Acı içinde kıvranan adamı hastaneye kaldırıyorlar. Röntgenler çekiliyor, tahliller yapılıyor ve doktor sonucu açıklıyor ;
“ İç organlarda hiçbir sorun yok. Karaciğer,akciğer ve böbrekler güzel çalışıyor.Vücut ısısı iyi, tansiyon çok iyi, nabız atışları düzenli ve kalp sağlam..”
Doktoru dinleyen hasta : “ Anladım doktor bey” diyor “ Desene sapasağlam ölüyorum! “
Bu ifadelerin yazının başlığı ile ne ilgisi var ? Dediğinizi duyar gibiyim. İlgisi şu ; Türkiye ekonomisinin bilinen yapısal sorunları ve bizim halimiz tıpkı buna benziyor. Son birkaç yıldır ekonomiyi yönetenler, sürekli olarak ekonomimizin çok iyi ve büyümekte olduğunu ifade ediyorlar.Büyümeyi açıklayan kurumun, hangi yöntemle hesaplama yaptığını bilmediğimiz gibi eski yöntemle kaç büyüdüğümüz söylenmediğinden, karşılaştırma imkanı da bulunmuyor.
Herkesin dilinde bir yapısal reform lafıdır gidiyor ve neredeyse her düzenleme yapısal reform diye adlandırılır oldu. Hiç abartı değil, yurtdışı çıkış harçlarını kaldıralım deseniz yapısal reform oluyor, yurtdışı çıkış harçlarını artıralım deseniz o da yapısal reform oluyor. Tam anlamıyla bir kavram kargaşası yaşanıyor. Bunun temel nedeni herkesin yapısal reformdan anladığı şeyin farklı oluşu.
Herşeyden önce yapısal reformların ne olduğunu anlamak için öncelikle ülke ekonomisinin yapısal sorunlarını ele almak gerekiyor.Yapısal reform denen şey özünde yapısal sorunları çözmeye yönelik modellerden ibarettir. Sorunları anlamadan çözmeye çalışmak ise mümkün değildir. Bu nedenle geçmişin sorgulanması yapılmadan gelecekle ilgili düzenleme de olası değildir.
Türkiyenin ekonomik sorunlarını kısa başlıklarla tanımlamak gerekirse ;
Enflasyonun belirli bir oranın altına düşürülememesi veya düşürülse de orada tutulamaması olarak tarif edebileceğimiz enflasyon direnci, ekonomik sorunlarımızın başında gelmektedir.
Son yıllarda toplanan vergi gelirlerinin dağılımına bakıldığında, her 100 TL. tutarındaki verginin yaklaşık 65 TL. sının dolaylı vergilerden oluştuğu görülecektir. Herhangi bir ayırım yapılmaksızın, herkesi aynı oranda vergilediği için adaletsiz olan, dolaylı vergilerle dolaysız vergiler arasındaki dengesizlik, vergi yapısının bozukluğuna işaret etmektedir.Bu durumun, vergi sisteminin adaletsizliği özendirici yapısal bir bozukluk taşıdığını ifade etmek yanlış olmayacaktır.
Yurt içinde imkanlarla üretilebilecek ürünlerin, yurt dışından daha ucuz temin edilebilmesi nedeniyle, cari açığa neden olan ithal ikamesi geliştirilememektedir. Yıllardır gerek sektörel ve gerekse ürün bazında verilen çeşitli teşvik uygulamaları, ne yazık ki bir türlü cari açığı düşürecek bir ithal ikamesini sağlamaya yönelemiyor. Oysa teşvikler doğru kullanılarak, dışardan ithal edilen ürünü, ülkemizde daha ucuza mal edebilecek dönüşümü sağlamak adına, teşvik sisteminin yapılandırılması ile bu yapısal sorunun çözülmesi sağlanabilir.
Ülkemizde tasarrufların düşük kalması sonucu cari açık veriyor ve dolayısı ile dış borçlanma yolu ile bir anlamda dışarıdan tasarruf ithal ediliyor.
Tüm sorunları ele alma bakımından sıralama yapmak gerekirse, en acil reform eğitim alanında olmalıdır. Eğer bu konuda bir ilerleme kaydedilmezse, reformları yapacak siyasetçi bulunamayacağı bir yana, reformist siyasetçiyi seçecek seçmen kitlesi de oluşamayacaktır.
Yıllardır konunun bilimsel analizi yapılmasına rağmen, hala enflasyonu düşürmek için faizin düşürülmesinden bahsediliyor.
Dinleyen olmadığı gibi, eğitim şart sözcüğü de artık güldürmeyen bir slogana dönüşüyor. Bu nedenle, ne yazıktır ki fazla umutlu olmamızı destekleyen bir veri de oluşmuyor. Aslında bizim gibi, eğitim seviyesi düşük toplumlardan benzer sorunları çözenler ve çıkış yolunu bulabilenler incelense, hurafeler, ideolojik bagajlar ve sloganvari çözümler yerine daha bilimsel formüller üretilebilir.