Türkiye, IMF'siz yoluna devam edebilir

**Finansbank Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Grup Üst Yöneticisi (CEO) Ömer Aras, Yunanistan’ın “en köklü bankası” olan National Bank of Greece’in (NBG) kendi ülkesinde kalıcı olduğunu belirterek, “Türkiye’de yapmış olduğu yatırımdan da mutlu. Türkiye’de birtakım fırsatlar çıkarsa belki alıcı tarafta dahi olabiliriz” dedi.

**

Reklam
Reklam

Aras, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Yunanistan’daki ekonomik sorunların NBG ve Finansbank’a etkisine ilişkin, Finansbank’ın büyüme hedefi bulunan bir banka olduğunu, dışardaki olumsuzlukların derecesinin kestirilemeyeceğini, ancak bankanın Türkiye’de takip ettiği politikaları sürdüreceğini vurguladı.

NBG’nin Yunanistan’ın en büyük bankası olduğuna işaret eden Aras, “NBG, orada güvenli bir liman şeklinde. Herhangi bir sıkıntı olduğu zaman yerel yatırımcılar NBG’yi tercih ediyorlar. Finansbank’ın NBG’nin toplam karlılığına katkısı 2006’da yüzde 22 iken, bugünlerde yüzde 33’e kadar yükselmiş durumda. Yani karın üçte birini Finansbank sağlıyor. Bu, yapılan yatırımın doğru ve başarılı bir yatırım olduğunu gösteriyor. Finansbank’ın son 3,5 senedeki performansını da katmamız lazım. NBG’nin Finansbank’a olan desteği ve Türkiye’de yaptığı yatırıma olan güveni artarak devam etmekte” şeklinde konuştu.
Yabancıların Türkiye’ye 2004, 2005, 2006 yıllarında gelmeye başladığına değinen Aras, beklentilerin de aşağı yukarı aynı olduğunu, büyüyen ekonomi, genç nüfus, AB’ye aday ülkede çok potansiyel olduğu inancıyla geldiklerini söyledi.
Bazı bankaların başarılı olduğunu, bazı bankaların yatırımlarından iyi getiri elde ettiğini, bazılarının ise gerek Türkiye’de umduklarını bulamamalarından gerekse yurt dışındaki büyük global krizin etkisiyle ana bankadan kaynaklanan sıkıntılar nedeniyle birtakım sorunlar yaşayabildiğini ifade eden Aras, “Bunun sonucunda Türkiye’deki yabancı bankaların konumunda bir farklılaşma, değişiklik olacak. Bu başladı” dedi.

Reklam
Reklam

“BAZILARI ÇIKABİLİR, AMA NBG TÜRKİYE’DE KALICI”
General Electric’in (GE) Garanti Bankası’ndaki hisselerini satma kararına ilişkin Aras, bunu “yabancıların çıkması” olarak değerlendirmemek gerektiğine dikkati çekerek, şu görüşleri dile getirdi:
“Satan yabancı, büyük ihtimalle alan da yabancı olacak. Dolayısıyla sektörde yabancı payında bir değişiklik olmayacak. Ben şöyle düşünüyorum; 2012, 2013, 2015 senesine geldiğimizde Türkiye’deki banka sayısı daha az olacak. Önemli olan ekonomik başarı... Ekonomik başarının sonucu olarak birleşme ve satın almalar olabilecek. Türkiye’deki banka sayısının artmayacağını düşünüyorum, aksine azalabilir. Burada birtakım birleşmeler olabilir. Yabancı bankalar içinde de hepsi aynı derecede başarılı olmadığı için bir kısmı ülkedeki hissesini satıp çıkabilir. Bir kısmında yurt dışındaki birleşmeler sonucunda burada birleşme yaşanabilir. Türkiye’de NBG kalıcı. NBG, Yunanistan’ın en büyük bankası. İş Bankası ile Ziraat Bankasını karıştırıp tek bir banka gibi düşünürseniz, NBG’nin konumu o. NBG, Yunanistan’daki en köklü banka olduğu için kendi ülkesinde kalıcı. Aynı zamanda Türkiye’de yapmış olduğu yatırımdan da mutlu. Türkiye’de birtakım fırsatlar çıkarsa belki alıcı tarafta dahi olabiliriz. Fırsat çıkarsa değerlendirebiliriz. Ama yakın vadede buna ilişkin birşey yok.”
Türk bankaları ve şirketlerinin Yunanistan’daki fırsatlarla ilgilenmesi konusuyla ilgili olarak da Aras, bunun çok gerçekçi olduğunu düşünmediğinin altını çizerek, bu tip kararların ekonomik kararlar olduğunu, büyük bankalar ve şirketlerin yatırım yaparken daima büyüme hikayesi ve büyüme senaryosu görmek istediklerini, olgun ve doymuş bir piyasa olması nedeniyle Yunanistan için böyle bir büyüme senaryosunun söz konusu olmadığını söyledi.
Ömer Aras, “Dolayısıyla Türkiye’deki bir bankanın orada büyük ölçüde bir banka alarak yüksek karlılık yakalayabileceğini düşünmüyorum. Ekonomik anlamda bakıldığında pek anlamlı olmaz diye düşünüyorum. Politik olarak ’onlar buradan banka aldı, bizimkiler de oradan banka alsın’ değerlendirmeleri olabilir. Ama olaya ekonomik bakmak lazım” diye konuştu.

Reklam
Reklam

“REYTİNG KONUSUNDA HERHANGİ BİR SIKINTIMIZ YOK”
Moody’s’in Finansbank’ın notunu izlemeye almasına ilişkin de Aras, banka notunun, Türkiye’deki en yüksek kredi notuna sahip iki bankadan biri olduğunu, bütün büyük bankalar dahil diğer bankaların Finansbank’ın bir not veya iki not altında bulunduğunu kaydetti.
Konunun izleme olarak değerlendirilmesi durumunda olumsuz göründüğüne işaret eden Aras, “Oysa bu sektörün geneline bakıldığında zaten iki not yukarıda olan notumuz hala orada. Bu, şu an için izlemeye alınmış vaziyette. İndirim gelse bile Türkiye’deki büyük bankaların seviyesine inmiş olacağız. Dolayısıyla reyting konusunda herhangi bir sıkıntımız yok. Fitch tarafından son olarak Aralık 2009’da, Moody’s tarafından da Ocak 2010’da bankanın notu artırıldı. Çünkü Finansbank’ın büyük ana hissedarı Yunan bankası, fakat o bankaya bağlılığı olmayan bir banka. Kendi finansman imkanlarını, kendi fonlamasını yaratan, büyüyen bir ekonomi içinde piyasa payını artıran ve iyi yönetilen bir banka” şeklinde konuştu.

Reklam
Reklam

“KREDİ HACMİNDE YÜZDE 20 BÜYÜME HEDEFLİYORUZ”
Finansbank Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Aras, bankanın 2009 performansına işaret ederken, 2009 yılını karlılık ve büyüme açısından “çok iyi” tamamladıklarını vurguladı.
Aras, “Finansbank, 2009 gibi kritik bir senede ilk 5 özel banka arasında kredilerini en fazla artıran banka oldu. Dolayısıyla reel sektörü en fazla destekleyen bankayız. Biz toplam kredilerde sektörün üzerinde, yüzde 7’lik bir büyüme yakaladık. Bunu övünerek söyleyebiliriz. Büyümeyi daha çok bireysel ve KOBİ kredilerinde görüyoruz” dedi.
Toplam kredi hacmini geçen sene yüzde 5,5 oranında büyüten bankacılık sektöründe kredi hacmi büyümesinin bu yıl yüzde 10-11 seviyelerinde olmasını beklediklerini, Finansbank olarak ise kredi hacminde yüzde 20 büyüme hedeflediklerini bildiren Aras, “Oldukça agresif bir büyüme hedefimiz var. Reel sektörü desteklemek adına tüm segmentlerde büyüme olabilir. Büyümenin ağırlıklı olarak kurumsal, KOBİ ve tüketici kredilerinde olacağını düşünüyoruz” diye konuştu.

Reklam
Reklam

“50 ŞUBE AÇACAĞIZ, 1.500 KİŞİYİ İŞE ALACAĞIZ”
Sektörde 2010’da karlılığın 2009 kadar kuvvetli olmayabileceğine, 2009’da yüzde 20 olan özkaynak üzerinden getirinin bu yıl yüzde 16-17’lere gerileyebileceğine dikkati çeken Aras, ancak bu yıl ülke ekonomisinin daha hızlı büyüyeceğini düşündüklerini, dolayısıyla kredi hacimlerindeki büyümenin daha fazla olacağını, faizlerdeki gerilemeyi hacimle kompanse etme imkanı doğacağını söyledi.
2010’da 50 şube açarak şube sayısını 461’den 511’e yükseltmeyi, 1.500 kişiyi işe alarak da çalışan sayısını 11.100’den sene sonunda 12.600’e çıkarmayı planladıklarını anlatan Aras, ayrıca 2010 yılında teknoloji, şubeleşme ve eğitim için 20 milyon doların üzerinde yatırım yapacaklarını ifade etti.

“BÜYÜYEN SEKTÖRÜ FAZLA ZORLAMAMAMIZ LAZIM”
Ömer Aras, mevduata yüzde 10 sınırlama getirilmesi ve şube başına yıllık harç uygulaması çalışmalarına ilişkin de şu görüşleri dile getirdi:
“Türkiye olarak finans sektörü büyük olan bir ülke değiliz. O açıdan bizim için mevduata sınır getirilmesi gibi konuların konuşulmasının çok erken olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de zaten çok kıyasıya rekabet var. Şube başına alınan harç meselesinin de hızlı verilmiş bir karar olduğunu ve acil çözüm gibi görüldüğünü düşünüyorum. Harç olsa da bu bir vergidir. Devletin aldığı her verginin adil olması gerekir. ’Bankacılık sektörü çok kar elde etti, böyle bir vergi yaratalım’ şeklinde bir düşünce olabilir. Ben bunun geçici olması gerektiğini düşünüyorum. Büyüyen bir finans sektörünü fazla zorlamamamız lazım. Sağlam, kar eden bir bankacılık sektörüyle aslında iftihar ediyor olmamız lazım. Bankalar ne yapsa eleştiriliyor. Zarar ediyor, ’niye zarar ettiniz, sorumsuz davranıldı, pozisyonlar açıldı, şu oldu, bu oldu...’ Bankalar iyi yönetiliyor, kar ediyor ’çok kar ettiniz...’ Bankacılar biraz yaranamıyor gibi bir durum var. Aslında öyle olmaması lazım.”

Reklam
Reklam

“TÜRKİYE, IMF’SİZ YOLUNA DEVAM EDEBİLİR”
IMF konusunda ise Türkiye’nin IMF anlaşmasını bu kadar uzun süre müzakere edebilmesinin, ekonomisinin bir yerde güçlülüğünü gösterdiğini ifade eden Aras, “Biz ’hemen imzalamamız lazım, yoksa işler çok kötü’ durumunda değildik. Bir pazarlık gücü olan ortamda görüşmeler sürdürüldü. Anlaşma sağlanamadı. IMF ile yapılacak bir anlaşmanın dünyadaki çalkantı döneminde yararlı olacağını düşünüyorduk. Bütün iş dünyası böyle algılıyordu. Sonuçta bu bir garantidir. Kötü havalarda kullanılacak bir şemsiye şeklinde düşünebiliriz. Ama Türkiye ekonomisi IMF’siz yoluna sağlıklı bir şekilde devam edebilecek konumdadır” yorumunu yaptı.

Aras, ekonomik göstergelere ilişkin tahminlerde ise enflasyonun bu yıl yine tek haneli seviyelerde kalacağını düşündüklerini, faizde 6,5 olan Merkez Bankası faizinin ilk 6 ayda artmayacağını, sene sonuna doğru bir artış olabileceğini, yıl sonu için bütçe yaparken 6,5 olan Merkez Bankası faizinin yıl sonunda 8,5’a kadar yükselebileceğini öngördüklerini bildirdi.

Reklam
Reklam