"Türklerin önlenemez gayreti"

LONDRA (İHA) - The Economist dergisi Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) adaylık konusunda önlemez bir gayret içinde olduğunu bildirdi. Dergi, "Avrupa para birimini benimsemesinin ardından Türkiye vatandaşları istedikleri gibi batı Avrupa'da dolaşabilecekler" yorumunu yaptı.

AB Konvansiyonu Başkanı Valery Giscard D'estaing'in sözlerini yorumuna alan The Economist, "Eurovision şarkı yarışmasına katılıyorlar, Avrupa futbol şampiyonalarında yer alıyorlar, Avrupa Konseyi'ndeki oturumlarda konuşuyorlar. Ama Avrupa Birliği'nin geleceğini tayin için kurulan konvansiyonun başkanı Valery Giscard d'Estaing'e göre, meğer bunların hepsi birer yanlış anlama" ifadelerini kullanıyor.

Reklam
Reklam

The Economist dergisi Türkiye hakkındaki yorum yazısında, Charlemagne takma adıyla kaleme alınan tam sayfa köşe yazısı renkli bir karikatürle süslenmiş. Karikatürde, D'Estaing renkli bir Türk halısını çekerek üzerinde, başı fesli, beli kuşaklı ve şalvarlı biçimde tasvir edilen Türk'ün ayağını kaydırıyor. Karikatürdeki Türk'ün elinde de "Avrupa Birliği üyelik başvurusu" yazılı bir kağıt dikkat çekiyor.

The Economist, D'Estaing'in başkanlığını yaptığı konvansiyonda Türk temsilcilerin bulunduğunu, Avrupa Birliği'nin Türkiye'yi resmen aday kabul ettiğini belirterek, Fransa eski cumhurbaşkanının, Türkiye'nin tam üyeliğinin AB'nin sonunu getireceği uyarısının Avrupa Birliği içinde bile geniş tepki çektiğini kaydediyor.

The Economist yorumunda, "Fransa'da daha çok VGE adıyla tanınan Valery Gisgard d'Estaing'in Türkiye konusundaki müdahalesi çok geniş eleştirilere maruz kaldı. Irak'la savaş ufukta, El Kaide'nin Avrupa'da her an bir saldırı düzenlemesi bekleniyor, Kıbrıs konusunda anlaşma sağlanması için Avrupa Birliği'nin şiddetle Türkiye'nin işbirliğine ihtiyacı var ve Türkiye daha yeni İslami kökenleri olan bir partiyi iktidara getirdi. Fransız yetkiliyi eleştirenler, 'en laik ve en Batılı Müslüman ülkeye hakaret için ne kötü bir zamanlama" diye homurdanıyorlar ve yaşlı liderin yaptığı bu gafla artık miadını doldurduğunu söylüyorlar. Aslında VGE'nün müdahalesi dikkatlice zamanlanmış bir şey. Çünkü Avrupa Birliği, Türkiye hakkında gerçek karar anına hızla yaklaşıyor. Gelecek ay ki Kopenhag zirvesinde mevcut 15 üye, çoğu doğu Avrupa'dan 10 yeni üyenin katılımını onaylayacak. Avrupalı bir yetkili, 'Şu an itibariyle Türkiye'nin tam üyeliği henüz önlenemez bir noktada değil ancak müzakere süreci başlatılırsa artık hemen hemen durdurulması imkansızlaşır' diyor. Bu anlamda VGE'nün müdahalesi Avrupalı liderlere, geri dönülemez bir yola girmeden önce süreci durdurmaları konusunda yapılmış bir son uyarıydı" değerlendirmesini yapıyor.

Reklam
Reklam

İslamiyet ve Hristiyanlık mukayesesi de yapan The Economist, "Kimileri D'Estaing'in Türkiye'nin üyeliğini reddini, Avrupa Birliği'nin bir 'Hristiyan Kulübü' olduğu iddiasını vurgulaması olarak değerlendirdi. VGE aslında Avrupa Birliği için hazırladığı anayasa metninde Hristiyanlık değerlerine de yer vermeyi düşünüyor. Ancak Türkiye'nin İslami kültüre sahip olması, onun üyeliğine kuşkuyla bakanlar için tek sorun değil. Konvansiyon başkanı, Türkiye'nin topraklarının yüzde 95'inin Asya'da olduğuna da dikkat çekiyor ve üyelik konusunda bir kez coğrafi kriterler bulandırılırsa gelecekte Birliğin sınırlarını nasıl belirleyebileceğini soruyor. Ama aslında en büyük kaygı Türkiye'nin boyutu konusunda. Mevcut nüfus eğilimleri sürerse 2020 yılında Türkiye nüfusu Almanya nüfusunu aşacak ve böylece Türkiye Birlik içindeki en büyük ülke konumuna ulaşacak. Bu durumda Avrupa Parlamentosu'nda ve Bakanlar Konseyi'nde en fazla oya sahip ülke durumuna gelecek. Tabii Avrupa para birimini de benimsemesi ardından Türkiye vatandaşları istedikleri gibi Batı Avrupa'da dolaşabilecekler. Zaten güçlü İslam karşıtı hislere sahip göçmen karşıtı partiler son zamanlarda Fransa, Avusturya ve Hollanda'da büyük güç kazandılar. Önde gelen bir Avrupalı politikacı, 'Türkiye'nin içeri buyur' edilmesi, daha fazla Le Penler, Hayder'lerin ortaya çıkması anlamına gelir" ifadelerine yer verdi.

Reklam
Reklam

The Economist'in yorumunda, bu tür korkuların Türkiye dostu çevrelere göre tamamen şişirilmiş kaygılar olarak algılandığı belirtiliyor.