LONDRA (İHA) - İngiliz Financial Times gazetesi bugün yorum sayfalarında son zamanlarda sık sık yaptığı gibi yine Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği konusuna değiniyor.
Gazetenin ilk sayfasından, logosunun üzerindeki ince bantta duyurduğu yorum 'Türkiye'ye sahte engeller çıkarmayın' anonsunu taşıyor. Başlığa Türk bayrağının önündeki bir Recep Tayyip Erdoğan resmi de eşlik ediyor.
Londra Üniversitesi'ne bağlı London School of Economics'te misafir öğretim üyeliği yapan Kirsty Hughes'un imzasını taşıyan yorumda, özetle şöyle deniyor:
"Avrupa'da Türkiye tartışması kızışıyor. Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkanlar, temel demokratik kriterlerin ötesinde kaygılar öne sürüyor. Fazla büyük, fazla fakir olduğunu, Avrupa kültürünün, coğrafyasının ya da tarihinin bir parçası olmadığını, sınırlarının tehlikelerle dolu olduğunu ve anlamadıkları, benimsemedikleri Avrupa entegrasyonuna zarar vereceğini söylüyorlar. Haklılar mı? Yoksa yabancı ve İslam düşmanlığının bir karışımından mı kaynaklanıyor bu sözler? Büyük ve fakir Türkiye, 70 milyonluk nüfusuyla gerçekten büyük bir ülke. Olası katılım tarihlerinden 2015'te Türkiye'nin nüfusu 82 milyona çıkarak Almanya'yla eşitlenecek. Ama AB müktesebatında 'Bütün ülkeler Almanya'dan küçük olacak ve siyasi dinamikleri değiştirmeyecek' diye bir kural yok. Türkiye'nin birlik standartlarında fakir bir gelişmekte olan ülke olduğu da doğru. Ama AB, 25 üyeye çıkarken de yeni üyelerin yapısal fonlardan alacakları pay gayrısafi milli hasılalarının yüzde 4'üyle sınırlanmış ve tarıma doğrudan verilen katkıların yavaş yavaş artacağı açıklanarak bu hassas konu halledilmişti.
Türkiye için de benzer bir anlaşmaya varılabilir. İlk 3 yılda, senelik 12 ila 15 milyon euro brüt yardım alabilir. Bu rakam Avrupa bütçesinin yüzde 10-12'sine denk gelecek ve hatırı sayılır olmakla birlikte, kaldırılabilir bir yük olacaktır"
"LAİK BİRLİĞE LAİK TÜRKİYE" Financial Times'daki yorumun devamında, din ve kültür konularındaki çekincelere karşılık olarak da Türkiye'nin diğer Avrupa kurumlarına zaten dahil olduğu ve laik bir Avrupa Birliği'ne katılmaya çalışan, laik bir ülke olduğu anımsatılıyor. Yorum özetle şöyle sona eriyor:
"Sınırlarının tehlikelerle dolu olduğu, daha geçerli bir sav. Ama bu, Avrupa Birliği'nin istikrarlı ve işbirliğine hazır bir Türkiye'yi desteklemek için elinden gelen herşeyi yapması ve bu yolla sınır kontrollerinde daha fazla söz sahibi olması için bir neden. Son çekinceye, yani Türkiye'nin Avrupa entegrasyonunu baltalayacağı iddiasına gelince... Acaba birliğin kendisi ne yönde gelişecek? Siyasi entegrasyona 27 üyenin tümü mü katılacak, bir öncü grup mu yolu açacak, yoksa zaten bu iş olmayacak mı? Avrupa Birliği temelsiz savlara boyun eğip Türkiye'nin gelecekteki üyeliği önüne yeni engeller dikmemeli.
IRAK'TA AF
Guardian'ın ilk sayfasındaki bir habere göre, Irak hükümetinin bugün Amerikan güçlerine karşı savaşmış isyancılara af önerisinde bulunması bekleniyor. Gazete, "Amerikan işgalinin ardından yeni bir sayfa açmaya yönelik" olduğunu söylediği bu aftan kimlerin yararlanabileceğini şöyle anlatıyor:
"Af, sıradan savaşçılara yönelik olmakla birlikte, Şii din adamı Mukteda Essadr'ı da kapsayacak. Hatta Irak hükümeti daha da tartışmalı olacak bir kararla, Amerika önderliğindeki koalisyona karşı bizzat savaşmış tetikçileri de affetmeyi düşündüğünün işaretini verdi. Bu tür bir girişim, ülkede hala 140 bin askeri bulunan Amerikan ordusunu kızdırabilir"
Financial Times da Irak'taki geçici hükümetin bir başka açmazından söz ediyor: Eski Amerikalı yönetici Paul Bremer'in imzaladığı kanun hükmünde kararnameleri feshetmeli mi, dokunmamalı mı? Gazeteye göre:
"İlk sınav: Eski koalisyon yönetimi tarafından bakanlıklara atanan temsilci ve başmüfettişlerin durumu. Bu görevliler, bakanlıkların yetkilerini kısıtlamak ve Iraklı yetkililere bakılırsa, koalisyon yönetimine 30 Haziran'dan sonra da kontrol imkanı vermek üzere atanmıştı"
Gazete bu uygulamalara örnek olarak Irak'ta cep telefonu, televizyon ve radyo lisansı verme yetkisinin hala yabancı yetkililerde olmasını gösteriyor.
YUKOS'UN AKIBETİ Avrupa basınının dikkatle takip ettiği bir başka konu, vergi borçları nedeniyle iflasın eşiğine gelen Rus petrol devi Yukos'un durumu.
Moskova'da yayımlanan Nezavisimaya Gazeta, hükümetin "iflas istemeyeceğiz" sözüne rağmen hafta sonunda polisin Yukos ofislerini basarak yazılı belge, bilgisayar diski ve kasalara el koymasını, şirketi ele geçirmeye yönelik planın bir parçası olarak görüyor.
Rus gazete "Yetkililer şirkete amansızca diz çöktürüyor. Gerçi iflas olmayacağını söylüyorlar, ama ancak planın mimarları bilebilir neler olacağını. Batılı ortakları ve Rus muhalefetini yatıştırıyorlar. Ta ki şirket el değiştirene kadar" diyor. Yine Nezavisimaya'daki bir başka yazı da, hükümeti Yukos'la arasındaki çekişme ortaya çıktığından beri, yani yaklaşık 3 aydır bir ekonomik kriz ortamının doğduğunu bir türlü kabullenmemekle suçluyor ve Rus borsalarındaki hızlı değer kaybına dikkat çekiyor.
CAMİYE NAZIR DEVREMÜLK Avrupa basınındaki spor yorumlarına geçmeden, kısaca iki haber. Birincisi İngiliz Times'dan: Mekke ve Medine'de satışa çıkan cami manzaralı devremülkler. Özetle şöyle diyor haber:
"Şeriat hukukuna uygun olduğu ilan edilen Manazel el Haramain projesi, halen inşaat halinde olan 4 gökdelendeki 5 bin 645 lüks daireden oluşuyor.
Kulelerden biri Mekke'deki Büyük Cami'ye, diğerleri Medine'deki Hz. Muhammed Camii'ne nazır. Fiyatlarsa bin 300'le 36 bin sterlin arasında değişiyor" Times, muhafazakar Suudi krallığında ilk kez böyle bir proje yapıldığını da ekliyor.
İYİ STRES, KÖTÜ STRES
Ve eğer haftanın bu ilk gününe ister trafik yüzünden olsun, ister birikmiş işlerin kaygısı ya da hafta sonuna veda etmenin burukluğu yüzünden, stresle başlıyorsanız, iyi bir haber var Independent'ta: Stres iyidir. Tabii azı karar, çoğu zarar cinsinden. Independent'ın haberi, "Araştırmacılara göre kısa süreli stres, vücudun savunma mekanizmasını güçlendirerek sağlığa yararlsli.
FUTBOLDA KÜÇÜĞÜN ZAFERİ Ve gelelim Yunanistan'ın dün geceki Avrupa Futbol Şampiyonası zaferinin ardından yapılan yorumlara. Fransız Le Monde, futbolun geleneksel devlerinin birer birer elenip sona Avrupa Birliği'nin iki küçük üyesinin kalmasını daha geniş bir tablonun parçası olarak görüyor. "Her iki finalist de" diyor Le Monde, "ekonomik durumları daha iyi olan diğer birlik ülkeleriyle birlikte Avrupa ortak para birimine katılmayı gurur meselesi yaptı. Katıldıktan sonra da, bu uygulamanın şartlarına uymak için canla başla çalıştı" Le Monde'a göre bu "alçakgönüllülük", Avrupa Komisyonu'nun başına neden Portekiz başbakanının seçildiğini de açıklıyor.
"Hatta Jose Durao Barroso'nun komisyon başkanlığı için ikinci tercih olması bile anlamlı" diyen Le Monde"a göre "Avrupa Birliği'nin ağır topları, kendi favori adaylarını empoze edemiyor artık. Büyüyen bir Avrupa'da etkileri azalıyor"
ZENGİN KULÜPLERİN SUÇU
Şampiyonaya erken veda eden favorilerden İngiltere'de yayımlanan Financial Times da, Yunanistan'ın galibiyetini Dünya Kupası'nda Senegal ve Türkiye'nin başarılarıyla başlayan dönemin devamı olarak görüyor.
Bu kupada favorilerden hiçbirinin futbolcularının (Real Madrid'li Luis Figo hariç) iyi oyun çıkaramadığını belirten Financial Times, favori ülkelerdeki kulüplerin zenginliğinin de, milli takımları için felaket olduğu görüşünde.
İngiltere, İspanya, İtalya ve Almanya'daki birinci liglerde oyuncuların neredeyse yarısının yabancı olduğunu anımsatan gazete, Yunan kaleci Antonis Nikolidis'in şu sözlerini aktarmış:
"Bugünlerde bizim bile çok büyük kulüplerde oynayan oyuncularımız var. Artık kimse bir İngiltere'yle ya da bir İtalya'yla karşılaşmaktan korkmuyor" diye konuştu.