Türkiye'nin AB üyeliği

VİYANA (İHA) - Avusturya'da yayımlanan liberal eğilimli Kurier gazetesinde, muhabir Margaretha Kopeinig'in tanınmış bir Türkiye Komisyonu üyesi olan eski diplomat Albert Rohan ile yaptığı röportaj yayınlandı. Rohan, "Müslüman ülkenin AB'ye katılımı konusunda hakim olan popülizmle mücadele ettiğini" belirterek, Avusturya'nın bu konuda frenleyici olmaması gerektiğine dikkat çekti.

Avrupa genelinde çeşitli çevrelerin "İslam'ın AB'ye katılıma engel teşkil ettiği" görüşünde olduğunun hatırlatılması üzerine Rohan, "Türkiye laik bir ülke, din özel yaşantının bir parçası. Avrupa eğer hoşgörülü bir toplum ise dinin bir engel teşkil etmemesi gerekir" dedi.

Reklam
Reklam

Türkiye'nin üyeliğiyle AB'ye bir göç akınından olacağından endişe edildiğini sorulması üzerine ise Rohan, "Güvenilir tahminler, işgücünün serbest dolaşımına izin verilmesi halinde yaklaşık 2.7 milyon Türk'ün AB'ye gelebileceği sonucuna varıyor. Bugün AB'de 3.5 milyon Türk yaşıyor. Göçün uzun bir geçiş süresinden sonra 2025'te AB'nin işgücü sıkıntısı çektiği bir zamanda etkili olacağı belirtiliyor. Uzmanlar o zaman AB'nin sosyal sistemini güvence altına almak için bir milyon göçmene ihtiyaç duyacağını söylüyor. Refahın artmasıyla göç eğilimi de azalıyor" dedi.

Eski diplomat, "AB Türkiye'nin katılımını kaldıracak olgunlukta mı?" sorusunu verdiği yanıtta ise "Komisyon ve Konsey'de halk bir önem taşımıyor. Ama AB Parlamentosu için bu önemli. Ama burada ulusal bloklar yok. Oylama partilere göre yapılıyor" dedi.

Türkiye'nin yardım edilmesi gereken ülkelerden biri olacağını belirten Rohan, "AB'nin tarım ve yerel politikası 2015'ten sonra bugünkünün aynısı olmayacak. AB'de dayanışmanın sürdürülüp sürdürülmeyeceğini bilmiyoruz. Ama kesin olan tek şey şu: AB bütçesi (şu sıralar GSMH'nın yüzde 1.24 ile) sınırlı olduğu sürece, bir bütçe patlaması olmayacaktır. Net ödemede bulunan ülkeler arasındaki Avusturya da daha fazla ödeme yapmak zorunda kalmayacak" dedi.

Reklam
Reklam

Rohan, "Türkiye'nin enerji ve ulaşım açısından jeostratejik konumu, demokrasi ve İslam'ın birbiriyle bağdaştığına dair diğer İslam ülkelerine verilecek bir mesaj, Avrupa'nın Türkiye'yi içine alarak ekonomik ve askeri açıdan güçlenmesi gibi konuların, Türkiye'nin AB üyeliğini savunan çevrelerin argümanları arasında yer aldığını belirterek, "Türkiye Arap ülkeleri ve İsrail ile iyi ilişkiler içinde. AB güvenlik politikası açısından, komşuluk politikası çerçevesinde bu bölge ile ilgilenmek zorunda" dedi.

"SESSİZ DEVRİM"

Rohan, Türkiye'nin üyelik sürecinde gündeme getirilen "İmtiyazlı ortaklık" önerisine de değinerek, "Böyle bir ortaklık zaten 1963'ten beri var, Türkiye ortak üye, 1996'dan bu yana da Gümrük Birliği'nde" dedi.

Aralık ayındaki zirvede alınacak kararla ilgili görüşlerini de açıklayan Rohan, "Komisyon konuya farklı yaklaşacak. Şartlar yerine getirildi ama Komisyon zayıf noktalara da dikkat çekecek. Komisyonun olumlu bir tavsiyede bulunması halinde, AB Konseyi'nin Aralık'ta müzakerelere başlanmasına karar vermemesi için hiç bir neden göremiyorum. Komisyon Türkiye'deki reformlardan dolayı sessiz bir devrimden bahsediyor" dedi.

Reklam
Reklam

Yapılan reformlara karşın uygulamalarda aksaklık yaşandığı eleştirilerini de değerlendiren Rohan, "Sistemdeki böylesine köklü bir değişimin iki yıl içinde uygulamaya geçirilmesini beklemek adilce olmaz. Türkiye'ye diğer adaylardan daha kötü davranılmaması gerekir. Her şeyi uygulamaya geçirememiş olmalarına rağmen diğer

adaylarda da bu hoş görüldü" diye konuştu.

Avusturyalı diplomat, Avusturyalılar'ın çoğunun Türkiye'nin Birliğe katılına karşı olduğunun hatırlatılması üzerine ise "Biz en olumsuz zihniyete sahip ülke olarak tanınıyoruz. Bu konuda üstümüze yok. Tarihten kaynaklanan tereddütler var. Avusturyalılar komşularının katılımına bile bundan kazançlı çıkacak başlıca ülke olmalarına rağmen kuşkulu gözlerle baktı. Bunun sorumlusu politikacılar. Türkiye konusu popülist amaçlar için kullanılıyor. Şimdiye kadar bütün başbakanlar AB'nin Türkiye konusundaki kararlarını paylaştı. Avusturya frenleyici olmamalı" dedi.