Türkiye ekonomisi: Gözler dolarda

ABD ekonomisinden gelen iyi haberler ve Merkez Bankası'nın tahvil alımını yavaşlatma kararının duyulmasıyla doların yükselişi gelişmekte olan ülkeleri kara kara düşündürmeye başladı. Türkiye açısından bunun risklerini Hacer Boyacıoğlu irdeledi.

Hacer Boyacıoğlu

Ankara

Türkiye, yeni haftaya "Dolar 2 TL'yi geçer mi" sorusunun gölgesinde başlıyor.

Geçtiğimiz hafta piyasalarda yaşanan dalgalanmada dolar 2 TL sınırını zorlarken, Merkez Bankası yaptığı müdahale ile 2 TL sınırının aşılmasının çok da istemediğini bir kez daha gösterdi.

Doların dalgalı seyri "Türkiye'de kur nerede olmalı, kurun yükselişi kalıcı mı" tartışmasını da yeniden başlattı, hükümet ise "sorun yok" mesajı verdi.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, dolardaki yükselişin abartılacak bir konu olmadığını ifade ederken; gelişmekte olan ülkelerden para çıkışlarının gerçekleşmesiyle doların arttığını kaydetti.

Reklam
Reklam

Şimşek "2002 yılında dolar 1,6 lira civarındaydı. Bugün ise 2 lira olmuş. Yani yaklaşık 11 yıllık bir süreçte dolardaki artış ortada" diye konuştu.

ABD Merkez Bankası Fed'in son toplantısında, ekonominin gidişinin iyi olduğu ve piyasayı rahatlatmak için her ay düzenli olarak yapılan tahvil alımlarının artık azaltılacağının açıklanmasıyla, gelişmekte olan ülkelerde dolar yükselişe geçmişti.

Dünya piyasalarındaki dolar fırtınasının, Fed'in tahvil alım programının sonbaharda netleşmesiyle daha da şiddetlenmesinden korkuluyor.

Geçtiğimiz hafta ABD'den gelen her veri dikkatle izlenirken; cuma günü gelen ABD konut satışları verileri piyasaların daha da kötü olmasını engelleyen unsurlardan oldu.

Toplam 395 bin olarak gerçekleşen konuk satışlarında geçtiğimiz aya göre yüzde 15'lik düşüş yaşanmasıyla, ABD'de yeni konut satışları Ekim 2012'den bu yana en düşük seviyesine geldi.

Fed tutanaklarında yer alan ekonomide güçlenme vurgusuna zıt gerçekleşen bu veri, ABD'nin ekonomik toparlanmasını kaygıyla izleyen gelişmekte olan ülkelere biraz nefes aldırdı.

Reklam
Reklam

"Yaşananlar normal"

Garanti Bankası Ekonomik Araştırmalar Müdürü Ali İhsan Gelberi, kurda geçtiğimiz hafta daha da belirginleşen hareketliliği para politikası tercihleriyle açıklıyor. "Faiz ve kur tahterevalli gibidir. Birini düşük tutmak istediğinizde, diğeri yukarı çıkar. Şu anda da, faizi düşük tutmak tercih ediliyor" diyen Gelberi, "Bu nedenle yaşananlar normaldir. Devamı da gelebilir" uyarısında bulunuyor.

Buna karşın dünya piyasalarında yaşanan karmaşanın sonsuza kadar sürmeyeceğini belirten Gelberi, Türkiye'nin önündeki riski ise, "Elbette sonsuza kadar gelişmekte olan ülkelerden çıkış sürmeyecek. Ancak kaçan sermaye gelişmekte olan ülkelere dönmeye başladığında hangisinin daha avantajlı olduğuna bakacak.

Burada önemli olan Türkiye ne kadar avantajlı olacak. Bizim şu anda seçim gibi bir gündemimiz var ve jeopolitik risklerimiz var. O yüzden diğer piyasalara giriş olurken biz bunun dışında kalır mıyız; ona bakmak lazım" olarak anlatıyor.

"Ucuz likiditenin sonuna geldik'

Yaşar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erinç Yeldan ise, yaşanan çalkantılara farklı bir pencereden bakıyor.

Reklam
Reklam

Türkiye'nin neredeyse son 15-20 yıldır sıcak parayı cezbedip kuru düşük tuttuğunu ve cari açığı finanse ettiğini belirten Yeldan, "Bu modeli derinden değiştirme noktasına geldik" diyor.

"Ucuz likidite döneminin artık sonuna geldik. Sadece Türkiye değil tüm gelişmekte olan piyasalar daha az likidite, daha oynak sermaye hareketleriyle karşı karşıya" diyen Yeldan, Türkiye'nin ise bir yol ayrımında olduğunu söylüyor.

Sanayileşmeyi artıran ve dış bağımlılığı azaltan bir politika izlemesinin tam zamanı olduğunu söyleyen Yeldan, "Sıcak para bağımlılığını ortadan kaldıracak, inovasyonu teşvik edecek bir politika yürütmenin tam zamanı. Krizi fırsata dönüştürebiliriz" görüşünü belirtiyor.

"Sorun yok"

Hükümet ise, yaşananların dünya konjonktürüne bağlı olduğu ve dolardaki gelişmelerin çok da sıkıntı oluşturmayacağı görüşünde. Geçtiğimiz hafta boyunca kurdaki gelişmelerle ilgili olarak sık sık açıklama yapan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, abartılacak bir durum olmadığını söyledi.

"Vatandaşın döviz borcu olmadığını" bu nedenle de kur artışlarından negatif etkilenmeyeceğini kaydeden Şimşek, "Döviz kurundaki yüzde 10'luk değişim 1.5 puan olarak yansıyor enflasyona. Bu şu demek, aslında geçtiğimiz dönemlere kıyasladığımız zaman dövizdeki hareketlerle enflasyondaki haret arasındaki geçişkenlik yüzde 15'ler civarında yani sınırlı. Dolayısıyla buradaki etki de sınırlı olacak" diye konuştu.

Reklam
Reklam

Şimşek daha sonra yaptığı açıklamada da dolardaki yükselişin abartılacak bir konu olmadığını söyledi. Şimşek'e göre, Türkiye ekonomisi temel yapısal bir krizden çok, varlıkların yeniden fiyatlanmasıyla karşı karşıya."

Türkiye'nin temellerinin sağlam olduğunu söyleyen Şimşek, "Türkiye en büyük krizi, kalıcı bir tahribat yaşamadan atlatmıştır. Bu iniş çıkışları da rahat bir şekilde atlatacaktır. Onun için herkes sakin olup işine bakarsa çok daha az bir zararla bu süreci kapatacaktır" diye konuştu.

Bu açıklama ve tartışmaların ardından başlayacak haftanın yönünü ise, doların bu haftaki seyri ve yurtdışından gelecek veriler belirleyecek.