Türkiye'nin, Kyoto Protokolüne katılmasının uygun bulunduğuna ilişkin kanun tasarısı, TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek yasalaştı.
Tasarının maddelerinin görüşülmesinden sonra, tümü üzerinde yapılan açık oylamada, kanun tasarısı, 3'e karşı 243 oyla kabul edildi. Oylamada 6 milletvekili de çekimser kaldı.
Düzenlemenin gerekçesinde, Türkiye'nin, uluslararası toplumun en önemli gündem maddelerinden olan çevre konularına büyük önem verdiği belirtildi. Türkiye'nin, iklim değişikliği ile mücadele konusunda uluslararası toplumla birlikte hareket ederek, 1992 tarihli BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine (BMİDÇS), 2001 yılında Marakeş'te yapılan BMİDÇS'nin 7. Taraflar Konferansında özgün şartlarının tanınmasını müteakip, 2004 yılında taraf olduğu anımsatılan gerekçede, şöyle denildi:
“Sözleşmenin 1995 yılında Berlin'de gerçekleştirilen 1. Taraflar Konferansında, 2000 yılından sonraki dönemler için belirli zaman dilimleri içinde, 'Sayısal sera gazı azaltım veya sınırlandırma' konusunda politika ve tedbirleri detaylandırmaya odaklı başlatılan süreç, 1997 yılında Japonya'nın Kyoto kentinde yapılan 3. Taraflar Konferansında ortak eylemlerin genel çerçevesini çizen Kyoto Protokolünün benimsenmesiyle sonuçlanmıştır.”
Sözleşmeye taraf olan ülkelerin, 1997 tarihli Kyoto Protokolüne taraf olmaya çağrıldığı kaydedilen gerekçede, Protokolün 16 Mart 1998 tarihinde New York'ta imzaya açıldığı ve bir yıl süreyle imzaya açık kaldığı hatırlatıldı.
Protokole, 177 ülke ve AB'nin taraf olduğu ifade edilen gerekçede, Protokolün ilk yükümlülük döneminin 2012 yılında sona ereceği belirtildi.
Türkiye'nin Kyoto Protokolüne taraf olmayan çok az sayıdaki ülkeden biri olduğu belirtilen gerekçede, iklim değişikliği ile mücadele alanındaki çalışmaları çerçevesinde Türkiye'nin, 2004 yılında Sözleşmeye taraf olduktan sonra 1997 tarihli Kyoto Protokolüne de taraf olmaya davet edildiği kaydedildi.
Gerekçede, Türkiye'nin Protokole taraf olmasının sağlayacağı yararlar da şöyle sıralandı:
“Ülkemizin, kurucu üyelerinden olduğu BM'nin saygın bir ülkesi olarak, Protokol'e taraf olması, uluslararası gündemin en öncelikli ve acil sorunlarından biri haline gelen iklim değişikliği ile mücadele konusundaki kararlılığını ve uluslararası toplumun güvenilir bir ülkesi olduğunu göstermesi bakımından önem arz etmektedir.
Protokole taraf bir Türkiye'nin, hemen hepsi Protokole taraf olan Sözleşmeye taraf ülkeler nezdinde itibarı ve 2012 sonrasına ilişkin müzakerelerde ağırlığı artacak, iklim değişikliği ile mücadele konusunda 2012 sonrasının şekillenmesinde ülkemiz kendi özgün koşullarını daha iyi müzakere edebilecektir.
Kyoto Protokolü kapsamındaki uluslararası rejime katılacağımız için, özel sektörde sera gazı salım azaltımı için yapılabilecek projeler daha kolay teşvik edilebilecek ve özellikle uzun vadede başta enerji güvenliği olmak üzere ülke ekonomisine katkı sağlanabilecektir.
Kyoto Protokolü, AB çevre müktesebatının bir parçasıdır. AB, Protokolün yerini alacak olan yeni anlaşmayı da müktesebatına dahil edecektir. Dolayısıyla, 2012 sonrasını önemseyen AB, ülkemizin Protokole taraf olarak, geleceğe yönelik hazırlıklarını bir an önce başlatmasını istemektedir.
Ülkemizin Kyoto Protokolüne taraf olması halinde, AB ile iklim değişikliği ile mücadele ve uyum konularında ve AB müktesebatına uyum bağlamında işbirliği olanaklarını geliştirmesi de mümkün olacaktır.”
TASARININ GÖRÜŞMELERİ
Tasarının maddeleri üzerindeki görüşmelerde MHP grubu adına söz alan İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu, Kyoto Protokolüne katılmanın, Türkiye'ye ne getireceği ve ne götüreceğinin iyi hesaplanması gerektiğini söyledi.
DTP grubu adına söz alan Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, Kyoto Protokolüne taraf olmasının, geç kalınmış ama sevindirici bir gelişme olduğunu ve desteklediklerini belirtti.
Ak Parti Trabzon Milletvekili Safiye Seymenoğlu, Kyoto Protokolüne katılmanın önemine değinerek, iklim değişikliğine karşı daha etkin önlemler alınacağını ifade etti.
Milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu, DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, “Dağıtılan kömür yerine,
doğalgaz çeki verilebilir mi?” diye sorması üzerine, doğalgazın ithal edildiğini belirtti. Eroğlu, “Doğalgaza döviz ödüyoruz ama dağıtılan kömürler öz kaynaklarımız. Onları da değerlendirmemiz lazım. Onun, maliyet ve döviz ödemesi açısından ekonomik olarak dikkate alınması gerektiği kanaatindeyim” dedi.
Kyoto Protokolünde, kömür kullanımını engelleyen bir husus bulunmadığını bildiren Eroğlu, “Zaten Kyoto'da şu anda hiçbir mükellefiyetimiz yok” diye konuştu.
DSİ'nin baraj inşaatlarının hızla devam ettiğini ve geçen günlerde 13 santralin devreye sokulduğunu anımsatan Eroğlu, gelecek yılda hedeflerinin bu sayının 20'ye yükseltilmesi olduğunu söyledi.
ANKARA'NIN HAVASI
Ankara'nın havasında arsenik bulunduğu iddiasına da yanıt veren Eroğlu, “Kömürlerde arsenik olabilir ama kömürde özellikle kireç olduğu zaman, arsenik havayla karışmaz. Kireçle beraber külde kalır. Kömür içindeki arseniğin, baca gazıyla çıkması söz konusu değildir. İlmi olarak mümkün değildir” dedi.
Eroğlu, Siirt'te içme suyu problemi kalmadığını ifade etti.
Tasarının, açık oylamasına, 252 milletvekili katıldı. Kanun tasarısı, 3'e karşı 243 oyla kabul edildi. Oylamada 6 milletvekili de çekimser kaldı.
KYOTO PROTOKOLÜ NEYİ ÖNGÖRÜYOR
Kyoto Protokolü, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşması'nın yasal olarak bağlayıcı bir eki niteliğinde. Bu protokole göre, sanayileşmiş ülkeler ile piyasa ekonomisine geçiş sürecindeki ülkeler atmosfere saldıkları sera gazı miktarlarında indirime gitmeyi kabul ediyorlar.
Protokol, adını Japonya'nın Kyoto kentinden alıyor. Sera gazı emisyonlarında indirime gidilmesi konusunda ilk anlaşma Kyoto kentinde 1997 yılında yapılan zirvede sağlanmıştı.
Fakat anlaşma ancak 2005 yılının Şubat ayında yürürlüğe girebildi. Çünkü Kyoto Protokolü, 1990 yılı itibariyle, sera gazı emisyonlarının en az yüzde 55'inden sorumlu olan 55 ülkenin onayını gerektiriyordu.
Rusya'nın 2004 Kasım ayında Protokolü onaylaması ardından bu rakamlara ulaşıldı ve protokol yasal açıdan bağlayıcı olarak yürürlüğe girdi.
Buna göre, Protokolü onaylayan 38 sanayileşmiş ülke, başta karbondioksit ve metan olmak üzere, atmosfere saldıkları sera gazlarında, 2012 yılına kadar, 1990 yılındaki düzeyinden toplam yüzde 5,2 oranında bir indirime gitmeyi kabul etti.
Fakat Kyoto Protokolü bir dizi sorunu ve anlaşmazlığı da beraberinde getirdi. Örneğin, atmosfere en fazla sera gazı salan Amerika Birleşik Devletleri ve diğer bir önde gelen sanayileşmiş ülke olan Avustralya Kyoto Protokolünün dışında kaldı.