilerek aslına uygun mimarisiyle ibadete açıldı.

    -"Akdamı fethi mübin namına/İnşa kılındı bu mescit "

    Eski İzmit'in merkezi olan ve İzmit'i kuş bakışı olarak gören mahallelerinden olan Akçakoca mahallesinin tek, İzmit'in de ilk camileri arasında yerini alan Akçakoca Camisi, 1255 yılında yapıldığı, caminin kuzey ve güney duvarlarının sol üst köşelerinde hat olarak yazılmış ayeti kerimelerin altında bu tarihin yazılı olmasından tahmin ediliyor.

    Bir çok defa tamirat geçirdiği için ilk kurulduğu dönemin karakterini büyük ölçüde kaybeden Akçakoca Cami minaresi, bu günkü görünümünden daha eski bir görünüme sahip olarak duruyor.

    Akçakoca Camisi, İzmit'in en eski camilerinden olmasının yanı sıra eski Osmanlı camilerinde bulunan örümcek ağına karşı yapılan mimari özelliği de barındırıyor. İki kanat olarak duran cami kapılarının orijinalliğini günümüze kadar ulaştırmış ender yapılar arasında yerini alıyor.

    Osmanlı döneminin akıncı beyi Karabali Bey tarafından 1527 yılında Karamürsel'de yaptırılan Karabali Camisi, Kurtuluş savaşı sırasında Karamürsel'in işgali sırasında yakıldı. Karamürsel'in, 1921 yılında düşman işgalinden kurtarılmasından sonra, 1927'de ilçe halkının girişimi ve desteğiyle tamamen çökmüş olan caminin kubbesi ve diğer yapıları onarılarak ibadete açıldı.

    -Doğu Karadeniz'in tarihi camileri-

    Trabzon'da adını Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim'in annesinden alan Gülbahar Hatun Camisi, kentte yapılmış ilk osmanlı eseri olarak biliniyor.

    Şehrin Atapark mevkisinde bulunan ve 1514 yılında yaptırılan cami, halk arasında "valide camii'si olarak da anılıyor. Gülbahar Hatun Camisi, Trabzon'un 1461'de Fatih Sultan Mehmet tarafından fethinden sonra inşa edilen en önemli eser.

    Trabzon'da 1489 ile 1512 yıllarında yaşayan Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, yanında kalan ve 1506 yılında Trabzon'da vefat eden annesi Gülbahar Hatun'un anısına saygı gereği, padişahlığı dönemine denk gelen 1514 yılında Gülbahar Hatun Camisi'ni inşa ettirmiştir.

    Trabzon'un Ortahisar Mahallesi'ndeki Fatih (Ortahisar) Camisi'nin ise kilise olarak 914 yılında inşa edildiği sanılıyor. Trabzon'un 1461 yılında fethinden sonra camiye çevrilen yapı, süsleme yönünden zenginlikler içeriyor.

    Mihrabı taştan yapılmış olan camide yer alan geometrik geçmeli bordürler ile ceviz ağacından yapılmış minber, değerli bir sanat eseri olarak nitelendiriliyor.

    Cami mihrabının doğusundaki oda ise 1842 yılında kütüphane haline getirilerek kapısı üzerine bir kitabe yerleştirilmiştir.

    -Gümüşhane: 4. Sultan Murat Cami-

  2. Sultan Murat, İran seferine giderken beraberindeki ordu ile Zigana Dağları'nı aşarak Trabzon, Gümüşhane ve Bayburt'tan gelen yolların kesiştiği geçiş noktasında Cuma namazı kılmak için bir süre ara verir.

    Ordusuna taşlarla çevirmelerini istediği alanda namazını kılan 4. Sultan Murat, bu alana cami yapılması talimatını verir. 1635 yılından bugüne kadar Cami Boğazı Yaylası olarak adlandırılan alanda yapılan 4. Sultan Murat Cami'nde, 377 yıldır insanlar ibadetlerini yerine getiriyor.

    Cami İmamı İsmail Dinç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'nin çeşitli yerlerinde görev yaparak emekli olmasının ardından, bölgede yaşayan insanların talebi üzerine bu camide imamlık yaptığını söyledi.

    Bu camide görev yapmaktan son derece memnun olduğunu belirten Dinç, "Burası çevre yaylaların merkezi konumundadır. Diğer yaylalarda cami ve mescit olsa bile insanlarımız Cuma namazını kılmaya buraya geliyorlar. Camimizin içerisinde kaç yıllık olduğunu da bilmediğimiz vaaz verilen oturma bölümü var. Ayrıca cami içerisinde kurduğumuz kütüphane ile de buraya gelen insanlarımız dini eserlerden yararlanmaktadır" diye konuştu.

    -Rize: İskenderpaşa Cami-

    Rize'nin en eski camisi olarak bilinen ve 1570 yılında yaptırılan İslampaşa Mahallesi'ndeki İskenderpaşa Cami'si, tarihi yapısıyla dikkat çekiyor.

    Kubbesi kurşunla kaplı olduğundan halk arasında 'Kurşunlu Cami' olarak da bilinen caminin duvarı moloz taşlarla örülü. Minaresi 1989 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce yenilenen cami, klasik Osmanlı mimarisini yansıtıyor.

    Kubbe kasnağı üzerine yerleştirilmiş yuvarlak kemerli pencerelerle, kubbeye içten bağlanmış demir parmaklı kandillik caminin aydınlatılmasına katkı sağlıyor.

    Caminin içerisindeki kalem içi süslemeler yapıya ayrı bir güzellik katarken, geniş bir avlu ve hazine içerisindeki caminin önünde cemaat yeri bulunuyor.

    -Sakarya Yunus Paşa Camii-

    Ridaniye Seferi sırasında Taraklı'da konaklayan Yavuz Sultan Selim'in Veziri Yunus Paşa tarafından 1516'da inşa edilen cami, Osmanlı evleriyle öne çıkan ilçenin tarihi dokusuna uyum sağlıyor.

    Kubbesinin ve taş duvarlar arasındaki bağlantının kurşun olması nedeniyle halk arasında "Kurşunlu Cami" olarak adlandırılan Yunuspaşa Camisi, 5 asırdır inananlara hizmet ediyor. İlçenin simgesi haline gelen cami, birkaç asır önce kullanılan termal ısıtma sistemiyle dikkati çekiyor.

    Taraklı Belediye Başkanı Tacettin Özkaraman, AA muhabirine yaptığı açıklamada, caminin ilçe için önem taşıdığını kaydederek, "Yunuspaşa Camisi kubbesi, minaresi, yüksekliği, kapı çerçeve ve revak uyumuyla estetiğin sembolüdür' dedi.

    Caminin İstanbul'daki Süleymaniye Camisi'nden 40 yıl önce yapılmış olduğuna dikkati çeken Özkaraman, cuma namazlarının kılındığı tarihi caminin ilçe halkı için toplanma alanı olduğunu belirtti.

    -Safranbolu İzzet Mehmet Paşa Camii-

    Karabük'ün Safranbolu ilçesinde, Padişah 3. Selim zamanında sadrazamlık yapan Safranbolulu İzzet Mehmet Paşa tarafından 1796'da inşa ettirilen ve kendi adını taşıyan cami, asırlardır ilçe halkına hizmet vermeye devam ediyor.

    AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, 3. Selim'in saltanatında 1794-1798'de sadrazamlık yapan İzzet Mehmet Paşa, 1743'de doğduğu ilçeye vefa borcunu ödemek için emir vererek yaptırdığı cami 1902 ve 2008 yılında onarım görmüş.

    İzzet Mehmet Paşa Camisi, bezemeleri, kalem işleri, köşeli kalemi andıran minare gövdesi ve sıra külahları ile estetik unsurlara sahip. Ayrıca mihrabının üzerinde Padişah 3. Selim'in tuğrası olan cami, mihrabı ve minberi ile ilgi çekiyor.

    Caminin en büyük özelliklerinden birisi ise o dönemde tarım arazileri yerine elverişsiz ancak sağlam zemini olan alanlara yapı inşa etmek fikrinin olmasından dolayı cami, avlusu altından geçen Akçasu deresi üzerine yapılan kemerler üzerine yapılmış.

    Karabük Kültür ve Turizm Müdürü İbrahim Şahin, Safranbolu'nun 18, 19. ve 20. yüzyılda inşa edilmiş bir çok yapının yanında o dönemlere ait camilerinde turistlerin ilgisini çektiğini söyledi.

    İzzet Mehmet Paşa Camisi ile birlikte 1661'de inşa edilen Köprülü Mehmet Paşa, 1778'de yapılan Kazdağlıoğlu ve 1878'de bitirilen Lütfiye camilerini, Tayvan, Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler ile Ankara, İstanbul, Bursa, Kocaeli, Bolu ve Kastamonu gibi illerden gelen binlerce turistin ziyaret ettiğini ifade eden Şahin, "İlçede ahşap ya da tamamen taş ağırlıklı yapılmış farklı mimari özelliklere sahip koruma altında 32 cami bulunuyor. Bunlardan bir çoğu son 10 yıl içinde yeniden restore edildi" diye konuştu.

    -Doğu Karadeniz'in ahşap camileri-

    Rize'de 1834 yılında inşa edilen Kiler Cami, ahşap destekleri ve tavan sistemindeki nakışlarıyla görenleri büyülüyor.

    Halen ibadete açık olan tarihi yapı, yerel ev yapımı tekniklerine uygun olarak kestaneden yığma tahta ve kurt boğazı bağlama gibi değişik usullere göre yapılmış.

    Kapı ve çerçevesindeki tahta oymacılık sanatı ile yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı olan caminin kapı kulpları ve menteşelerinin ise dövme demirden olduğu görülüyor.

    Minberi bütün olarak geçme parçalardan yapılan caminin hutbe çıkışının üst alınlığında, Selçuklu ve Osmanlı'da kullanılan geçme iki ters üçgen ile Hz. Süleyman'ın mührü oyulu bir şekilde bulunuyor.

    Şeyh Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevi ile Şeyh Niyazi Atay tarafından 1886 yılında yaptırılan Rize'deki ikinci ahşap yapı olan cami ise Şeyh Cami olarak biliniyor.

    Caminin oymacılık işlemlerine 3 usta tarafından 1845 yılında başlandığı 41 yıllık çalışma sonucunda 1886 yılında tamamlandığı sanılıyor. El tornasıyla yapılmış oymaların üstünde üçgen sırt, altta ise geçmeli üçgen desenle dönülüyor.

    Tavan süslemesi dıştan içe üç katmanlı olan caminin göbeği ise altıgen olarak yerleştirilmiştir.

    Rize Müftüsü Yusuf Doğan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kayıtlarda tarihi ahşap özelliğe sahip on sekiz cami olduğunu belirterek, "Kısmi olarak tarihi ve turistik özelliğe sahip camilerle beraber bu sayıyı 30 olarak belirleyebiliriz. Tarihi turistik özelliğe sahip camilerimizin bir iki tane istisna olmakla beraber hemen hemen hepsi ahşap özelliktedir. Dış yapı ve iç yapı özellikleriyle mihrap, minber, kürsü, tavan ve mahferler ahşap yapıdadır. Bu yönüyle el sanatı itibariyle bir kısım özelliklere sahip camilerimiz bulunmaktadır" diye konuştu.

    Tarihi ahşap camilerin iyi muhafaza edilmesi gerektiğini ifade eden Doğan, şöyle devam etti:

    "Özellikle tarihi özelliği taşıyan camilerimizdeki kabartma, oyma ve bir kısım desenlerin çok iyi muhafaza edilmesi gerekiyor. Tarihi ahşap camilerimiz hem bizi geçmişe bağlıyor hem de tarihi özelliğiyle köklerimizi bize hatırlatıyor. Bir yönüyle de bu dünyadan ahiretin en önemli şahitliğini yapıyorlar. Ahşap camiler tarihimizden ve geçmişimizden bize miras kalmıştır. Bizde bu mirası gelecek nesillere taşımalıyız."

    -Bayburt: Konursu Cami-

    Bayburt'ta 18. yüzyılda inşa edilen ve ahşap iç mimarisi ile dikkat çeken Konursu Camii, yüzyıllardır bölge insanının ibadeti için hizmet veriyor.

    Kırlangıç tavanı, ceviz ağacından işlenerek yapılan mahfili, minberi ve vaaz kürsüsü ile ahşap işçiliğinin bölgesel özelliklerini bugüne taşıyan nadir eserlerden olan cami, kent merkezine 16 kilometre mesafede bulunuyor.

    Kullanılan ahşap malzemesi, örtü şekli, tavan süslemesi ve mahfil düzeni ile Anadolu ahşap mimarisinin zenginliğini taşıyan cami, Türk'lerin Orta Asya'dan Anadolu'ya taşıdıkları binlerce yıllık bir örtü geleneği olan 'Kırlangıç Örtü' ile ön plana çıkıyor.

    On iki sıradan oluşan ve büyükten küçüğe doğru kademeli olarak küçülen kırlangıç örtünün merkezinde kalem işi süslemeye yer verilen cami, silindirik, yukarısı köşeli olan ve kademeli genişleyen ahşap sütun başlığıyla caminin kırlangıç örtüsünü taşıyor.

    -Sakarya Şeyh Müslihiddin Camii-

    Fatih Sultan Mehmet'in mimarlarından Şeyh Müslihiddin adına inşa edilen, 1999'daki Marmara depreminin ardından aslına uygun olarak restore edilen ahşap cami, Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyor.

    Sakarya'nın Kaynarca ilçesindeki Büyük Kaynarca köyünde "Hacı Kıssahan" olarak bilinen Müslihiddin Mustafa Bin Cüneyd tarafından 2. Bayezid döneminde inşa edilen Şeyh Müslihiddin Cami, 5 asırdır inananlara hizmet ediyor. Ahşaptan inşa edilen ve yıkılma tehlikesi nedeniyle 1996 yılında ibadete kapatılan caminin büyük bir bölümü 1999 yılındaki Marmara Depremi'nde zarar gördü. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce 2 yıl önce aslına uygun olarak restore edilen cami, 1,5 yıl önce yeniden ibadete açıldı.

    Taş temeller üzerine inşa edilen caminin ön ve sağ cephesinde iki giriş kapısı yer alıyor. Çatısı kiremitle örtülü olan caminin tavanı düz ahşapla kaplı bulunuyor. Caminin bahçesinde 5 asır öncesine ait olduğu belirtilen 26 tarihi mezar yer alıyor.

    Caminin imamı Enver Aşık, caminin 2. Bayezid döneminde Şeyh Muslihiddin adına yaptırıldığını belirterek, caminin yakın zamanda restore edildiğini söyledi.

    Caminin bitişiğinde aynı isimle betonarme cami inşa edildiğini kaydeden Aşık, "Cuma ve bayram namazlarını özellikle bu ahşap camide kılıyoruz. Vakit namazlarının çoğunu da burada kılıyoruz. Bir tane daha camimiz var ve o da bir eser. O camiyi de mahrum bırakmamak amacıyla bazı vakitleri de diğer camide kılıyoruz" dedi.

    Aşık, caminin 5 asır önce çevre köylerde yaşayanların cuma namazlarını kılmaları için inşa edildiğini bildiklerini ifade ederek, "Çevredeki 15-20 köy burada toplanırdı, hatta bir gün öncesinden cuma namazına geldikleri rivayet edilir. Burada onlar için özel konaklama yerleri, atları için ahırlar hatta daha rahat etmeleri için hamamların olduğu söyleniyor. Hamam vardı, görmüştüm zaten ama geçen yıl yıkıldı. Caminin yeniden ibadete açılmasında emeği geçen herkesten Allah razı olsun. Elimizden geldiğince camiyi korumaya çalışıyoruz" diye konuştu.

    "Caminin manevi havası çok güzel" diyen Aşık, alışılmış beton camilerin aksine Şeyh Müslihiddin Camisi'ndeki manevi havanın çok daha farklı olduğunu, ibadete gelen kişilerin farklı duygular beslediğini söyledi.

    -Gaziantep Boyacı Cami-

    Gaziantep'te "tekerlekli raylı" sistemle hareket eden minberiyle dikkat çeken tarihi Boyacı Cami, yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor.

    Kentin en eski camilerinden biri olan ve dünyada eşine az rastlanan bir özelliğe sahip tarihi camideki, ceviz ağacından yapılan "raylı sistemli" minberi dikkat çekiyor. Duvara gömme olarak yapılan ve tekerlekli raylı sistemle hareket ettirilerek hutbe verilecek yere getirilen minber, cuma günleri imam hutbesini verdikten sonra tekrar yerine çekiliyor.

    Cami imamı Halis Suci, Gaziantep'in ilk camilerinden olan Boyacı Cami'nin tarihi kaynaklara göre "raylı minbere sahip ilk cami" olarak bilindiğini ifade etti.

    Halk arasında "Cami-i Kebir" olarak da bilinen caminin, "raylı minberi" ve tarihi yapısının yanı sıra kışları sıcak ve yazları serin olmasından dolayı vatandaşlar tarafından çok tercih edildiğini dile getiren Suci, camiye ilişkin şu bilgileri verdi:

    "Camimiz 2007 yılında, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edildi. Taş kubbeli camiye 5 kapıdan girilebiliyor. Camimiz, enine dikdörtgen planlı olup dört ayakla birbirine paralel iki bölüme ayrılmış. Bu caminin en önemli özelliklerinden biri de dünyada eşine ender rastlanan bir minbere sahip olmasıdır. Bu minber bir ray vasıtasıyla duvara gömme olarak yapılmıştır. Cuma günleri bu raylar üzerinden çekilerek minber açılmakta, imam hutbeyi okuduktan sonra tekrar yerine konulmaktadır. Böylece yerden tasarruf edilmektedir. "

    Ramazan için hazırlıkları tamamladıklarını da ifade eden imam Suci, her ramazan ayında olduğu gibi bu yıl da vatandaşların yoğun ilgisiyle karşılaşmayı beklediklerini kaydetti.

    -Boyacı Cami-

    Gaziantep'te 13. yüzyılda yapılan ve 1575 yılında Halep Valisi Mehmet Paşa tarafından onarılarak son şekli verilen Boyacı Cami, kentin en eski yapılarından birisi olarak kabul ediliyor.

    Arşivlerde "Kadı Kemalettin, Boyacıoğlu, Boyacızade, Cami-i Kebir (Ulu Cami)" olarak da anılan caminin, "Boyacı Yusuf" olarak bilinen Karakoyunlu Kara Yusuf Bey tarafından yaptırıldığı belirtiliyor.

    Cami, 2007 yılı içerisinde Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edildi. Mihrap önü kubbeli ve diğer bölümleri çapraz tonozlarla örtülü olan Boyacı Cami'de, ceviz ağacından yapılan minber ise yıldız, palmet, rozet ve geometrik motiflerle süslü kündekari ahşap işlemeciliğin en eski ve özel örneklerinden birisini sergiliyor.

    -Tokat'taki tarihi camiler-

    Osmanlı döneminde yapılmış en büyük camilerinden biri olan Ali Paşa Camisi, Osmanlı yapı üslubunun tüm özelliklerini yansıtıyor.

    Sultan 2. Selim zamanında Ali Paşa tarafından 1572 yılında yapılan cami, 2000'li yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edildi. Ali Paşa Camisi, kente gelen turistlerin ziyaret ettiği yerlerin başında geliyor.

    Kentteki Meydan ve Garipler camileri de mimarileriyle dikkati çekiyor. Osmanlı döneminde 1474 yılında Sultan 2. Bayezit'in annesi Gülbahar Hatun adına yapılan Meydan Camisi'nin beş kubbesi bulunuyor. Duvarları ve minaresi kesme taşından yapılan Meydan Camisi, birkaç sene önce Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından aslına uygun olarak restore edildi.

    Tokat'ta 1080-1090 yılları arasında yapılan Garipler Camisi de Anadolu'da kitabesi olan tek mihrabıyla yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor.

    -Elazığ'daki tarihi camiler-

    Elazığ'daki Ulu, Sara Hatun, Ağa, Kurşunlu ve Yusuf Ziya Paşa camileri, tarihi özellikleriyle ön plana çıkıyor.

    Elazığ Müftüsü Peyami Güngör, camilerin müminlerin huzur duyduğu, gönül dünyalarının ferah bulduğu huzur mekanları olduğunu söyledi.

    Ramazan ayında camilerin öneminin daha da arttığını, cemaatin yoğunlaştığını belirten Güngör, müftülük olarak camilerde özellikle kadınların daha rahat ve huzurlu bir şekilde ibadet etmeleri için kadınlara mahsus yerler ayırdıklarını ifade etti.

    Çocukların Ramazan ayında camilere rağbet etmeleri için teşvikte bulunduklarını belirterek, şunları kaydetti:

    "İlimizde çok güzel tarihi camilerimiz var. Değişik camilerde namaz kılarak bunun zevkine de varmalıyız. Çok eski camilerimiz var ilimizde. Keban'da Yusuf Ziya Paşa Camimiz var. Tarihi bir camidir. İlimizde bilhassa Harput, eski Elazığ Harput biliyorsunuz. Buradaki Ulu camimiz, Kurşunlu camimiz, Sara Hatun, Ağa Camisi, Alaca Camisi, bunlar tarihi camilerimiz. Bunlar da ibadet etmenin ayrı bir güzelliği var. Cemaatimiz içerisinden hatta il dışından bile gelip 'Harput'ta bir Ulu Cami'de, bir Kurşunlu Cami'de namaz kılalım' düşüncesi içerisinde olan cemaatimiz var. Gerçekten bu camilerin ayrı bir havası, ayrı bir manevi iklimi var. Dolayısıyla biz cemaatimize, Ramazan ayı dolayısıyla bu camilerimizi ziyaret etmelerini, oralarda namaz kılmalarını tavsiye ediyoruz."

    -Elazığ'daki tarihi camilerin özellikleri-

    Elazığ'ın eski yerleşim yeri Harput'ta, Artukoğulları döneminde Harput hükümdarı Fahrettin Karaaslan tarafından 1146 yılında yaptırılan, 2 kapısı bulunan, dikdörtgen planlı Ulu Camii'nin duvarları, moloz taştan yapılan kısa ve çok kalın olan minaresi, tabanından yukarıya doğru orantılı olarak daralmasıyla dikkat çekiyor.

    Yaklaşık 60-70 yıldır ibadete kapalı olan cami, Elazığ Müftülüğü tarafından 1994 yılında yeniden ibadete açıldı. Ulu Cami'nin, Anadolu'daki benzerleri gibi kervansaray özelliği taşıyan mimari özelliği bulunuyor.

    Kentte ilk kez ahşap olarak Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ın annesi Sara Hatun tarafından 1463 yılında mescit şeklinde yaptırılan Sara Hatun Camisi, geçirdiği çeşitli onarımların ardından 1843 yılında son onarım, 1898'de eklenen minaresiyle bugünkü haline geldi. Yapılan çeşitli onarım ve yenilemelerle özgün biçimini yitirdiği belirtilen cami, ibadete açık bulunuyor.

    İbadet mekanının üzerini örten kubbenin 1957 yılında çökmesi nedeniyle sonradan restore edilen ve üzeri çatıyla örtülen caminin 40 yıl sadece minaresi ayakta durdu. Cami, son olarak 1997 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce yeniden yaptırıldı.

    -Kurşunlu ve Yusuf Ziya Paşa camileri-

    Osmanlı döneminde Çarsancak Beylerinden Osman Ağa tarafından 1738-1739 yıllarında yaptırılan Kurşunlu Cami ise kare planlı, üzeri tromplu bir kubbeyle örtülü bulunuyor. Caminin mihrabı ise oldukça sade olup, dışarıya çıkıntılı bir niş şeklindedir. Osmanlı ağaç işçiliğinin güzel örneklerinden, abanoz ağacından ahşap minberi Ulu Camii'den getirilmiş, Artuklu dönemi eseridir. Minaresi kesme taştan ve oldukça kalın gövdeli, aynı zamanda da camiye oranla daha yüksek ve tek şerefelidir.

    Keban ilçesinde 1794 yılında Elazığ Valisi Yusuf Ziya Paşa tarafından cami, medrese, mektep, çeşme ve şadırvan olarak yaptırılan Yusuf Ziya Paşa Camisi, Osmanlı mimarisinin merkezi planlı yapılarının en gelişmiş örneklerinden biri olarak kendini gösteriyor. Caminin önünde sivri kemerlerle birbirine bağlanmış 5 sütun ve 1 yarım sütunlu 5 bölümlü bir son cemaat yeri bulunuyor.

    Son cemaat yerinden ibadet mekanına, basık kemerli ve Avrupa etkisinde kalan süsleme sanatları örneklerinden birini yansıtan, görkemli bir kapıyla geçilen caminin ibadet mekanı ise ortadaki oldukça ince 4 sütun, 8 köşeli kasnak üzerine oturan merkezi bir kubbeyle örtülü halde bulunuyor. Cami, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1965-1966 yılları arasında ve 1998 yılında restore edildi.

    -Edirne'de Dar-ül Hadis Camii-

    Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da aralarında bulunduğu 9 ayrı kurumdan çevrecilik dalında ödüller alan Edirne'deki Dar-ül Hadis Camisi, yalnızca ibadet için değil aynı zamanda sosyal yaşam alanı olarak da kullanılıyor.

    II. Murat tarafından Tunca Nehri kıyısında 1434 yılında yaptırılan Dar-ül Hadis Camisi, aralarında Diyanet İşleri Başkanlığı, Edirne Valiliği, Edirne Müftülüğü ve Edirne İl Çevre Orman Müdürlüğü'nün de bulunduğu kurumlardan aldığı 9 çevrecilik ödülüyle, Türkiye'nin en çevreci camisi olarak biliniyor. Bahçe düzenlemesi, temizliği ve bahçesindeki evcil hayvanlarla fark yaratan cami, ibadete gelenlere adeta bir yaşam alanı sunuyor.

    2000 yılında yeniden onarılan ve hizmete açılan cami tek kubbeli. Caminin cemaat yerleri ahşap ve kurşun kaplamalı. Minaresi aslına uygun olarak 2003 yılında inşa edilen cami, 9 kez en çevreci cami ödülünü kazandı.

    Camide, Sultan II. Murat tarafından 1435 yılında 30 hafızı görevlendirerek başlatmış olduğu 1001 hatim geleneği ise günümüzde devam ettirmesiyle dikkati çekiyor.

    Dar-ül Hadis Camisi imamı Mahmut Eroğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada,Dar-ül Hadis Camisi'nin klasiğin dışına çıkmış sosyal bir cami olduğunu söyledi.

    Cami cemaati ve ziyaretçilerinin büyük bir heyecanla camiye gelmelerinin kendisini de heyecanlandırdığını ifade eden Eroğlu, şunları kaydetti:

    "Bu heyecanımızı tarihi derinliklerinden alıyoruz. 576 senelik Sultan II. Murat'ın yaptırıp bize miras bıraktığı bir eser, çok farklı özellikleri olan bir cami, bu yüzden rutinin dışına çıkmamız gerekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığımızın da bize talimatı bu, 24 saat esasına dayalı hizmet veriyoruz.

    İnsanlar buraya bir tarihi değeri olan eseri görmeye geliyor, peygamber efendimizin manevi işaretiyle yapılan bu camimizde manevi havayı solumaya gelenler var, Edirne'de şehzade ve sultan kabirlerini görmeye geliyorlar, peyzajıyla, yeşil dokusunu görmeye gelenler oluyor. İkramlarını aldıkları, fakirle - zengini buluşturan bir yer olması nedeniyle dikkatleri çekiyor. Bunlarlada kalmıyoruz, sportif faaliyetler, deniz kampları, burs hizmetleri gibi pek çok sosyal işe de imza atıyoruz."

    Cami cemaati de Dar-ül Hadis Camisi'nin vakitlerde gelinip, ibadet sonrası terk edildiği bir cami olmadığını gün boyu, ailelerin burayı hep ibadet hem de sosyal yaşam alanı olarak kullandıklarını kaydetti.

    -2. Mahmud'un yaptırdığı cami-

    Osmanlı Padişahı 2. Mahmud tarafından 1834 yılında Akçakoca'nın Hemşin köyüne yaptırılan Cuma Camisi de birbirine geçme ağaçlarla inşa edilmiş mimarisiyle görenleri hayran bırakıyor.

    İki katlı olan caminin alt kısmı yığma taşlardan oluşurken, giriş bölümündeki tarihi yazıtlar ise halen korunuyor.

    Yapıldığı dönemde 9 köyün ortak kullandığı bildirilen caminin restorasyonunda tarihi dokunun bozulmamasına özen gösterilmiş.

    -Köprülü Mehmet Paşa Camisi-

    Köprülü Mehmet Paşa'nın sürgün olarak geldiği tahmin edilen Safranbolu'da adak adamasıyla yapımına başlanan caminin hizmete alınışı çeşitli kaynaklarda 1661 yılı olarak gösteriliyor.

    Sürgündeyken, ilk namaz kıldığı dergahın yerine, affedilmesi ve İstanbul'a dönmesi durumunda cami yaptıracağına yönelik adakta bulunan Köprülü Mehmet Paşa, 1656'da sadrazam olmasının ardından sözünü yerine getirerek 1658'de inşaat emrini verir.

    Büyük kemerli kapıdan girilen caminin, tuvaletler ve abdest musluklarının bulunduğu avludaki zaman göstergesi tarihi güneş saati, İslam dininde ibadet saatlerine verilen önem nedeniyle zamanın en doğru şekilde belirlenmesi amacıyla yapılır.

    Sabah 06.40 ile akşam 17.20 arasındaki zamanı, özel hazırlanmış mermer üzerindeki metal plakanın gölgesi yardımıyla gösteren yatay tip güneş saati, gölge ile mermer üzerindeki çizgilerin buluşma anını, zaman olarak yanılgısız göstermeyi günümüzde de sürdürüyor.

    -Kazdağlıoğlu Camisi-

    Kazdağlıoğlu Mehmet Ağa tarafından, 1778'de yaptırılan Kazdağlıoğlu Camisi, ilçenin önemli tarihi yapıları arasında yer alıyor.

    Giriş kapısı üzerindeki yazıtta, 1778'de Hacı Halil Mahallesi'nden Borlu Ayanı Kazdağlıoğlu Mehmet Ağa tarafından inşa ettirildiği anlatılan cami, taş ve tuğladan tek kubbeli yapılmış.

    Önündeki küçük avlusunun ise geçmiş yıllarda çevre düzenlenmesi sırasında ortadan kalktığı yapının ortadaki bölümü kubbe, yandakiler ise aynalı tonozlarla örtülü. Caminin, üç bölümlü cemaat yeri bulunuyor.

    Kazdağlıoğlu Camisinin inşasıyla ilgili halk arasında ve bazı kaynaklarda anlatılan öyküye göre, şehir ve kasabaların "Ayan" denen itibar ve nüfuz sahibi kişilerin, Osmanlı devletinin gücü zayıflayıp otoritesi sarsılınca, taşralarda önemi arttı.

    Safranbolu'da da güçlenen nüfuz sahibi kişilerden Borlu Ayanı Kazdağlıoğlu Mehmet Ağa, 1778'de kendi adına cami inşa ettirdi. Camiye gelir sağlamak amacıyla da Safranbolu'ya 24 adet dükkan yaptırdı.

    Camiyi yaptırdığı yılda Mehmet Ağa, vergi toplamada ve güvenliği sağlamada devlete yardımcı olmadığı gibi gerekçelerle idam edildi. Mehmet Ağa'nın ölümünden sonra cami ve çevresindeki dükkanlar adına kurulan vakfa bağışlandı.

    (BİTTİ)

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz

Anahtar Kelimeler: