Türkiye'nin en aranılan fahişesiydim

Lale Mansur, oyunculuğundan aktivistliğine uzanan söyleşide Ayça Örer'e bir zamanlar tek bir role hapsedildiğini de anlattı: "Düş Gezginleri filmindeki fahişe rolünden sonra Türkiye'nin aranılan fahişesi olarak o roller hep bana yağdı." Lale Mansur'un Taraf'tan Ayça Örer'le yaptığı röportajdan bazı bölümler Şöyle:

Oyunculuğa başlamadan önce balerindiniz. Bale ilgisi nasıl başladı? İşte onu hiç bilemiyorum. Dört yaşında çekilmiş balerin pozları var, nereden gördüm, neyi taklit ettim belli değil ama doğru bir seçimmiş, aşık olduğum bir meslek yaptım. Sonra bir sene psikiyatrın yardımından geçerek oyuncu olmaya karar verdim. Çok erken bir yaşta "Ben kimim hayatta ne olmak istiyorum?" diye sorma imkanı buldum. Oyunculuk insanı çok zenginleştiren bir şey ve çok mutluyum, çok aşığım işime.

Reklam
Reklam

Oyunculuğa başladıktan sonra küçük olsa bile ses getiren rollerde oynadınız. Bu kapı nasıl açıldı? Mecburen önüme gelenlerden bir şey seçmek durumundayım. Fazla seçici olduğum için az iş yapıyorum. Mutsuz değilim çünkü popüler olmak çok hoşuma gitmiyor. Ancak politik bir şeyler yaptığım zaman, "Tüh keşke daha başka bir şeyler yapsaymışım" hissine kapılıyorum. O zaman, söylediğimin duyulması açısından ihtiyacım oluyor popüler olmaya.

Oyunculuğa başlamadan önce, uzun bir bale geçmişiniz var değil mi?
1979'da ortalıkta kan gövdeyi götürürken, dansçıydım. Giselle'de başrol oynuyordum ama çok rahatsızdım. Çok alakasız bir şey yapıyorum gibi geliyordu. Merih'te yaşıyormuşum gibi. Kötü hissediyordum kendimi. Sonra farkına vardım ki, herkesin yapabileceğinin en iyisini yapması gerekiyor. İlla ki sokaklara taşmak gerekmiyor. Duygu Aykal vardı, inanılmaz politik şeyler sahneliyordu. Çocuk eğitimi, savaş karşıtlığı hakkında... İnanılmaz eserler vardı ama çok elitist bir yere hapsoluyordu.

Reklam
Reklam

Tam sinemaya başladığınız 1990'lar Türkiye'de sinemanın da tepetaklak olduğu, çok az filmin yapıldığı zamanlar... Nasıl başladınız? Yeşilçam kalmamıştı, pek az film çevriliyordu ama ben oyuncu olmak istiyordum. Film yapmam da şart değil, tiyatro da yapabilirim diyordum. Girdiğimde çok popüler diziler de yoktu. Kısıtlı bir alan vardı. Oyunculuk balerinlik gibi değil. Dansı erken bıraktım, 10 yıl daha dans edebilirdim. Oyunculuğun yaşı olmadığı için sıhhatim, aklım yerinde olduğu sürece oyunculuk yapmak istiyordum. Beğendiğim yönetmenlere, Ömer Kavur, Atıf Yılmaz, Yusuf Kurçenli'ye gittim dedim ki, "Ben oyunculuk dersleri alıyorum, bana göre bir rol olursa, aklınızda bulunsun."

O sırada Atıf Ağabey Bekle Dedim Gölgeye filmini çekiyordu. Orada "Gel bir bakalım dedi kamera karşısında nasılsın" deyip kısa bir rol verdi. Onun arkasından Düş Gezginleri geldi. Bir daha hiçbir zaman böyle bir rol alamayacağımı düşünerek tutturdum oynamak için. "Kimse bana bir daha fahişe rolünü vermez" dedim. Sonra da Türkiye'nin aranılan fahişesi olarak tüm o roller bana yağmaya başladı. İllâ bir yere hapsetmeye çalışıyorlar. O nedenle bir iki tane çok sevdiğim şeyi reddettim.

Reklam
Reklam

Sonrasında evin kızı tiplerinin aranılan oyuncusu oldunuz ama... O çok sonra oldu. Bir banka reklam teklifi gelmişti. Para puldan hiç anlamadığım için kabul etmedim. Sanki insanları aldatıyorum hissini yaşarım diye düşündüm. "Bu banka iyidir" diyeceğim, sonra o banka iflas edecek, ne olacak, rezalet... Arkadaşlar "Peki yani ne yapacaksın? Ne reklamında oynamak istersin?" diye sorunca, ben de, "Bir makarna yerim herkesin yiyesi gelir o makarnayı" dedim. Murathan Mungan da vardı aramızda "Aaa seni lezbiyen, orospu halinle aile sofrasına alacaklarını mı sanıyorsun" dedi... Doğruydu.

"Çatısız Kadınlar" dizisindeki bir sahnede yediğiniz yemek, internet sitelerinde büyük beğeni topluyor... "İştah açan bir sanatçı" olarak nitelenmişsiniz... Orada çok nefis bir sahne vardı. Evde oturup yemek yemeyi hayal ediyorlar, kebaplar, iskenderler... Hacı Baba benim çok sık gittiğim bir yer ama her gidişimde hep rejimde olduğum için bir ızgara, bir salata yiyordum. Çekim için gidip de önümdeki yemeklere saldırınca, garsonlar "Abla sen bayağı yiyormuşsun" demişlerdi. Bıraksalar yiyeceğim ama bırakmıyorlar ki. Yine o dizi yayınlanırken, Zuhal Olcay'la düşünce özgürlüğü davasında yargılanıyorduk, askerler birikti kapıya, bağırmaya başladılar "Çetesiz kadınlar, çetesiz kadınlar" diye. Gülmemek için kendimizi zor tuttuk

Reklam
Reklam