Türkiye'nin unutamadığı sel felaketinin etkileri yeni ortaya çıkıyor! "Fay hattı insan kaynaklı kırılabilir"

Manisa'da 2020'de yaşanan ve Türkiye'nin gündemindeki yerini günlerce koruyan sel felaketinin etkileri görülmeye devam ediyor. Üstelik sel felaketinin şimdi de başka bir afete yol açabileceğinden endişe ediliyor. Prof. Dr. Sözbilir, Manisa'nın Sarıgöl içesindeki fay hattı hareketliliğine dikkat çekerken fay hattının deprem olmadan, insan kaynaklı olarak da kırılabileceği yönündeki uyarısı tedirginliği artırdı.

2 yıl önceki sel felaketi fay hattının kırılmasını mı tetikliyor? Prof. Dr. Sözbilir'in açıklaması endişe yarattı. Sözbilir, fay hattındaki hareketliliğin yılda 15 santimetreye ulaştığını açıklarken normal faydaki normal hareketliliğinin yanı sıra bölge halkının yer altından aşırı su çekmesi nedeniyle de fayın kırılabileceğini belirtti.

SEL FELAKETİ FAY HATTINDAKİ HAREKETLİLİĞİ ARTIRDI

Sarıgöl'de 18 Ekim 2020'de etkili olan şiddetli yağmur sele dönüştü. Hareketli fay hattına giren binlerce metreküp yağmur suyu, üzüm bağlarında büyük çukur ve yarıkların oluşmasına neden oldu.

Reklam
Reklam

Aşağı Koçaklar Mahallesi'ndeki bağlarda yarıklar, yer yer 3 metre derinliğe ulaştı. DEÜ Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi öncülüğünde, Afyon Kocatepe Üniversitesi ve Sivas Cumhuriyet Üniversitesi'nden uzmanlar, bölgeye GPS istasyonları kurarak, değişik uydu teknikleri ile fay hattını inceledi.

İlk incelemelerde yılda 10 santimetre hareket eden fay hattı hareketinin 15 santimetreye ulaştığı gözlemlendi.

"YÖRE HALKI AŞIRI YER ALTI SUYU ÇEKTİĞİ İÇİN"

DEÜ Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü ve Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Sözbilir, Sarıgöl fay hattındaki çökmenin fayın normal hareketliliğinin yanı sıra bölge halkının yer altı sularının çekiminden kaynaklandığını söyledi.

Sarıgöl fayında, 1969'da meydana gelen ve 50 kişinin ölümüyle sonuçlanan 6.5 büyüklüğündeki Alaşehir depreminden bu yana deformasyon geliştiğine dikkat çeken Prof. Dr. Sözbilir, şöyle konuştu:

"Depremde o bölgede 36 kilometre uzunluğunda bir yüzey kırığı oluşmuştu. O yüzey kırığı üzerinde hem fayın sürümlenmesi anlamında mikro depremler gelişiyor hem de yöre halkı aşırı yer altı suyu çektiği için zamanla orası oturuyor. Oturdukça da bir taraf çöküyor, diğer taraf ise sürekli yükseliyor. Son yıllarda yaptığımız jeodezik çalışmalarda yıllık yaklaşık 15 santimetrelik bir çökme var. Dolayısıyla bu da 10 yılda 1 metre çökme demek oluyor. O nedenle orada sürekli bir iyileştirme yapmak gerekiyor. Tabi 2000'li yıllarda çalışıldı. Hattın üzeri tamamen yapılaşmaya kapatıldı. Hattın üzerinde 100'e yakın bina vardı. O binalar için TOKİ daha yüksek kesimlerde binalar yaptı. İnsanları oraya taşınıyor. O kısımda da deformasyon sürekli devam ediyor."

Reklam
Reklam

'BÖLGE YAPILAŞMAYA KAPATILMALI'

Hattın kısa bir zaman içerisinde kırılma olasılığının olmadığını fakat asismik hareketin devam etmesinden dolayı bölgenin yapılaşmaya kapatılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Sözbilir, "Biz buna asismik hareket diyoruz. Ciddi deprem olmadan bir taraf çöküp bir taraf yükselerek yüzeyde bir deformasyon oluşuyor. Bu asismik hareket üzerinde zamanla insanı etkileyecek 1 metre civarında bir hareket gerçekleşiyor. Dolayısıyla bu hareketten kaçınmak için de o bölgeyi yapılaşmaya kapatarak, 'afete maruz' ilan ediyorlar. Bu anlamda hareketi devam ettikçe fay zonu genişleyecektir. Fayın uzunluğu da değişecektir. Sürekli izlenmesi gerekiyor. Bölgeye GPS istasyonları kurduk. Bölgeyi değişik uygun teknikleri ile sürekli izliyoruz" dedi.

'O HATTIN DEPREMLE KISA BİR ZAMAN İÇERİSİNDE YENİDEN KIRILMA OLASILIĞI YOK'

Uluslararası yayınlar yaparak, konunun tartışıldığına da aktaran Prof. Dr. Sözbilir, "Geldiğimiz nokta şu, Sarıgöl fay hattı deprem olmadan da doğa ve insan kaynaklı kırılabilir. Doğa o bölgede bir fay oluşturmuş, bölgede fay hareketliliği dikkat çekiyor. İnsanlar da o hareketin artması için negatif anlamda katkı sağlıyorlar. Aşırı yer altı su çekimi yaptıklarından, yer altı su seviyesi de aşağıya düşüyor. Üstteki malzemede zamanla oturarak, o fay boyunca bir hareketlilik yaşanıyor. O hattın depremle kısa bir zaman içerisinde yeniden kırılma olasılığı yok. Gediz Havzası'ndaki faylar daha uzun zamanda gerilim biriktirerek hareket edebiliyor. Bu fayın üzerinde yakın zamanda deprem olabilme ihtimali yok ama deprem olmadan da insanların da yarattığı negatif olaylar nedeniyle orası sürekli bir tarafın düşüp, diğer tarafının yükseleceği bir yer" diye konuştu.

Reklam
Reklam

'FAY HATTI İMAR HARİTALARINA YENİDEN İŞLENEREK, REVİZE EDİLMELİ'

2000'den beri bölgede jeolojik, jeofizik incelemeler yürüttüklerini, fay hattının imar haritalarına yeniden işlenerek, buna göre revize edilmesi gerektiği uyarısında bulunan Prof. Dr. Sözbilir, şöyle devam etti:

"2000 yılında gittik. 10 yıl sonra tekrar gittiğimizde değişmişti. 10 yılda bir imar haritasına bir revize gerekiyor. Çünkü orada göçme olduğu zaman kısa süreli olmuyor, zamanla oluyor. İnsanlar onu hissetmiyor. Deprem gibi 10 saniyede oluşan bir olay değil. Yılda 10 santim, 10 yılda 1 metre çökme demek. O hareketin gerçekleşmesi aşamasında binalar düşeyden sapıyor. Evlerin duvarları kırılıyor, bir tarafı yükseliyor, bir tarafı alçalıyor. Şu an da tekrardan haritalara işlenmesi lazım. Örnek olarak Sarıgöl ilçesinde bir ilkokul vardı. O deforme olunca onu oradan kaldırdık. Bina siz içindeyken de deprem olmadan göçebilir. O gruba giren binaları mutlaka yapılaşmaya kapatmak gerekiyor. Sarıgöl, dikdörtgen şeklinde bir ilçe ve ilçenin uzunluğu boyunca evlerin geçtiği yerde 3-4 kilometre uzunluğunda fay hattı uzanıyor. İlçenin kuzeyinde ve güneyinde iki farklı fay sistemi sınırlanmış durumda. O hareketler yerleşimin dışında da devam ediyor. Dolayısıyla tarlaların olduğu bölgede de bu tür deformasyonlar gelişebilir. Orada aşırı yağışlardan sonra da bu artabilir. O zonu sadece evlerin geçtiği yer olarak değil de tarla olarak da çizmek gerekiyor."

Reklam
Reklam

(DHA)